Aydınlanmanın Üç Büyükleri
VOLTAİRE, ROUSSEAU, DİDEROT
“Yanlışlandı” edebiyatı devam ediyor. Liberallerin, Marksizme yönelik negatif söylemleri eksik olmuyor. Oysa durum tam tersi. Marksizm, sınıf mücadelesi söylemi üzerinden kurulmuş bir teoridir. O da, yeni gelişmelerle doğrulanıyor. Öte yandan yanlışlanan tüm liberal teorilerdir. Bu gerçekliğin de üstü örtülmek isteniyor. Hani aydınlanmanın, özgürlük, kardeşlik, eşitlik söylemi? Hani Nietzsche’nin übermensi? Hani Kant’ın ordusuz / askersiz dünyası? Nerede Hegel’in özgürleşmiş geist’ı? Hani Kaustky’nin ultra emperyalizmi? Nerede Fukuyama’nın “büyük” teorisi: Tarihin sonu? Aydınlanma da dâhil olmak üzere bütün burjuva ideolojilerinin iddiaları boşa düştüğü günümüz koşullarında halen sınıfsız toplum ve komünizm düşüncesinin sorgulanması manidardır. Mevzu geniş. Bu haftaki Felsefenin Gözü’nde, geniş yelpaze içindeki Aydınlanma konusunu ele alıyoruz.
Voltaire: Kandit ile Gelen Eleştiri
Voltaire’in önemli eserleri arasında Odeipus, Felsefe Sözlüğü, Cahil filozof ve Kandit vardır. Ona göre yeryüzünde monark varsa gökte de Tanrı vardır. Olmasaydı onu yaratmak gerekirdi. Voltaire Tanrı’dan vazgeçemez. Dinler lüzumsuzdur ama Tanrı olması gerekir. Felsefe Sözlüğü’nde Ateistleri de eleştiriyor. Demokrasi ve aristokrasi değil ideal olan eğitimli birinin toplumu yönetmesi, en doğru seçim olur. Köle ticareti yapmakla tanınır Voltaire. Geçimini belki de buradan sağlar. Voltaire, Cahil Filozof ile tüm filozofları eleştiriyor. Kendini de eleştirmekten çekinmez. Sokrates misali cahil diyerek dikkat çekmektedir.
Büyük Kolej’de eğitimine başlayan Voltaire, “burada yalnızca Latince ve çeşitli aptallıklar dışında bir şey öğrenmedim” diyor. Daha çok sanat, şiir, tiyatro ile ilgilendi. Babası, onun hukukçu olmasını istiyordu. Hatta bunun için baskı da yapıyordu. Hukuk okullarına yazdırdı Voltaire’i. Hukuk bürolarında çalıştırdı ama Voltaire felsefe, düşünce, sanat ve oyun yazmakla uğraştı. Fransa’da 20’li yaşlarda Bastile’de hapis yattı. İngiltere’ye sürgün oldu. Newton’un düşüncelerinden etkilendi. Sürgün bitince Fransa’ya döndü. Eserleri yakılınca Berlin’e gitti. 2. Frederich önceleri onu iyi karşıladı. Sivri dili ve eleştirel tutumu nedeniyle Berlin’den de sürgün edildi. Fransa kabul etmeyince Cenevre’ye yerleşti.

Châtelet Markizi ile evlilik yaptığı söylenir. Ayrıca akrabası (yeğen) olduğu söylenen bir kadınla ilişkisi oldu. Voltaire’nin aşk mektupları adıyla kitaplar olduğunu hatırlamak gerekir. Bu bağlamda kral ailesi içinde ensest olduğunu yazdığı Oidipus adlı romanıyla dikkat çekti. Yunan klasiklerine meraklı olduğu söylenir. Voltaire’in Rousseau ile sürtüştüğü bilinir. Rousseau’nun yazdığı “Eşitsizliğin Kaynağı adlı kitabı okuyunca şöyle yazdığı söylenir: “Bizi yeniden hayvan yapmayı istemek için bunca zeka şimdiye kadar hiç kullanılmamıştı; eserinizi okuyup bitirince insanın içinden dört ayak üzerinde yürümek isteği geliyor.” Voltaire, Lizbon depremine (1756) dair kilisenin tutumunu da sert bir dille eleştirmiştir. Zira deprem Tanrı’nın taktiri ilahisi değil doğa dolayıdır.
Rousseau: Evi Taşlanan Filozof
Sokrates için Çiçero, felsefeyi gökyüzünden yeryüzüne indirdi demişti. Asıl indiren belki de Rousseau olmuştur. Toplumsal konulara yoğunlaşmış bir düşünür. Sözleşmeci teorisyenlerden birisi. Rousseau demek, filozof, müzik adamı, yazar, politik teorisyen demektir. Cenevreli. Genç yaşta Fransa’ya yerleşiyor. Ansiklopedi’nin yazarlarından. Diderot’un yakın dostu. Geçimini daha çok müzikten sağlamış. İngiltere’de David Hume ile dost olmuştur. Romantik. Uygar toplumu değil doğal toplumu erdemli bulur. Yeni Heloise adlı romanı ünlüdür. Hoşgörüyü savunur. İtiraflar adlı eserinde kendini anlatır. Ünlü bir eseridir. Annem dediği bir kadınla yaşamış bir süre. Ayrıca kendisine yardımcı tuttuğu bir kadınla da uzun süre birlikte olmuş. Beş tane çocuk yapmış. Çocukları bakım yurduna verdiği söylenir. Çünkü Platon’un eğitim anlayışında olduğu gibi çocuklara uzmanlar, mürebbiyeler bakmalıdır! Eğitim / pedagoji kitabı yazan ender kişilerden birisidir: Emile. Rousseau, özel mülkiyet sistemini mahkum eder. Eşitsizliğin Kaynağı adlı eseri anılmaya değerdir. İnsanlar doğal olarak iyidir ama bu dünya onları bozar.
Rousseau’ya “acıların çocuğu” denilse yanlış olmaz. Annesi Suzanne, Rousseau henüz bir aylıkken hastalıktan ölmüştür. Babasıyla kalan Rousseau, 8 – 10 yaşına kadar pek de çocukluğunu yaşayamaz. Baba İsaac, Rousseau’yu, Rousseau’nun amcasına bırakarak Cenevre’den Nyon’a gider. Yanında baldızı da vardır. İsaac, sonraları bu kadınla evlenir. Rousseau babasız kalır. Amcasıyla yaşar. Vaftiz edilir. 13 – 14 yaşlarında evden ve Cenevre’den kaçarak Fransa’ya gider. Orada Warens adında bir protestan kadının yanında hizmetçi, uşak, sekreter olarak çalışır. Okumasını yazmasını geliştirir. Kadın, onu protestan yapar. Çünkü misyonerdir. Rousseau’ya müzik eğitimi aldırır. Rahip olmak için ruhban okuluna da girmiştir Rousseau ama sevmeyip bırakmıştır. Sonra entelektüel çevrelere girmiştir. Müzik yanında felsefe, edebiyat, matematik, siyaset gibi konulara yöneldiği anlaşılıyor. Erken yaşta dikkatleri üzerine çekti. Demin de denildiği gibi kendisinden 15 yaş büyük olan ve “mamam” dediği Warens ile özel, duygusal bir ilişki yaşadı. Düzenli bir özel / aile yaşamı olmadı.
Rousseau denince Toplum Sözleşmesi adlı kitap mutlaka anılır.1762’de yazdığı Sosyal Sözleşme ilk olarak Amsterdam’da yayımlandı. Bu kitap içeriğinden hareketle denilebilir ki Rousseau için Rebuklik, cumhuriyet anlamına geliyor. Cumhuriyet demek, yasalarla yönetilen devlet demek oluyor. Bir monarşi de, demokrasi de cumhuriyet olabilir. Platon’dan Kant’a kadar bir çok filozof böyle düşünmüştür. Nitekim kitabın girişindeki cümle şöyledir: “İnsan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur.” Bu durumun giderilmesi için toplum, bir sözleşme yapmalıdır. Çünkü insan, toplum haline gelirse tek yaşadığında elde ettiği faydadan daha fazlasını elde eder. Bu da “genel irade”nin, bir sözleşme ile gerçekleşmesiyle mümkün olabilir.
Rousseau, Toplum Sözleşmesi’inde Locke ve Hobbes’tan ayrı düşündüğünü belli eder. Hobbes, devleti kutsamış, Locke, bireyi öne çıkarmıştır. Rousseau için belirleyici olan ise toplumdur. Rousseau’nun temsili demokrasiyi değil doğrudan demokrasiyi savunduğu anlaşılıyor. Antik Yunan ve Roma siyasetinden esinlendiğini de görüyoruz. Kadını yurttaş olarak görmediği de anlaşılmaktadır. Din konusunda olsun sanat konusunda olsun, halkın ikna olduğu değerleri merkeze koyar. Halk ve genel irade karşıtı eğilimlerin yasaklanmasını savunur. Bazı yorumculara göre Rousseau’nun bu düşüncesi hem faşizme hem komünist teorilere kaynak teşkil eder.
Rousseau, Eşitsizliğin Kaynağı’nda da şunu söyler: “Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip ‘bu benimdir’ diyen ve ona inanacak denli saf başkalarını bulan ilk insan, uygar toplumun gerçek kurucusu oldu. kazıkları sökerek ya da hendeği doldurarak başkalarına, ‘bu düzenbazı dinlemeye son verin, meyvaların herkese ait olduğunu ve toprağın hiç kimseye ait olmadığını unutursanız bittiniz demektir’ diye bağıracak biri, insan soyunu hangi suçlardan, savaşlardan, cinayetlerden, sefilliklerden ve dehşetlerden kurtarırdı.”
Diderot, Ansiklopedinin Mimarı
Diderot, Ansiklopedi’yi çıkaran ünlü bir Fransız düşünürüdür. D’alamber ile birlikte başlamıştır Ansiklopedi yayınına. 1750-1772 arası çıkarıldı eser. Diderot’nun ilk kitabı Felsefe Konuşmaları’dır. Rameau’nun Yeğeni, Filozofça Düşünceler, Körler İçin Mektup gibi kitaplar yazdı. Locke’un bilgi kuramını ilerlettiği söylenir. Rameau’nun Yeğeni’nde sistem eleştirisi yaptığı anlaşılıyor. Kitap kendi öldükten sonra yayınlandı. Filozofça Düşünceler ise parlamento kararıyla yakılmıştır. Beyaz Kuş adlı bir çocuk hikayesi yazdığını duyan polis Diderot’un evini bastı ve onu tutukladı. İki defa evlendi Diderot. İlkin 1741 yılında yoksul bir çamaşırcı kız olan Antoinette Champion ile evlenmiştir. Sonra 40’lı yaşlarında “evde kalmış” bir kadın olarak bilinen Sophie Volland ile evleniyor. Bir aralar borçları çoktu Diderot’un. Rus imparatoriçesi Catharine’ye başvurdu. Catharine, bilim ve sanatı destekliyordu. Diderot’un kitaplarını satın aldı. Tekrar Diderot’ya hediye etti ve uzun bir dönem Diderot’ya maddi katkı yaptı.
Babası, Diderot’nun teolog, din adamı olmasını istiyordu. İlk ve temel eğitimini öyle aldı. Cizvitler Kolejinden papazlık diplomasıyla mezun oldu. Babasına rağmen papazlık mesleğini seçmedi. Voltaire gibi Büyük Kolej’e yazıldı. Felsefe, Latince, Grekçe öğrendi. Bir süre burada çalıştı. Babası bu defa onu hukuk bürosuna verdi. Diderot orada da durmadı. Hobbes, Locke, Newton gibi düşünürleri inceledi. Çevirmenlik yaptı. Rousseau ile tanıştı. D’alembert ile birlikte Ansiklopediyi çıkarmaya başlamıştı zaten. Rousseau ile meyhane buluşmaları yapan Diderot, pek çok konuyu onunla test etmiştir. Diderot 70 yaşında Paris’te ölmüştür.
“Diderot etkisi” gibi özel bir ifade türedi. İhtiyaçlar sizi yönetmeye başlarsa yaşamınız kararır. İhtiyacın sonu gelmez. En yoksul insan bile bu etkinin kölesi olur. Diderot’un, yeni aldığı beyaz sabahlığı filozof için kabusa dönmüştür.
Diderot deyince Ansiklopedi ve özellikle Rameau’nun Yeğeni adlı eser mutlaka not edilmelidir. Rameau’nun Yeğeni, filozofun eleştirideki keskinliğini işaret eder. Kendisi de dahil olmak üzere her kişi ve kurum eleştiriden nasibini alır. Bir politik ve etik tavır kitabıdır. Elbette ki bir sanat eseridir, romandır. Etkisi (sansür) dikkate alındığı için sağlığında yayını olmamıştır eserin. 1805’te Schiller’in eline geçen eser, onun aracılığıyla Goethe’ye ulaştırılır. Eserin önemini anlayan Goethe, onu Almanca’ya çevirip yayınlar. Eserin Fransızcaya çevrilip yayınlanması 1820’li yıllarda olmuştur. Hegel de esere, kendi kitabında (Tinin Fenomenolojisi) yer vermiştir. Engels ise Rameau’nun Yeğeni’ni, diyalektik bir başyapıt olarak görmüştür.