Burjuva eğitim sistemi gibi onun tarih anlayışı, hukuk uygulamaları ve dikte ettiği ahlaki değerler de masum değildir. Benim nazarımda burjuvazinin önderlik ettiği, yürürlüğe koyduğu her düşünce, kanun ve uygulama ya karşı devrimcidir ya da kuşkuludur. Bunlardan birisi de 1920’lerden itibaren etkili olan “devrimler” dizisidir. Bu hafta 1Kasım 1928’de yürürlüğe konulan ve adına da “Harf Devrimi” denilen Latin harflerinin uygulanması hadisesi, bunlar arasındadır. Dikkatimi çekmesinin nedeni ise Hatice Eroğlu Akdoğan’ın sosyal medyada yapmış olduğu aşağıdaki paylaşım oldu. Konuyu gündeme getirdiği ve sayfada kısa bir tartışma yapmamıza vesile olduğu için kendisine teşekkür etmek isterim. Bu vesileyle devrim meselesi ve “Harf Devrimi” merak edilir diye ben de konuyu sayfama taşımak, ayrıca birkaç noktaya daha vurgu yapmak istedim.
Hatice Eroğlu Akdoğan şunları yazmış. “Üniversitede, Latin Alfabesinin benimsenmesi ile ilgili “Harf Devrimi”diye özel ve dönemlik bir meslek dersimiz vardı. Yani siyasal- gerici İslamcılar ve onlara payanda olan kimi liberallerin dediği gibi “bir gecede cahil kaldık” diye bir durum yoktu. Alfabe değişikliği ile ilgili tartışmalar 1863 yılına dayanıyordu. Çünkü Arap alfabesiyle okumak-yazmak güçtü. Toplumun %97’si bu nedenle kara cahildi. Latin harflerinin kabulü (1 Kasım 1928) okuma yazmanın güçlüklerini aşmada çok önemli bir role sahip oldu.”
Kraldan Çok Kralcılık
Akdoğan’ın söylediklerine katılmam mümkün değil. Çünkü “Harf Devrimi” denilerek resmi ideolojiyi yeniden üretmek kabul edilemez geliyor bana. “Takvim Devrimi”, “Şapka Devrimi”, “Kıyafet Devrimi” türünden uydurma ve hurafelerle elenen, sulandırılan, gözden düşürülen aynı anlama gelmek üzere değersizleştirilen “devrim” kavramının kendisi oluyor. Gerçi resmi ideoloji ve resmi tarih kitapları çoğu zaman “devrim” ifadesi yerine inkılap ve reform/yenilik gibi terimler kullanıyor. Sol çevrelerin olup bitenlere “devrim” dediğini duyunca insan, “kraldan çok kralcılık” deyimini anımsamadan yapamıyor.
Devrimin ne olduğunu burada uzunca tartışmak şimdilik gereksiz ama yeniliklerin “devrim” olmadığını anımsatmak için şu kadarını söyleyeyim. Devrim, bir sınıfın, bir başka sınıfı şiddet yoluyla alaşağı ederek iktidara gelmesidir. Daha da önemlisi devrim, ezilen sınıfların başkaldırması ve sömürücü sınıflardan iktidarın alınmasıdır. Örnek olarak Paris Komünü, Rusya ve Çin devrimlerini sayabiliriz. Devrimin böyle bir gerçekliği varken sermayenin popüler kültüründe olduğu gibi “peynirde devrim”, “emlakta devrim” “modada devrim”, gibi “harflerde devrim” türünden ifadeler devrimin özünü boşaltmaya ve/veya çarpıtmaya yöneliktir.
Yüz Yıllık Liberal Politikalar
Dinin, İslam’ın karşısına neyi koyarak “gericilik” ifadesi kullanılıyor, anlaşılır gibi değil. Modern değerlere lüzumsuz yere anlam vermeyle ilgili bir sorun olsa gerek. Akdoğan’ın paylaşımında gericilik yetmezmiş gibi biraz aşağıda halka bir de “cahil” deniliyor ki, insan şaşırmadan edemiyor. Bu üstenci dil ve bakış da “Harf Devrimi” denilen “kültür” ve “modern aydınlanma”yla gelmiş olsa gerek. Benim yüz yıldır bu toplumda ve topraklarda gördüğüm, emekçi sınıfların çabasını saymazsak, dinci ve liberal gericilikten başka bir şey değil. Zaten cumhuriyet döneminde adına “devrim” denilen bu uygulamalar, liberalizmin bir önerisi, dahası dayatması olarak var olmuştur. Konu geniş aslında. Zira “harf devrimi” hadisesi bizi eğitim felsefesi yapmaya götürür. Bir başka yazıda “Marksizmin Eğitim Felsefesi” başlıklı bir konuyu ele almak gerekli gibi görünüyor.
Okur Yazar Olmak Önemli mi?
Önemli sorular var: Okur yazar olmak önemli midir? Eğitimin okullarda ve zorunlu olarak yapılması doğru mudur? Eğitimden en çok hangi sınıflar yararlanır/yararlanmaktadır? Burjuva eğitim sisteminin sonu geldi mi? Yol, köprü gibi okul ve üniversite yapmak bir toplumu geliştirir mi? Okur yazar oranının artması demokratik, eşitlikçi bir toplum olmak anlamına mı gelir? Provake edici tarzda kurulan bu soruların bazılarına “evet’ cevabını veren birisi, ülkemizde en güzel ve devrimci-demokratik gelişmelerin son yirmi yılda yapıldığını savunuyor demektir! Çünkü Türkiye tarihinde en çok köprü, yol ve “üniversite” son yirmi yıl içinde yapılmıştır.
Tarihte harfleri değiştirdiği için ihya olmuş bir toplum yoktur. Türkiye tarihinde harfler, Batı’ya bağılmı hale gelmenin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Sömürü ilişkileri daha rahat yürüsün diyerek Batı’nın kanun, kural ve uygulamalarını aynen alma yoluna gidilmiştir. Daha bir çok faşist ve ırkçı uygulama ile birlikte 1926’da İtalyan faşizminden alınan ve komünizm düşüncesini suç sayan TCK 141 ve 142 de bu “modern kanunlar” arasındadır. Sosyal kural ve uygulamalara bakarak gerçeği kavrama imkanı da bulunmuyor. Düşünürken, yazarken harflerin ne işe yaradığından çok neden kaynaklandığı esas hareket noktası olmalıdır. Tarihsel materyalizmden bunu öğreniyoruz.
Alfabeler Birbirinden Üstün Değil
Bilim, sanat ve düşün etkinlikleri için dili kullanıyor olsak da bunu tüm dünya dilleriyle yapmak mümkündür. Çünkü bunların öznesi dil değil insanlardır, halktır, toplumdur. Her dille, her alfabeyle düşünmek ve yazmak mümkündür. Üstün dil, harf ve alfabe yoktur. Arap alfabesiyle yapılan edebiyatın, sanatın ve özellikle felsefenin altını çizmek gerekiyor. Son olarak diyeceğim şu ki, bugün yeniden Arap alfabesine dönmek ne kadar lüzumsuzsa, 1928’de Latin harflerine dönmüş olmak da bir o kadar lüzumsuz olmuştur.
Konu devrim olduğunda ise akla gelmesi gereken devrimin harf, dil, takvim, hukuk maddesi gibi üstyapıyla ilgisinin olmadığıdır. Devrimi bunlarla açıklamak veya ilişkilendirmek devrimi değersizleştirmek anlamına gelir. Devrim, baştan da belirtildiği gibi ekonomik-sosyal temelde ve alanda cereyan eden bir toplumsal alt-üst oluştur.