Ulus devlet, milliyetçilik, milli mesele ve ezilen ulus mücadelesine felsefeden bakarken pek çok tez, teori, terim, kavram, kurum ve şahsiyet üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor. Zerdeş TV’deki tartışmada da öyle oldu. Kemal Varol’un sorularını yanıtladığım sunumda konunun sıklıkla Marx ve Marksizme geldiğini sanırım izleyiciler de fark ermiştir. Konuya dair genel bir çerçeve çizerek başlanan programda dört noktanın altı çizildi. Burada da özetlemek isterim.
Böyle bir konu tartışılıp açıklanırken milliyetçiliğin tanımı, etimolojisi, milliyetçilik teorilerinin ele alınması gerekir. Objektif, sübjektif, sentezci milliyetçilik teorilerinin paylaşılması icap eder. Ayrıca milliyetçilik teorisyenlerinin (E. Renan, E. Gellner, E. Hobsbawm, A. Smith, B. Andersen, İ. Berlin) neden önemli olduğunun açıklığa kavuşması gerekir ki, programda bu yönde açıklamalarımız da oldu. Programcı Kemal Varol’un soruları meselenin sınırlarını daha da genişletirken sunum, felsefi bir boyut kazandı. Fichte, Herder, Kant ve Hegel gibi filozoflar da programda kendilerine yer buldular. Milliyetçilik türleri, milliyetçiliğin bilim ve teknoloji ile ilişkisinin konuşulması, ulusalcılık, devlet, ulus, ırkçılık, din vs… Tüm bu olguların deşilmesi de sanırım sorunu daha anlaşılır kılmıştır.
İngiltere ve Fransa devrimlerinin milliyetçiliğe sunduğu imkanların açığa çıkartılması, ulus devlet meselesini anlamak için yararlı olacaktır. İlk ulus devletler olmaları, evrensel milliyetçiliğe olanak vermeleri not edilmelidir. İngiltere ve Fransa’nın yaptıkları sömürgecilik nedeniyle romantik, yerel ya da etnik milliyetçiliklerin öncüsü olduğunu düşünebiliriz. Fransa’nın büyük devrimi yanında Rusya ve Almanya gibi coğrafyalara yaptığı saldırılar (Napolyon) milliyetçiliği tetiklemiştir. Almanya ve İtalya’daki faşizmin kaynaklarını da, sömürge politikalarında aramak gerekiyor. Programda İtalya ulus-devletinin üç önderi de anıldı: Machiavelli, Mazzini ve Mussolini (3M). Almanya, İtalya ve Osmanlı-Türkiye koşullarında milliyetçiliğin tarihçesini ortaya koymak kaçınılmazdır. Bu yüzden de programda aktüel örneklemelerin yapılması icap etmiştir.
Marx ve Maksizmin milliyetçiliği ele alış tarzı son derece önemlidir. Bu bağlamda Marx ve Engels öncesinin mirası dönüm noktası sayılabilir. Hegel ve Kant’ın idealist ulus/devlet mirası, literatürde önemli bir yer tutuyor. Marx ve Engels’in uluslar, halklar konusunda yazdıkları, ufuk açıcıdır. Dolayısıyla tarihsel ve felsefi bir gezinti yapılması zorunlu olmuştur. Marksizm ve ulus bağlamında Avusturya Marksizmi ve Otto Bauer’i öncelikle anmak gerekiyor. SPD’nin de konu edilmesidir. Bu kontekste Kaustky ve Rosa Luxemburg ismini anmasak olmazdı. Keza RSDİP açıklanırken Lenin, Stalin, Buharin, Roy gibi kişilerin ulusal sorun konusundaki tezlerini anlamak ve tartışmak gerekiyor.
Milliyetçilik ve Kürt sorununa Türkiye sol hareketi ve Kürt özgürlük hareketi açısından bakmak zaruridir. Programda Osmanlı’dan Türkiye’ye, imparatorluktan ulus devlete geçiş sürecine yoğunlaşıldı. Yunan, Sırp, Arap, Arnavut, Bulgar toplumlarının özgürlük (bağımsızlık) savaşlarına atıf yapmak da zorunlu oldu. Son kısımda felsefi projeksiyonu ülkemize çevirdik ve Kürt özgürlük hareketinin çabası konu edildi. Konuştuklarımıza bakılırsa Kürt mücadelesi yalnız ülkemizde değil, Kürdistan, Ortadoğu ve tüm dünyada dinamik ve aktüeldir.
Kürt hareketini mercek altına alırken de tarihsel süreçleri konuştuk. Ulusal hareket, ulusal bilinç ve ulus devletin nasıl kurulduğu da sorunsal oldu programda. Çekli ulus tarihçisi M. Hroch’a göre önce sanatçı ve aydınlar konuyu gündeme getirir. Sonra politikleştirilir. Radikal bir mücadele yürütülür. Son olarak da ulus bilincinin kitleselleşmesi gerekiyor.
Programda Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu’ya ayrılan kısımda Hikmet Kıvılcımlı, İbrahim Kaypakkaya ve Abdullah Öcalan gibi kişiler programa çağrılmış oldu. Dem Parti’yi de unutmak olmazdı. Programın bir de uyarısı oldu: Ulus sorununa makul, devrimci, eçitlikçi bir çözüm önermeyen her güç parçalanmaya, zayıflamaya ve yok olmaya mahkumdur!