Geçtiğimiz hafta sonu yüzlerce kişiyle birlikte politik bir belgesel film izledik. Maltepe Belediyesi salonunda izlediğimiz, “Bir Kadın Bir Kamera” adını taşıyan Belgesel, sosyal ve politik aktivist Seza Mis Horuz’un direnişlerle geçen yaşamını konu ediyor. Belgesel filmde kahramanın kadın oluşu da beni ayrıca ilgilendirdi. Seza Mis Horuz, kamuoyunda ve politik çevrelerde 1980’li yıllardan beri kendisinden söz ettiren devrimci bir kadın. İşçi/emekçi mücadelesinde, miting ve yürüyüşlerde, hapishane direniş ve isyanlarında, özgür basın faaliyetlerinde, kadın eylemlerinde, demokratik kitle örgütlerinde yer almış birisidir. Kadın sorunu ile yakından ilgilendiğini de ayrıca belirtmek gerekir. Dolayısıyla Seza Mis Horuz belgeselinin “25 Kasım kadına yönelik şiddete karşı mücadele haftası”nda gösterime girmesi de isabetli olmuş. Umarım Belgesel’e ilgi yoğun olur, sınıf sorunu, kadın sorunu ile birlikte daha güçlü bir anlama kavuşur.
Sanatta, Ayıklama ve Sınırlama
Filmi, kendisi de bir sosyal aktivist olan Sevim Erdem yapmış. Ayrıca Eyyüp Epekinci de görüntü yönetmeni olarak görülüyor. Kendileriyle tanışma, Belgesel hakkında kısa bir fikir teatisinde bulunma imkanımız da oldu. Erdem’in ayaküstü konuşmamızda verdiği bilgiye göre toplamda 5-6 saatlik bir çekim yapılmış. Montajlama sırasında film, 31 dakikayla sınırlanmış. Sanatın, ayıklama, sınırlama ve seçme işi olduğu bilinir ve söylenir. Dolayısıyla film nispeten kısadır. Pek çok materyali kısa bir sürede, çarpıcı bir üslup içinde vermek sanatın temel kriteridir. Buna özen gösterilmiş olmasına işaret etmek isterim. Buradan bakıldığında, Seza Mis Horuz’un, 70 yıllık politik, demokratik ve sosyal hikayesini yarım saat içinde sunabilmek çalışmanın başarısını gösterir.
Özellikle 1970’li yılların sonlarına doğru komünizm düşüncesiyle tanışan bir kadının hikayesini okuyoruz belgeselde. Kadın kahramanımız komünizm düşüncesinin bir pratik ve eylem felsefesi olduğunu bilince çıkarıyor öncelikle. Sonra buna uygun bir yaşam tecrübesini tutarlı bir şekilde hayatına uyguluyor. Komünizm kültürüne uygun bir kadının yaşamı, çoğu kez kahramanın ağzından veriliyor. Daha doğrusu belgesel tamamen bu yöntemle yapılmış diyebiliriz. Adeta Seza Mis Horuz ile yapılmış bir röportaj izlenimi edinmek olasıdır.

Seza Mis ve Direnişçi Çizgisi
Ben Belgesel’i izlerken çalışmanın iki noktada problemli olduğunu düşündüm. Birisi biçime ilişkin. Diyaloglar yalnızca Seza Mis ile sınırlı kalmayabilirdi, onunla yaşam tecrübesi olanlara da kamera çevrilebilir, görüş alınabilirdi. Bu farklılık belgeseldeki monotonluğun alışmasında işlevsel olabilirdi. B. Brecht’in tiyatroya getirdiği yabancılaştırma tekniğini kastediyorum. Bu durumda hem de belgeselin ruhuna daha uygun bir özellik ortaya çıkardı. İkinci eleştirim de, Sevim Erdem’le de paylaştığım gibi içeriğe ilişkindir.
Belgesel’de Seza Mis Horuz’un direnişçi çizgisi haklı olarak öne çıkarılmış. Onun sınıf mücadelesindeki başeğmez, devrimci tavrı yine kahramanın ağzından verilmiş. Biraz da dramatize edilmiş gibi geldi bana. Eğer Seza Mis’in direnişi, aynı zamanda onun, düzene, devlete karşı bir saldırı, savaş tavrı gibi de verilseydi, daha isabetli olabilirdi. Çünkü belgeselin gösterdiği “direnişçi kadın” öncelikle feodal değer yargılarına, sermayeye ve emperyalizme karşı bir savaş ve saldırı hamlesi başlatmış. Direnişçi bir geleneğin olduğu kadar savaşçı bir geleneğin de bileşenidir Seza Mis.
Belki de bu – Savaşçı Seza- anlamını vermek üzere, Seza Mis’in konuşmaları sırasında yönetmen, sıklıkla arka plana çeşitli fotoğraf, video ve içeriğin özüne uygun görüntüler yerleştirmiş. Böylece mekanik bir anlatım yerine sinema teknik ve formlarıyla olayı görselleştirme yolu izlemiştir. Bu anlayış, belgesel çalışmalarının olmazsa olmazıdır. Arka plandaki belgeler, özellikle 1970’lerden günümüze kadarki süreçte ülkemizde yaşanan bilhassa politik olaylardan kesitleri yansıtıyor. Politik eylemler, faşizme karşı direniş haberleri, hapishane firarlarını sayabiliriz. Bu bütünlükten dolayı da Sevim Erdem’in yalnızca Seza Mis’in politik yaşamını belgelemekle kalmadığı, aynı zamanda Türkiye/Kürdistan coğrafyasının yakın tarihini de belgelediği ileri sürülebilir.
Erdem’in Geniş Açılı Kamerası
Eserde de vurgulandığı gibi nihayetinde Seza Mis Horuz’un yaşamı Iğdır’da başlıyor. İstanbul Üniversitesi’ndeki öğrencilik yılları, buna paralel olarak devlet memurluğu ve militan mücadeleye katılıp sisteme başkaldırması, gençlik yıllarına tekabül ediyor. Erdem’in kamerayı bütün bunlara çevirmiş olması son derece önemli olmuş. Geniş açılı bir kamera diyebiliriz. Nihayetinde hiç bir devrimci yetenek ansızın yetişip olgunlaşmıyor. Nicel birikimler nitel sıçramaya yol açıyor. Bu durum, Seza Mis için de geçerlidir. Yine kameraya itibar edilirse Seza Mis’in ilk başkaldırması, küçük devlet olan ve feodal değer yargılarının hüküm sürdüğü ailede ve ona karşı gerçekleşiyor.
Belgesel’in, öne çıkardığı “bir kadın bir kamera” başlığının da rastlantı olmadığı anlaşılıyor. Çünkü zengin bir yaşam ve mücadele tarihi olan kahraman’ın, eşi ve yoldaşı Memik Horuz ile birlikte belgeseller de yaptıkları vugulanıyor. Çiftin bu çalışmaları, belirtmeye bile lüzum yok ki, devrimci eylem ve devrimci şahsiyetlerin belgeselleridir. Bu açıdan bakıldığında Seza Mis’in yaşamında devrimci bir kadın önder olmakla birlikte, temizlik işlerinde çalışan bir emekçi, ihtilalci bir insan hakları savunucusu, bir sanatçı, bir eş ve aynı zamanda bir anne olduğunu da saptamış oluyoruz. Sevim Erdem, bir belgeselcinin belgeselini çekmiş de oluyor! Anne derken, gösterim sırasında tanıştığımız Seza Mis’in oğlu Coşku Horuz’u da anımsatmak isterim.
Belgesel, Gerçeklik ve Yaratıcılık
Belgesel film teorisyeni olarak tanınan J. Grierson, belgeselde en önemli kriteri yaratıcılığa verir. Yani konu, gerçekte olduğundan daha güçlü gerçeklik duygusu verecek biçimde filme alınmalıdır. Buradan bakıldığında “Bir Kadın Bir Kamera” adlı belgeselin etkili sonuçlar yarattığı düşünülebilir. Salondaki izleyicilerin yoğunluğuna ve tavrına bakarak da bu etki ve yaratıcılığın kendisine karşılık bulduğunu düşünmek mümkündür. Yönetmen, biraz önce de söylediğim gibi gerçekliği konunun kaynağından, yani kahramanın ağzından direkt vererek inandırıcılığı etkili kılma yoluna gitmiştir. Kahraman ise bir kişi değil, bir kuşak, ekol ve ideolojiyi temsil ediyor. Yalnızca işkence gören, ölen, bedel ödeyen ve vurup düşen de değil, Vedat Türkali’nin dediği gibi öne atlayan, hücumlar yapan, sermayeden hesap soran, vuran, vuruşan bir kuşağı simgeliyor.
Belgesel’i izleyenlerin de fark etmiş olacakları gibi Seza Mis’in açık anlaşılır sesi, konuya hakimiyeti ve mizahı kullanan üslubu, izleyici kitlesini kendine çekiyor. Buradaki özenden de anlıyoruz ki yönetmen, arka plan veya kahramanın hinterlantı yerine doğrudan Seza Mis’i mercek altına almıştır. Ortaya yalın, fedakar, hakiki, savaşçı ve yoldaş bir Seza Mis portresi çıkmış oluyor. Belgesel’den anladığımıza göre Seza Mis’in yetmiş yıllık ömründe temel eğitim, yüksek öğretim, komünist hareket ile tanışma, proletarya partisi (Partizan) saflarında mücadele etmek biçiminde bir hayat hikayesi söz konusu oluyor.
Seza Mis, Sevgi ve Samimiyet
Kahramanın ileri yaşına ve sağlık sorunlarındaki ciddiyete rağmen iç dünyasındaki ihtilalci ruh, özgür geleceğe olan inanç, enternasyonal proletaryanın değerlerine güven ve saygı da dikkat çekicidir. Dolayısıyla Erdem’in, “Bir Kadın Bir Kamera” adlı belgeseli, estetiğin sofistike kriterlerine boğmadan, geçmiş, şimdi ve gelecek diyalektiğini dikkate alarak çektiğini düşünebiliriz. Böyle bir eseri kurmaca bir çalışma olduğu kadar düz metin imajı veren bir kitap çalışması olarak okumak da mümkündür. Keza ortaya çıkan ürüne bakıldığında, pek çok tarihsel hakikatin “sözlü tarih” tarzında kayıt altına alındığı da görülmektedir.
Seza Mis’in açıklamalarında parmak bastığı noktalar, sınıf mücadelesinin dayandığı kaynakları ve bırakacağı devrimci mirası işaret etmesi bakımından son derece önemlidir. Dolayısıyla Belgesel’in politik bildirisi, taşıdığı içerik ve devrimci öngörüsü optimizm, sevgi, samimiyet ve umut yüklüdür. Gösterim sırasında söz söyleyen Seza Mis’in mücadele arkadaşları ve yoldaşları da ondaki sevgi, samimiyet ve umut dolu duygu durumunu teyit etmişlerdir. Şöyle bir soruyla bitireyim: Uzlaşmacı, kuşkulu ve tasfiyeci siyasetlerin yükselişte olduğu günümüz şartlarında Seza Mis belgeselinin, bunlara karşı bir direnç duvarı ördüğünü ve yine bunlara karşı devrimci bir meydan okuma anlamına geldiğini, bilmem belirtmeme lüzum var mı?