site logo
  • ANASAYFA
  • FELSEFE
  • POLİTİKA
  • SANAT
  • HAKKINDA
  • KİTAPLAR
  • KONUK
  • ETKİNLİK
Aralık 23, 2025  |  By Mehmet Akkaya In Felsefe, Politika, Sanat

Sofraların Devrimci Dili

582990133_4186245014960479_2966731106452018062_n

Bu pazar günü, önceki pazarlara oranla erken kalktılar. Erken kalkanlar, uyumakta olan eşlerini uyandırdı. Bazısı, mışıl mışıl uyuyan genç ve küçük çocuklarını da dürtükleyip kaldırdı. Bir kısmı dişlerini fırçaladı kalkar kalkmaz. Bir kısmı duşunu aldı, elini yüzünü yıkamakla yetinenler de oldu. Kimisi günlük tıraşını ihmal etmedi. Gardıroptan temiz, ütülü, hoşa giden kıyafetler çıkartıldı. Abiyeler, takım elbiseler, etekler, bluzlar, tişörtlar içinden seçimler yapıldı. En güzel kıyafetler giyildi. Kadınların bir kısmı rujunu sürdü, makyajını yaptı. Saçlarını önceki günden yaptıranlar da olmuştu. Bir kısmı da sadeliği tercih etti. Bazıları, mutlaka görmek istedikleri arkadaşlarını unutmamak için notlar aldı. İstanbul’un değişik semtlerinden yüzlerce insan sabah saat 8.00-9.00 civarı harekete geçti.

İçlerinde emekçiler, emekliler yanında yazar, çizerler, sanatçılar, doktorlar, hukukçular, düşünürler de vardı. Hareketin bileşenleri ve hedefi içinde yaşam, doğa, dostluk, dayanışma ve sevgi önplandaydı. Harekete geçenler, havayı, suyu, toprağı, bitkiyi, böceği, en çok da üretimi, özveriyi sentezleyerek yapılan çağrıya kulak veren insanlardı. Çağrının sesi elli yıl öteden geliyordu. Sesin sahibi Yaşam Ağacı Derneği’nden başkası değildi.

Kurumun, buluşma yapacağına ilişkin ezgili ve armonik sesi, son bir aydır çeşitli çevrelerde duyuluyordu. Çağrıya birçok semtten yanıtlar verilmişti anlaşılan. Silivri, Esenyurt, Avcılar, Bakırköy, Kadıköy, Gazi Mahallesi, Okmeydanı, Gebze, Pendik, Gülsuyu ve Ümraniye’nin adı geçiyordu. Söylendiğine göre kent dışından gelenler de az değildi. Kent içinden, dışından ve daha birçok semtten harekete geçen insanlar yönlerini Maltepe’deki Seyirtepe kahvaltı alanına çevirdiler pazar sabahı. Yolculuk için pazar öncesi araçlar organize edilmişti. İnsanların bir kısmı semtlerden hareket eden bu otobüslere yönlendirildi. Her zaman olduğu gibi bir kesim de özel araçları ile buluşma yerine doğru hareket etti.

Emeğin ve Emekçilerin Sesi

İstanbul’un sokak ve caddelerinde Işıklar geçildi, trafik kontrol noktaları aşıldı. Avrupa yakasından giden bizim araç gibi diğer araçların bazıları da boğaz köprüsünden geçti. Yolcular, deniz manzaralı çevreye bakarak derin birer sabah/seher nefesi aldılar. Günaydın ve selamlaşma faslı geride kalmıştı zaten. Herkes konuşmak istiyor, hiç laf söz bulamayanlar ise köprüyü işaret ediyor, boğazdan o anda geçen gemileri sayıyor, değişik mevzular arıyordu. Seyirtepesi’ne ne kadar yol kaldığını soranlar da oluyordu. Uzun sürmedi bundan sonraki yolculuk.

Araçlar yönlerini Maltepe’nin kuzey istikametine doğru çevirdiler. İlçe civarında bir pazar sessizliği hüküm sürüyordu. Maltepe’nin dili kulağı, buraya yönelen yüzlerce kişiden henüz habersizdi. Kahvaltı masaları da konuşmak için davetlileri bekliyordu. Birazdan emeğin, emekçilerin sesi, sofraların sesiyle sentez olacaktı. Salon emekçileri, kendilerine özgü kıyafetler içinde, onlar da gelecek misafirlerin kimler olduğunu merak ediyordu. Meraklılar arasında, mekan bahçesindeki “panzer”in içinde sigara tüttürerek görevlerini icra eden devlet memurları da vardı.

Araçlar, uçağın yerden kalktığı gibi önleri havada, sakin yollarda tepeye doğru giderken bir tek trafik polisleri görülüyordu. Onlar eşlik ediyordu sabah yolcularına. Araçlar İstanbul’un en yüksek tepesine doğru yol alıyordu. Araç kaptanları yokuşu çıkarken vites küçültüp gaza daha fazla basma ihtiyacı duyuyordu.

Aynı kaptanlar bir yandan da, dönüp pazarın sabah yolcularına bakıyor, bu çağda yüzlerce insanın bunca mutluluğu nereden aldıklarına, yüzlerindeki moral duygusuna ve tebessümlere anlam vermeye çalışıyordu. Gerçekten de yüzlere bakılırsa kimsede sabah mahmurluğundan eser yoktu. Düğüne, bayrama gider gibi ya da sevgiliyle, yoldaşlarla buluşmaya gider gibi gidiliyordu. Canlı bir atmosfer vardı ortamda.

Neşenin ve Hüznün Diyalektiği

Bir kaç aile, kız ve erkek çocuklarıyla gelmişti buluşmaya. Çocuklar da insanlara neşe içinde gülüyordu, sanki bir çocuk şenliğine gidiliyordu. Şen olmayan kötü bir durum da vardı ki, Ali Şengül’ün kaza yaptığı için hastaneye kaldırılmış olmasıydı. Bir burukluk zihinleri dalgalandırmıştı. Dalganın yarattığı huzursuzluk, Şengül’ün iyimser mesajları nedeniyle aşılma eğilimi göstermişti. Neşenin ve hüznün diyalektiği diyebiliriz buna. Araçların hedefine ulaşması, insanların kahvaltı mekanındaki yerlerini almaları, sarılmalar, kucaklaşmalar, özlem gidermeler uzun sürmedi. Hoşgeldiniz konuşmasını, devrim ve demokrasi kahramanları için yapılan saygı duruşu izlerken, onu da zengin bir kahvaltı masası izledi.

Masaların adeta fazlası vardı eksiği yoktu. Çeşitli peynirler, zeytinler, yumurta, ayrıca hazırlanmış menemen, roka, maydanoz türünden yeşillikler vardı. Sosis ve salam türünden yiyecekler, tereyağ, bal börek çeşitleri, elbette kahvaltı kültürümüzde eksik olmayan domates, salatalık, biber vs. Kahvaltı süresince eksik olmayan çay kahve servisleri de unutulur gibi değildi. Anlaşılan buluşmayı organize edenler, belli bir konforu gözetmişler, yoldaşlarından hiç bir şeyi esirgememişlerdi. Kahvaltı konforu şuradan da belliydi ki, doğa ve yaşam dostu bazı kişiler, masalarda arta kalanları toplayıp sokak hayvanlarına götürmek üzere görevler üstlenmişti. Üstlenme, burjuvazinin savurgan, plansız, gerici, bencil kültürüne karşı, canlıyı, doğayı, yaşamı, toplumu merkeze alan komünist kültürün bir gereğiydi.

Sofraların İdeolojik Boyutu

Yemek masaları, sofralar ve kahvaltılar gündelik hayatımızın önemli bir kesitini teşkil ediyor. Özellikle hayatımızın kolektif alanlarında sosyal, siyasal, güncel hadiseler önplandadır. Buna Yaşam Ağacı Derneği’nin kurduğu kahvaltı masaları da fazlasıyla tanıktır. Sermaye kültürü, dijital imkanlara bağlı olarak fastfood benzeri pratikleri dikte etme eğilimi içinde olup yaşam’ın kolektif alışkanlıklarını yok etme gayesi içindedir. Bu yüzden dernek başkanı Aydın Özdemir’in, “bu kahvaltı buluşması yalnızca kahvaltı buluşmasından ibaret değildir” demesi anlamlı olmuştur. Zira Sınıflı toplumlar, her sınıf için kültürel alışkanlıklar üretir. Sofralar da bundan payını alır. Yani hiç bir alışkanlık hakim ideolojiden ve ezilenlerin tavrından bağımsız değildir.

Egemen alışkanlıklara karşı devrimci tercihler sunmak elzemdir. Hakim sınıflar ve günümüz örneğinde burjuvazi durmasında “ideoloji lüzumsuzdur” demiş olsun. En güçlü ideoloji, hattızatında bu argümanın kendisidir. İdeoloji, en masum alanlar da bile etkilidir: Sokakta, okulda, hastanede, parkta, evde, sofrada, masada… Dolayısıyla hakim ideoloji sokakları kuşattığı gibi sofralara, yemek masalarına, kolektif kahvaltılara da sızar. Çünkü sınıf mücadelesi, artı değerin meydana geldiği üretim alanındaki çatışmadan ibaret değildir.

Temel ihtiyacımız olan beslenme biçimi ve beslenme içerikleri de sınıfsal boyut taşır. Toplumun yeme içme kültürü, örneğin kişisel alışkanlıklarla kolektif alışkanlıkların çatıştığı ortamlar, bunu test etmek için öğretici olabilir. Bu yüzden de emekçi sınıflar ve onların çıkarını temsil eden, şahıs, çevre ve kurumların sofralar da dâhil olmak üzere alternatif, kolektif, yaratıcı, bilinçli, tercihler ortaya koyması önemlidir.

İnsan, Yalnız Yaşayamaz

Pazar buluşmasının anımsattığı temalardan birisi de bireysellik, yalnızlık ve ortakça yaşamanın ilke ve koşulları olmuştur. İnsan üretim yapmadan varlığını sürdüremez. Daha doğrusu hayvan misali, doğadaki hazır olan besinlerle yetinemez. Zaten yetinseydi insan adında bir varlık olmayacaktı. Üretim yapmak içinse hayvandan farklı olarak bir araya gelmek ve bir tür topluluk olmak zorundadır. Topluluk ve yalnızlığa Nazım Hikmet ile bakmakta yarar var: “Bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine”

Dikkat çekmek istediğim nokta, insanın yalnızca üretim için birlik olmak zorunda olduğu değil. İnsan, birlik olmadan, düşünmeden, düşündüklerini dile getirmeden de yaşayamaz. İnsan için zoonpolitikon denilmesi bundandır. Aynı insan toplulukları organize olmadan da yaşayamaz. Öte yandan her organizasyonun canlı varlık gibi olduğunu da akılda tutmak gerekiyor. O da havaya, toprağa, suya ihtiyaç duyar. Masalarda dolaşan “Elli yıl evvel coğrafyamızda bir tohum olarak dikilen çelik, aldığı suyla varlığını sürdürecektir” sözlerini de bu bağlamda okumak gerekiyor.

Eksik ve Kusurlu Yanlar

Sözlerin, söylemlerin, sohbetlerin derin ve geniş mevzularına ilişkin konuşmaların masalarda da sürmesi doğaldır. Gündelik yaşamın sorunları, aile, çocuk ve geçim meselesi, mesleki sorunlar, işçi ücretleri, konut kiraları, emekli aylıkları… Derin mevzular derken masaların diline misafir olmak yeterlidir. Siyasi konular, bizim masadaki gibi felsefe, bilim, tıp, sağlık, şiir ve edebiyat içerikli temalar eksik olmuyordu. En baskın tema ise anılar, politik bekraund, hapishane ve kitabi kültür geleneğiydi denilebilir.

Öte yandan biliyoruz ki yaşamın, pratiğin, işin, eylemin olduğu her ortamda eksik ve kusurlu yanlar da kendini üretir. Söylenen süre dolmadan salonun boşaltılması doğru olmadı. Konuşma, diyalog ve hoşsohbetin devam ettiği halde adeta bunu engeller gibi “hadi hadi” denilerek salonun boşaltılması hatalıydı. Konuklar buluşmaya, konuşmaya, hasret gidermeye doymadan, yeni buluşma ve dayanışma programlarının planını yeterince yapamadan salondan ayrılmak zorunda kaldı. Duyguların, düşüncelerin iletilmesine zaman yetmedi. Hatıra fotoğrafları da hüzünlü karelere dönüştü. Balkon konforu yeterince etkili kılınamadı.

İnsanlar, ortamı sevmişti anlaşılan. Çıkmak, dostlardan kopmak istemiyorlardı adeta. Yani acele edilmeyebilirdi. Üstelik insanların kitap, dergi, gazete stantlarına ilgisi de sürüyordu. Ayrıca kooperatifin ürünlerine de ilgi olduğu görülüyordu. Diyalog ve ilgilerin yarım kaldığı gibi bir kanaat oluştu insanlarda. Toplantı programına 2-3 tane mesaj alınabilseydi iyi olurdu. 10 dakikayı geçmeyecek şekilde bir de müzisyen sahne alabilirdi. Ozan Emekçi örneği daha profesyonel düşünülebilirdi.

İlerici, Eşitlikçi İlkeler

Eşitlikçi, kolektif ilke ve yaşam tarzına dikkat çekerek bitireyim. Bence insan, topluluk içinde temel olmak kaydıyla yalnız kaldığında da düşünür ve konuşur. Bu konuşma çoğu kez sessizdir. Yine de zaman zaman ses çıkarır. Şarkı türkü söyler veya mırıldanır insan. Bazen şiir okur, oyun oynar. En katı baskı ortamında bile duygu ve düşüncelerini çeşitli yollarla dile getirir. Bunun için tarih boyunca çeşitli alışkanlıklar, kültürler, kurumlar icat etmiştir. Kahveler, stadyumlar, okullar, kiliseler, camiler…

Kurumlar elbette değerlidir amma ve lakin geleneksel, düzen içi kurumlar ile ilerici, eşitlikçi ilkeler üzerine inşa edilmiş kurumların ayrıcalığını dikkate almak gerekiyor. Sanırım Yaşam Ağacı Derneği’nin anımsattığı düşüncelerden birisi de bu konu olmuştur. Bu yaklaşımdan hareket edilirse salonda neden kitap, dergi, basın, gazete stantlarına yer verildiği de anlaşılmış oluyor. Yine salon girişinde Tohum kooperatifinin sergilenen organik ürünlerini de ticaret örneği yerine kolektif tavrın bir gereği ve bileşeni olarak düşünmekte yarar var.

Hatay/Antakya merkezli sunulan bu ürünler içinde zeytin, zeytinyağı, nar ve biber salçası göze çarpıyor ve ürünlerin çevresinde birikenlere bakılırsa Hatay’ın taze, organik mahsulleri insanların ilgisini, ziyadesiyle çekiyordu. Buluşmamıza vesile olan, katkı sunan, emek verenleri kutluyorum. Nice güzel günlerde, özgür geleceklerde tekrar görüşmek dileğiyle…

Previous StoryGündelik Yaşamın Tiyatrosu
Next Storyİslam Dünyası ve Filozoflar

Son Yazılar

  • Sokrates’i Savunmak ve Sorgulamak
  • İslam Dünyası ve Filozoflar
  • Sofraların Devrimci Dili
  • Gündelik Yaşamın Tiyatrosu
  • Yarım Kalan Öyküler

Arşivler

  • Aralık 2025
  • Ekim 2025
  • Eylül 2025
  • Ağustos 2025
  • Temmuz 2025
  • Haziran 2025
  • Mayıs 2025
  • Nisan 2025
  • Mart 2025
  • Şubat 2025
  • Ocak 2025
  • Aralık 2024
  • Kasım 2024
  • Ekim 2024
  • Ağustos 2024
  • Temmuz 2024
  • Haziran 2024
  • Mayıs 2024
  • Nisan 2024
  • Mart 2024
  • Şubat 2024
  • Ocak 2024
  • Aralık 2023
  • Kasım 2023
  • Ekim 2023
  • Eylül 2023
  • Ağustos 2023
  • Temmuz 2023
  • Haziran 2023
  • Mayıs 2023
  • Nisan 2023
  • Mart 2023
  • Şubat 2023
  • Ocak 2023
  • Aralık 2022
  • Kasım 2022
  • Ekim 2022
  • Eylül 2022
  • Ağustos 2022
  • Temmuz 2022
  • Haziran 2022
  • Mayıs 2022
  • Nisan 2022
  • Mart 2022
  • Şubat 2022
  • Ocak 2022
  • Aralık 2021
  • Kasım 2021
  • Ekim 2021
  • Eylül 2021
  • Ağustos 2021
  • Temmuz 2021
  • Haziran 2021
  • Mayıs 2021
  • Nisan 2021
  • Mart 2021
  • Şubat 2021
  • Ocak 2021
  • Aralık 2020
  • Kasım 2020
  • Ekim 2020
  • Eylül 2020
  • Temmuz 2020
  • Haziran 2020
  • Mayıs 2020
  • Nisan 2020
  • Mart 2020
  • Şubat 2020
  • Ocak 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Ekim 2019

Kategoriler

  • Etkinlik
  • Felsefe
  • Genel
  • Hakkında
  • Kitaplar
  • Konuk Yazar
  • Politika
  • Sanat
  • slider
  • Uncategorized

Sayfalar

  • #14 (başlık yok)
  • Biyografi
  • İletişim
  • Sample Page

Sayfalar

  • #14 (başlık yok)
  • Biyografi
  • İletişim
  • Sample Page

Son Yazılar

  • Sokrates’i Savunmak ve Sorgulamak
  • İslam Dünyası ve Filozoflar
  • Sofraların Devrimci Dili
  • Gündelik Yaşamın Tiyatrosu
  • Yarım Kalan Öyküler

Kategoriler

  • Etkinlik
  • Felsefe
  • Genel
  • Hakkında
  • Kitaplar
  • Konuk Yazar
  • Politika
  • Sanat
  • slider
  • Uncategorized

İletişim

e-posta – akkaya44@hotmail.com Telefon - 0544694 5456
Bu site 2019 Tarihinde Mehmet Akkaya Tarafından Yapılmıştır