Almanya – Weil’de Konuşma
ALEVİLER VE EŞİTLİKÇİ KAYNAKLARI
Önceki gün bir grup arkadaşla Weil am Rhein Alevi Kültür Derneği’nde bir araya geldik. Alevi toplumunun kültürel, inançsal, felsefi, tarihsel boyutlarına ilişkin bir sunumum oldu. Moderatörlüğünü Kazim Sarı’nın yaptığı sunum sırasında çeşitli tartışmalar, kitap sergisi ve lokma ikramı da söz konusu oldu. Sarı, programın başında ve içinde Alevi / Kızılbaş inancının insan ve doğa merkezli olduğunu belirtirken son derece haklı idi. Ben bu yazıda kendi konuşmamın içeriğine dair birkaç başlığı özetlemek niyetindeyim. Alevilerin, Türkiye ve dünyadaki aktüel durumunu konu ederek başlanan konuşma, onların komünal ve evrensel kaynaklarını açıklayan tez ve tespitlerle sona erdi diyebiliriz. Bu tez ve tespitlerin özü ise kuşkusuz ki Alevilerin eşitlikçi bir kökene ve mirasa sahip olmalarıdır. Konuşma ve tartışmalar da bu çerçevede yürüdü.
Ülkemizde, sınıf dinamiği dışında en güçlü iki dinamiğin daha var olduğunu, bunların Aleviler ve Kürtler olduğunu söylemek yanlış değildir. Belki önümüzdeki yıllarda da bunları farklı pozisyonlar içinde izleyeceğiz. En çok Kürtler ve Kızılbaşlar konuşuluyor. En çok kitap bu iki topluluğa ilişkin yazılıyor ve yayınlanıyor. En çok tartışmayı, toplantıyı, mitingi, paneli, konferansı bunlar yapıyor. Siyasal ve sosyal arenada en çok Kürtler ve Kızılbaşları görüyoruz. Devlet ile bu ezilen ulus ve inancın karşı karşıya kaldığı görülüyor. Sunuma Alevi toplumunun izini sürerek devam edildi.

Alevilere ilişkin tartışmaları açıklamam sanırım salondakilerin ilgisini çekmiştir. Bu tartışmaları özetleyerek devam edeyim. Alevilik nedir? Din mi, felsefe mi, inanç mı, dünya görüşü mü, öğreti mi, kültür mü? Bunların hepsi mi, hiçbiri mi? Sorular uzatılabilir. Alevilerin gerçek adı nedir, sorusu da canlı ve güncel bir konudur. Kızılbaş, Babai, Bektaşi, Abdal, Tahtacı, hakikatçi, Bedreddini, Kalenderi vs. Bir başka tartışma olarak da Kızılbaşların etnisitesi görüyoruz. Kızılbaşlar Kürt müdür, Türk müdür, Arap mıdır? Bunların hepsi midir? Alevilerin tarihsel kaynakları nedir, sorusu da yanıtını arayan bir sorudur. Alevilerin varlığı ve tarihi, Ehli Beyt ile mi başlar? Öncesi de var mıdır? “Alevilerin yurdu neresidir?” başlıklı tartışmalara da tanıklık ediyoruz.
Weil’deki sunumda bu sorulara yanıt veren bir konuşma ve tartışma oldu diyebiliriz. Alevilerin çeşitli isimlerle var olduğu anımsatıldı. Tanımsal içeriğinin zengin olduğu, hem inanç ve din olduğu hem de öğreti, kültür ve yaşam biçimi olduğuna dikkat çekildi. Diyalektik düşünce gereği bunun böyle olduğuna işaret edildi. Aleviliği yalnızca tek bir içeriğe sıkıştırma, analitik düşüncenin bir yanlışıdır denildi. Kızılbaş kültürünün etnisite faktöründen muaf olduğunun da altı çizildi. Çünkü Alevilerin eşitlikçi topluluklara dayandığı, bu toplulukların ise ırksallıktan izole olduğu vurgulandı. Alevilerin Ehli Beyt ve İslam dinini önceleyen bir olgu olduğa da işaret edildi.
Alevilerin neden eşitlikçi bir yaşam tarzına karşılık geldiği açıklanırken, şu andaki pek çok görüşe yer verildi. Bu görüşlerin bazıları açısından Alevi yaşam tarzı, İslam’dan evvel var olan Zerdüştçülük ve Maniciliğe dek uzanıyor. Bir başka yaklaşım, Alevilerin Hitit toplumlarından miras kaldığı ve Anadolu kaynaklı olduğunu söylüyor. Bazı Alevi araştırmacılarına itibar edilirse Aleviler, Sümerlerden neşet etmiştir. Bazı çevrelere göre Anadolu, bazılarına göre Mezopotamya, bazıları için de merkez Horasan’dır. Kimi araştırmacılar ise Alevilerin kökenini, isim benzerliğinden dolayı Luviler de buluyor: A-Luvi…
Ben sunumumda bunları önemsemekle birlikte asıl kaynak olarak komünal topluluklar üzerinde durdum. Zira Kızılbaşların eşitlikçi özünün klan ve kandaş toplumlardan kaynaklandığı kanaatindeyim. Ekonomik biçim olarak da avcı – toplayıcı bir form söz konusudur. Halen Alevilerin, bu tür ilkel denilen ilişkiler içinde yaşadıklarını tespit etmek mümkündür. İlkel derken sade, yalın demek istiyorum. Komünal topluluklar, bilindiği gibi sınıfsız, sömürüsüz, devletsiz, ordusuz, polissiz toplumlardır. Alevilerin bin yıllardır devlete, düzene, polise, mülkiyet düzenine karşı uzak durması, bunun kanıtı olarak görülebilir.
Alevilerin eşitlikçi kaynaklara dayanması onun, elbette evrensel bir boyutunun olduğununun da göstergesidir. Kızılbaşlar ile Kızılderililerin akraba olmadığını kim iddia edebilir? İkisi de komünal çağların eşitlikçi, barışçıl mirasını sürdürüyor. Ben evrensellik konusunda Çin felsefesinden örnek vermekle yetindim. Çin felsefesinde Lao Tse’nin “yol öğretisi” ile Alevi öğretisi arasında bağ kurmak hiç de zor değildir. Her şey bir-varlık olan yol’dan geliyor. Buna tao deniliyor. Bir-varlık iki oluyor. Yin ve yang ortaya çıkıyor. İkiden üç doğuyor. Hava, su, toprak. Tüm varlıklar da bu üç unsurdan meydana geliyor. Yol, Tao olarak biliniyor. Evrensel bir yasa yani. Her şeyin yasası onda, ona göre varolur, yok olur ama varlık her zaman vardır. Sonsuzdan gelir sonsuza gider. Herakleitos’un logos’unu anımsatıyor. Platon, Stoa ve büyük felsefelerdeki eşitlikçi ilkelerle Kızılbaş kültüründeki ilkeler benzerdir.
Kızılbaş topluluklarının, diğer din ve kültürlerden etkilenmesi doğaldır. Örneğin elini, belini, dilini mühürle yaklaşımı için Manicilik adres olarak gösterilir. Yaşam tarzı, dünya görüşü, inanç ve ibadet biçiminde eski dinlerden etkiler almıştır. Örneğin oruç tutmak gibi. Oruç tutma, eski çağlardan beri söz konusudur. Aleviler, bu etkiye rağmen daha çok etkileyen, pasif değil aktif bir toplum olmuştur. Örneğin, Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi filozoflardaki eşitlikçi düşüncelerin kaynağı, Alevi kültürüyle taşınan değerler olarak görülebilir.
Weil’deki programda Kızılbaş hukuk sistemi temalı bir başlık da vardı. Direniş kültürü içinden bir açıklama oldu. Alevi inanç dünyasının eşitlikçi ilkeleri, onu zorunlu olarak direniş kültürünün içine çekmiştir. Mülkiyete, devlete ve o devletin hukukuna karşı direniş gösteren Kızılbaş kültürü doğa kıyımlarına, sınıflara, savaşlara, her türden sömürüye karşı tavır almıştır. Devlet kurmamış, devletlerin zulmüne karşı direnmiş biricik inanç sistemidir. Köleci, feodal ve burjuva hukuk sistemine karşı kendi görgü cemlerini geliştirmiştir. Cemlerde kurulan halk mahkemelerinde (jüri sistemi) idam, işkence ve kötü muamele “cezası” vermek katiyen yasaktır.
Kısacası şöyle bitireyim: Eşitlikçi geleneği sürdüren Alevilerin, halen üç vazgeçilmez argümanı bulunuyor. Bütün dünyaya, varlıklara ve canlılara aynı nazardan bakmak! Yarın yanağından gayri her şeyin ortak olduğunu savunmak! Eline, beline, diline mühür vurmak!