On yıl içinde üçüncü kez yazıyorum onun hakkında. Hatta yayın olarak dördüncü oluyor. Yazdıracak, kendinden söz ettirecek kadar renkli, cesur, fedakar bir geçmişe sahip biriydi bence. Politik aktivite göstermiş, eğitmenlik yağmış, özgün eserler üretmiş, sürekli yazma etkinliği içinde bulunmuş birisi. Aynı zamanda zayıf karakterli, kendi değerlerine yabancılaşmış, alkol bağımlısı ve lümpen. Ben ondan uzaklaştıkça sanki o hep yaklaşıyor bana. Üstelik öldü ve öleli iki yılı geçiyor. Amma ve lakin yazmaya değil ama yazdırmaya devam ediyor hala.
Onunla ilgili yazmam ilk olarak kendi talebi ile gündeme gelmişti yıllar evvel. Avrupa’da bir kaç defa buluşmamız olmuştu. Bunlardan birine ilişkin görüşlerimi sormuştu. Bardağın boş yanını öne çıkaran ve dolayısıyla kendisiyle ilgili olumsuz, eleştirel bir yazı yazdığımı anımsıyorum. Eleştiriden kimsenin hoşlanmadığı gibi o da hoşlanmadı doğal olarak. Sonra kaybettik onu. İntihar mı, doğal bir ölüm müydü, bilemiyorum. Kaybettikten sonra bu sefer kendisi değil fakat dostları, okurları, eski yoldaşları kendisiyle ilgili kanaatimi yazmamı istediler. Bu yönden bakılırsa sevildiği kesindi. Doğaldır, çünkü bilhassa gençlik yılları faşizme karşı mücadele ile geçmiş, siyasi bedeller ödemiş, sürgünlere maruz kalmış.
Onun hakkında ikinci kez yazmak biraz da mahalle baskısıyla, dediğim koşullarda oldu. Ama makul ve yapıcı bir baskıydı bu. İlki gibi ikinci yazı da ilgi çekti. İlgi, onun kişilik ve kimliksel özelliklerinden, politik bekraundan mı kaynaklanıyordu, onu da bilemiyorum. Diyeceğim şu ki ona ilgi, ölümünden sonra da sürdü. Lafı daha fazla uzatmadan söyleyeyim ki sözünü ettiğim kişi 1980’li, 90’lı yılların efsane ismi Abdulkadir Konuk’tan başkası değil.
Suya Karışan Sürgün adlı kitapta, sevenleri, arkadaşları, okurları bir araya gelmiş. Değişik açıdan, değişik koşullarda “saygı” yazısı yazmışlar. Siyaset sosyolojisi ve siyaset psikolojisi açısından kitabın serüveni de dikkat çekici. Anladığım kadarıyla düşüncenin birinci dereceden muhattabı Sırrı Ayhan. Ayhan, eserin kapağında kitabın derleyeni olarak görülüyor. Ayrıca Konuk’un yakın arkadaşı olduğunu, çeşitli yönlerden ona benzediğini de kitaptaki yorumlarından anlıyoruz. Yazdığı birden fazla yazıda ve ayrıca Önsöz’de Kadir Konuk’a benzediğini çeşitli açıklamalar yaparak belirtme ihtiyacı duymuş. Belli ki Ayhan da, Konuk gibi yoldaş canlısı, sıcak, samimi, dürüst biri. Bu görüşü, Sırrı Ayhan ile aramızda geçen bir iletişim ve diyalogdan hareketle açıklamak faydalı olabilir.
Abdülkadir Konuk’a Saygı adıyla bir kitap yayını düşündüğünü bildirmek üzere beni bulduğunda bir yıl önceydi sanırım. Konuk ile ilgili yazmamı istemişti. Yanıtım olumsuz oldu. Çünkü özelleştirel tarzda söylersem, Konuk’un olumsuz yanlarını öne çıkaran değerlendirmeler yapmıştım. Dolayısıyla yeni bir metin yazmak istemediğim ortaya çıkmış oldu. Anlaşılan Sırrı Ayhan, düşünce özgürlüğüne önem veren birisi. Bu özellik, Suya Karışan Sürgün adlı kitaba da yansımış olmalı. Zira Ayhan, Konuk’a yalnızca “saygı” ve dolayısıyla “övgü” yazıları değil eleştirel yazılar da dâhil etmiş görünüyor. Yeni bir yazı yazma durumum olmayınca Konuk’u eleştiren, önceden yazılmış iki metnin de kitapta yer alabileceğini söyledi. Bu yüzden “Sırrı Ayhan tarzı”, bana Fransız Aydınlanma tarzını, özellikle Voltaire’i anımsatıyor. Çünkü bir söylentiye göre Voltaire, katılmadığı düşüncelerin bile özgürce ifade edilmesini savunmuştur.
Kitabın içeriğine gelirsek, Kadir Konuk için “saygı” ifadesi kullanılsa da eser, aslında Konuk’a karşı eleştirel bir kitap olmuş izlenimi veriyor. Çünkü onun edebi, sanatsal yeteneğine vurgu yapan bir çok isim Konuk’u alkol, öfkelilik ve sululuk yönünden eleştirmeyi de ihmal etmiyor. Üstelik yazıların, kültürel iklimimizde isim yapmış Sibel Özbudun, Mahmut Alınak, Saniye Özkaya, Ragıp Zarakolu, Mehmet Esatoğlu ve Yüksek Akkaya gibi kişilerden alındığı düşünülürse eldeki eserin değeri de ortaya çıkmış oluyor. Konuk’un, arkadaşı ve yoldaşı olan Erdoğan Cankurt dahil olmak üzere daha birçok arkadaşı ve Abuzer Kiraz’ın, benim yazılara atıf yaparak ifade ettiği değerlendirmeyi de burada anmak isterim. Bu yazarları, kimisinin onu aile ve etnik kökeninden (Kürt / Ermeni) hareketle yazdığı anlaşılıyor. Kimisi devrimci dönemini, örgütsel aktivitesini öne çıkarıyor. Kürt özgürlük hareketiyle olan teşriki mesaisine dikkat çekenler de az değil. Haklı olarak yazarlığına, kalemine ve sanatsal yönüne de işaret ediliyor.
Bütün bu verimli ve devrimci yanına rağmen onun örgütsel ilişkilerden koptuktan sonra içine girdiği bohem hayat, yaşadığı kimlik bunalımı ve dejenerasyon da bir çok yazarın ortak düşüncesi olarak görülüyor. Dahası da var. Bazı yazarlara ve üniversite yıllarından arkadaşlarına göreyse zayıf karakter ve alkole eğilim göstermesi gençlik yıllarından beri Konuk’da, varolan bir özelliktir. Benzer özellikleri, aynı okuldan arkadaşı olan Veli Emektar’ın kitabından (Bir Umut) ve konuşmalarından da anımsıyorum. Yine de politik aktivite gösterdiği yıllarda yarattığı devrimci kimlik dikkat çekicidir. Üniversite yıllarında faşistlere karşı yürüttüğü mücadele -kabadayıca olsa da- dillere destandır. Tariş gibi kurumlarda İzmir proletaryasının yanında oluşu, “tamburalı” lakabıyla anılması, askeri bir eylemle kaçırılması, önce Avrupa, sonrasında Kürdistan dağları ve yeniden Avrupa’ya dönüşünün yarattığı görünüm övgüye değerdir.
Eski devrimcilerin, yeni kuşaklara tanıtılması, taşınması eleştirel boyutuyla da olsa önemlidir. Kitabın bu yönüyle de değerli olduğunun altını çizmek isterim. Esere ilişkin “yeni” bir konuyu paylaşarak bitireyim. Konuk’un açık yürekli ve samimi birisi olduğunu işaret eden bir tecrübe idi. Kendisiyle gerilimli bir ilişkimiz vardı. Buna rağmen fikir danıştığını anımsıyorum. Kamuoyuna, aydınlara dönük bir mektup yazmıştı, mektubu benim de kabul edip etmeyeceğimi sordu. Kabul etmiştim. Kadınlarla diyaloğuna ilişkin kendisine yapılan bir iftiradan söz ediyordu mektupta. Ayrıntısı bir yana şurası çok ilginç ve samimiydi. Hayatında üç kadınla yakın ilişkisi olduğunu söylüyor. Üçünün de -nikahlı veya değil- eşi olduğunu mektubunda belirtiyordu.
Abdülkadir Konuk’la aramızda mesafe olduğu yıllarda Devrim Kara, zaman zaman bazı havadisler paylaşmıştı onunla ilgili. Kitabın yayımlandığı haberini de Kara duyurdu. Devrim, onun yazım tekniğine ve hikayelerine meraklı birisi. Kitapta da kanaatini yazmış. Ayrıca editöryel bir katkı da yapmış esere. Kitap çıkınca bana da hızla ulaştırmış oldu. Merak edenler için söylüyorum. Kitap, Sidar Yayınları tarafından basılmış. Kolektif bir ürün olduğu anlaşılıyor. Başta Sırrı Ayhan ve Devrim Kara olmak üzere esere emek, anı, bilinç katanlara teşekkürler.