Felsefeci Mehmet Akkaya’nın 11. kitabı olan Felsefe Üzerine Genel Tezler adlı yeni kitabının tanıtım toplantısına katıldık. Toplantı, kutlama biçiminde düşünüldüğü için ikramlı, şiirli, sazlı sözlü oldu. Başta Bilgi Kuramı, Din Felsefesi, Hukuk Felsefesi olmak üzere şimdiye kadar on esere imza atan Mehmet Akkaya’nın yeni kitabının tanıtımı ve kutlaması İstanbul Şirinevler’de bulunan Odak Müzik’te 18 Nisan Perşembe günü yapıldı. Tanıtım ve kutlama, konuşmalı ve tartışmalı planlandığı için bir çok arkadaş felsefeye, kitaba ve yazara ilişkin konuşmalar yaptı. Yurt içi ve yurt dışından, akademisyenlerden, sanatçılardan, milletvekillerinden olmak üzere çok sayıda kişiden mesajlar da okundu.
Akkaya’nın yeni çalışması, 11. kitap olması nedeniyle Marx’ın ” Feuerbach Üzerine Tezler”inde dikkat çeken 11. Tez’ini akla getirir. Marx, 11.Tez’inde şunu der: “Şimdiye kadar bütün filozoflar yalnızca dünyayı yorumladılar oysa dünyayı değiştirmek gerekir”. Bu çağrıştırma veya tesadüf dikkate alınırsa Felsefe Üzerine Genel Tezler kitabı da iddiası büyük olan bir kitap haline geliyor.
11. kitap, yanısıra hala bir çok dergilerde ve sosyal medyada güncel felsefi yazılar yazan Mehmet Akkaya’nın durmadan yazmaya devam edeceğini de gösteriyor. Denilebilir ki, “yazmak” Mehmet Akkaya için bir yaşam ve eylem özü ve biçimi olmuştur. Onun felsefeye bakış açısı elitist bir bakış açısı değildir. Soyutlama ve kavramlaştırmadan vaz geçmeden felsefeyi, sokağa indirebilmeyi ve onu ezilenlerin bir mücadele aracı haline getirmeyi başarıyor.
Konuşmalardan ve kitaba ilişkin yazılanlardan, eserin akademik olduğu da söylenebilir ama o akademinin “ana akım” tuzağına takılı kalmıyor. Ayağa kalkıyor, haykırıyor, eleştiriyor, düşündürüyor. Kitaplarını sırtında taşıyarak okuyucusuna ulaştırıyor. Geceye gelenler, yapılan konuşmalardan onun bir usta öğretici olduğu da anlaşılıyor. Yazıyı, yazmayı, değişimi seviyor Akkaya.
Bulunduğu mekanları, girdiği ortamları değiştirdiği gibi müzik aletlerinin sergilendiği ve müzik derslerinin verildiği Odak Müzik’i de entelektüel kültürel bir alan haline getirdiği anlaşılıyor. Bunda mekanı işleten Sibel Sağın ve Mesut Çiftçi arkadaşların payı ve emeği olduğu da belli oluyor. Onların çabası kitabın tanıtım ve kutlamasını kolaylaştırdı diyebiliriz. Bu da kapitalizmin insanı yabancılaştırdığı ve yalnızlaştırdığı koşullarda devrimci kurumların dinamik bir rol oynadığını ve oynayacağını göstermektedir. Kitap etkinliği sırasında hoca-öğrenci ikilisinin müzik icra etmeleri de gösteriyor ki kültürel faaliyetler daha fazla zenginleşecektir.
Etkinliğe gelen konuklara yapılan ikramların sunumunu da not etmek gerekir. Etkinlikte kitaba editoryal katkı sunan Erol Ercan ve Mustafa Turan da birer konuşma yaparak kitabın iskeletini açıklamış oldular. Kitabın ana akım bütün düşünce dünyasına eleştiri getirdiğinin altı çizildi. Sonra Mehmet Akkaya da bir konuşma yaptı. Akkaya konuşmasında, Marx’ın ana akımdan kopuş yapmakla kalmadığını, – Althusser’e atıfla- kendi sistemi içinde de kopuş yaptığına vurgu yaptı. Benzer bir şeyin İbrahim Kaypakkaya için de geçerli olduğunu, Kaypakkaya’nın genel bir kopuşla birlikte teoride de kopuş yaptığını belirtti.
Akkaya’nın kısa konuşması şöyle özetlenebilir: “Radikal olmak dışında seçeneğimiz olamaz. Ana akım aydınlamacılık, bilimcilik, felsefecilik, hukukçuluk yapan Sokrates, Platon, Aristoteles yaşadıkları Atina’ya bile özgürlük getiremediler. 11. kitapla entelektüel dünyada olan her temayı konu edindik. Bunu radikal tezlerle ortaya koyduk. Ana akım felsefe tarzının özüne eleştiri getirdiğimiz gibi bunun ötesinde metodolojide de bir yenilik yaptık. Bana göre, hiç eleştiri almayan veya hep övgü alan bir kitap doğru bir kitap değildir. Ayrıca kitabı yazmak yetmiyor, kitabın tartışılması ve insanları bir araya getirmesi gerekiyor. Bu da yapmakta olduğum felsefenin temel bir ögesidir. Bugün burada, böyle bir toplulukla buluşmuş olmamız da somut bir örnektir.”
Marx 11. Tez’de filozoflara “değiştirme” eylemi için yol gösterdi. Bunu derken yorumlamayı küçümsemedi. Yorumlamak yeterli değil, asıl olan değiştirmek, dönüştürmektir. Kitabı yeni edindim, henüz okumadım. Okuyunca Akkaya’nın ne denli “değiştirici” bir felsefe yaptığını ve yapamadığını detaylı bir biçimde görmüş olacağız.
Anlaşılıyor ki, Akkaya’nın yeni eseri tezi, iddiası olan bir kitap. Eserin, anti-tezlerle birlikte kültürel dünyanın kapılarını daha fazla açacağını, bu düşünceleri dünyanın asıl sahibi olan halka ve sokağa daha fazla taşıyacağı dilek ve umudunu taşıyorum.