Hasan Hüseyin Korkmazgil’in doğumunu, Dünya Şiir Gününü ve Halkların Nevroz’unu kutladık geçen hafta. Kavganın şairi Hasan Hüseyin’i merkeze alsak da üç kutlamayı birlikte yapmak üzere, hafta sonu Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nde bir araya geldik (Güngören Şube; 23. 3. 2024). Kitlesel bir katılımın olduğu programda sunumlar yapıldı, konular tartışıldı, yemek verildi. Program günün anlamına ve önemine uygun düşen türküler, şarkılar ve deyişlerle devam etti.
Kavgası olmayan insanların sanatı, sözü, ve şiiri de olmayacak demektir. Bununla birlikte kavganın bir saplantı haline geldiği koşullarda da şairin ve şiirin ortaya çıkması zordur. Zira yaşam ve sanat, kavga olduğu kadar da sevgi ve barıştır. Şiir imgeleri ve dizeleri ikisinin birliği ve mücadelesinden yani karşıtların diyalektiğinden doğar. Yine de sınıflı dünya koşullarında birlik tali, çatışma ve savaş esastır. Bu yüzden adını tarihe kavga şairi olarak geçirmiş kişiler az değildir. Hasan Hüseyin Korkmazgil bunlardan birisidir. İmge yaratırken, dize kurarken, yaşamı süzerken, bunları ifadeye dökerken adeta kavga eder.
Bilim, Politika ve Şiir
Sanat, sanatçı ve şair, halkın ve muhalif kesimlerin gücüyle, sahiplenmesiyle hayatta kalır ve yaşamaya devam eder. Dolayısıyla bu haftaki Korkmazgil anmasını da bu bağlamda düşünmek yanlış olmaz. Sunum, şube başkanı Kenan Yerlitaş’ın açış konuşması ve şairin biyografisini özetlemesiyle başladı. Konuşmacı iki kişi olarak düşünüldüğü için panel formatında gerçekleşti. Programda Pir Sultan Derneği Ataşehir Şube başkanı Gülsev Kaya da yer aldı. Sunumlar Kaya’nın moderasyonunda başladı ve ilerledi. Kaya, Korkmazgil’in politik tavrına dikkat çekerken devrimci ozan geleneğini miras aldığımızı söyledi. Ben bu yazıda, merak edenler için kendi metnimin içeriğini özetlemekle yetineceğim.
Sanat, dört düşünce disiplini içinde yer alır. Diğerleri bilim, politika ve elbette ki felsefedir. Şiir ise sanatın bir alt kümesi olarak vardır. Fonetik sanatların roman, şiir, müzik, öykü olduğu düşünülürse konu daha iyi anlaşılacaktır. Konuşmanın başında her düşünce disiplininin ve sanat dalının kendisine özgü dilinin, üslubunun, yönteminin, konusunun ve amacının olduğunu belirtmem, sanırım konukların dikkatini çekmiştir.
Şiirimizde Ekoller ve Korkmazgil
Osmanlı – Türkiye geleneğinde sanat ve edebiyatın yol haritasını çizerek devam eden konuşmada Tanzimatçılardan (Namık Kemal), cumhuriyetçilerden (Yakup Kadri, Peyami Safa, R. N. Güntekin), Halkçılardan (Yaşar Kemal, M. Makal, F. Baykuşlar), aydınlanmacılardan (Orhan Pamuk), sosyalist – gerçekçilere (Klasik Beşler) kadar tüm edebiyat ve şiir tarihini açığa çıkarmış olduk. Bana kalırsa Türkiye’de şiir geleneğini üç ekol ile başlatabiliriz. Üç ekol: Romantizm (Faruk Nafiz Çamlıbel), Mistik, teolojik (Necip Fazıl Kısakürek) ve toplumcu şiir ekolü (Nazım Hikmet). Bu çizgi konumuz olan Hasan Hüseyin için önemlidir.
Hasan Hüseyin Korkmazgil, son çözümlemede toplumcu gerçekçi çizgide şiirler yazmış birisi. Kızılırmak, Haziranda Ölmek Zor, Acıyı Bal Eyledik, Acılara Tutunarak… İlk akla gelen kitapları bunlardır. Elbette Kavel adlı eseri de var. Birazdan değinirim. Korkmazgil’in, sınıf kavgası yanında ezilenlerin ulus kavgası ve inanç kavgasıyla bağını kurmak da zor olmadı. Mart ayı bu bakımdan belki de en “politik ay” olarak tarihimize geçmiştir: Koçgiri, 12 Mart darbesi, Kızıldere, Halepçe ve Gazi’yi unutmak olmaz.
Hasan Hüseyin, Koçgiri ve Dersim
Anadolu’da yoksul bir ailede doğuyor Hasan Hüseyin (1927 – 1984). Sekiz kardeşten birisi. Pir Sultan’ın hemşerisi sayılır Korkmazgil. Sivas’ın Gürün ilçesinden. Doğduğu ve uzun yıllar yaşadığı kerpiç evin şimdi müze olduğunu biliyorum. Ortaokulu parasız yatılı okulunda, Niğde’de okuyor. Liseyi Adana Erkek Lisesi’nde. Ankara Gazi Üniversitesi’nde edebiyat bölümünü bitiriyor. Korkmazgil’in hem lisede hem de öğretmenlik yaptığı yıllarda hapsedilmesi cumhuriyet rejiminin de niteliğini, marifetini gösteriyor.
Korkmazgil, Koçgiri katliamından 5-6 yıl sonra doğuyor. Dersim katliamı yıllarında 10 yaşında, bunlardan söz etmiyor şiirlerinde. Bu durum, bence düşündürücü. Yine de dolaylı da olsa düzene karşı bir eleştirisi var. Halkı da eleştiriyor:
“Körolasın demiyorum, kör olma da gör beni” diyor. Yüksek sesle, meydan okuyan bir edeyla yazıyor: “Bu demir Divriği dağlarından, ben söktüm ulan ben söktüm / Bu namlu Divriği demirinden, ben döktüm ulan ben döktüm”. Eleştiri ve meydan okuma devam eder:
“Ekilir ekin geliriz
Ezilir un geliriz
Bir gider bin geliriz”
Dilin Operasyonel Kullanılması
Aruz ölçüsü ve hece ölçüsü geleneğini özümseyen Korkmazgil, halk kaynaklarından, halkın söyleme biçimlerinden ve halkın dilinden hareket ederek yazmıştır. Yöresel söyleyişler, mani, hikaye, masal ve folklor onun şiirlerinde kendini belli eder. Dili operasyonel bir biçimde kullandığını anlamak zor değil. Şiirin, müzik ve resimle beslendiğini görüyoruz. Şiirin, müzik ve resmin toplamı olduğu söylenir. Edebiyat öğretmeni olan Korkmazgil’in ek ders olarak müzik dersleri verdiği biliniyor. Bu derslerden birinde “Al elma” türlüsünü söylettiği için tutuklanıyor. Bu sistem kırmızıdan, Kızılbaştan korktuğu gibi kızıl /kırmızı elmadan da korkuyor. Korkmazgil’in resim yeteneği olduğunu da, maddi nedenlerle çizdiği portre ve resimlerden öğreniyoruz.
Şiiri yalında kuruyor Hasan Hüseyin. Sade bir şiir estetiğine sahip olduğu anlaşılıyor. Şiir ve sanat her ne kadar simgelerle yapılsa da Korkmazgil olabildiğince yalın bir yol izliyor. Bir yazısında bu konuda açıklamalar da yapıyor. Simge ve soyutlama adına görüneni görünmez, bilineni bilinmez, somut olanı soyut yapmayalım diyor. Tersine bilinmeyeni bilinen, görünmeyeni görünen, soyut olanı somut yapalım diyor. Şiirlerinde doğa ve insan sevgisi yer alır. Hayvan adları, Anadolu ve Mezopotamya kültürü, coğrafyası kendine yer bulur.
Son yıllarda depremler korkulu rüyamız oldu ve olmaya da devam ediyor. Korkmazgil’in yaşamında da depremin önemli bir yeri var. 1939 Erzincan depremi olduğunda Korkmazgil yirmili yaşlarındadır. Şiirinin temasına deprem de giriyor. Azime Korkmazgil’in söylediğine göre ilk şiirini ne zaman yazdığını bilmek güç. Çünkü şair, ilk şiirlerinden oluşan dosyayı yayınlamak üzere Aziz Nesin’e verir. Düşün dergisini çıkaran Nesin’in bürosu yandığı için ilk şiirler de yanar. Korkmazgil, Nesin örneğinde de görüldüğü üzere Bedreddin Cömert gibi aydın, akademisyen ve sanatçılarla dosttur.
Kavel Direnişini Şiire Çevirmek
Kavel, onun ilk şiir kitabıdır. Peki nedir bu isim, nereden gelir? Kavel, 1963’te işçilerin greve gittiği bir kablo fabrikasıdır. İstanbul – Sarıyer’deki iş yerinde işçiler çalışma koşullarını ve maaşlarını iyileştirme amaçlı direnişe geçerler. Yasalarda henüz grev hakkı olmadığı halde, Türkiye işçi mücadelesi tarihinde ilk defa grev yapılmaktadır. Şair, bu direnişe tanıklık etmiş, Bıçak Kemikte adlı şiiriyle grevi selamlamıştır. Türk İş’in Maden Sendikasına bağlı 200 işçi, Koç’un da ortak olduğu Sarıyer – İstinye’deki yerleşkede, 28 Ocakta greve çıkmış ve 36 gün süren greve aileler, kadınlar da katılınca büyük bir ilgi ve destek görmüştür. Korkmazgil’in bu grevi, sevgili, eş ve namus gibi görmesi manidardır. Dolayısıyla bu direniş ve grev, cumhuriyet tarihinde hiç bir hakkın kendiliğinden verilmediğini mücadele ile alındığını gösteren güzel bir tecrübedir.
Eş, namus dedik de, Korkmazgil’in şiirlerini okuyup ona aşık olanlar da olmuş: Azime Korkmazgil. Aslında çok kaba bir dil var şiirlerinde. Yine de bu şiirler çok içten ve etkili. Azime Korkmazgil, onun şiirlerindeki aşkı fark ettiğini ve inceliği gördüğünü söylüyor. Şiir yoluyla tanışıp evleniyorlar. Aşk ve mücadele birlikte yürüyor anlaşılan. 1951’de komünist faaliyetleri nedeniyle bir çok aydın ve devrimci ile birlikte tutuklanıyor kavganın şairi. Üç sene zindan yaşamı var. Çıkınca askere götürüyorlar. Üniversite mezunu olduğu halde, bunu yok sayıp uzun dönem er olarak askerlik yaptırıyorlar.
Kavganın Sanatçı Değerleri
Şiir ve siyasetin birlikte yürüdüğünü saptıyoruz. Korkmazgil, 1965 ve 1973 seçimlerinde TİP milletvekili adayı oluyor ama seçilemiyor. 68 kuşağının gözde kişilerinden birisi olarak dikkat çekiyor. Şiirleri üniversite gençliği tarafından okunuyor. Müzisyenler onun şiirlerini besteliyor. İlk şiirinin Dost dergisinde 1959’da yayınlandığı söylenir. Kendisi Akis dergisini çıkarıyor. Peşinden Forum dergisini yönetiyor. Gençlere imkan yaratıyor. Orhan Kemal ve Nazım Hikmet’in ölümünü konu eden şiirler üretiyor: Haziranda Ölmek Zor. Nazım 3 Haziran 1963’te, Orhan Kemal ise 2 Haziran 1970’te aramızdan ayrılmıştı.
Kavganın değerlerini şiire taşıyan Hasan Hüseyin, 1984’te ayrıldı aramızdan. Yılın sonbaharında da Yılmaz Güney’i kaybettik. Bir zincirin halkaları diyebiliriz. Bir yıl sonra da Ruhi Su’yu hakkın huzuruna, ölümsüzlüğe uğurladık. Kavgayla yaşamaya başlayan ve hayatı kavgayla bitiren değerlere bin selam olsun.