site logo
  • ANASAYFA
  • FELSEFE
  • POLİTİKA
  • SANAT
  • HAKKINDA
  • KİTAPLAR
  • KONUK
  • ETKİNLİK
Mart 25, 2024  |  By Mehmet Akkaya In Felsefe, Politika, Sanat

Kendini Belirleme Hakkı

aaaa

Marksizm, milliyetçilik ve kendini belirleme hakkını tartışmak üzere önceki gün Kopenhag’da idik. Programın Newroz haftasına denk getirilmesi anlamlı oldu. Demokrasi ve devrim mücadelesinde kaybettiklerimiz için yapılan saygı duruşu ile başladı sunum. Piyano ve bağlama eşliğinde yapılan müzikler programa renk ve derinlik kattı. Canlı tartışmaların olduğu toplantıda konu Türkiye ve dünya sorunlarına dek genişledi. Önceki tartışmalarda olduğu gibi Kopenhag’daki toplantıda da felsefe nedir, filozof kimdir? sorularına yanıt arandı. Bu yazıda bunca detaya girmeden self determinasyon hakkı (kendini belirleme hakkı) konusunda, sunumda öne çıkan bir kaç noktaya değinmekle yetineceğim.

Eşitlik ve özgürlük kavramlarının, aralarında diyalektik bir ilişki olduğu muhakkak. Yine de genel kullanıma bakılırsa Marksizm daha çok eşitliğe gönderme yaparken burjuva teoriler ise özgürlüğe atıf yapar. Bundan da mülkiyet özgürlüğü, bireysellik anlaşılır. Toplumsal eşitlik söz konusu değilse özgürlük algısı ve pratiği hepten ve her zaman biçimsel bir düzeyde kalacak demektir. Benim açımdan özgürlüğün kişisellikle eşitliğin ise evrenselle bağını kurmak zor değildir. Bu yüzden de sınıf hareketlerinin eşitlikle, yeni toplumsal hareketlerin ise özgürlükle ilgili olduğunu düşünüyorum. Elbette aralarındaki korelasyonu unutmadan.

Marx ve Engels, doğrudan ekonomik ve toplumsal alandaki eşitliğe dikkat çektikleri koşullarda, gerçek özgürlüğün ancak sınıfsız koşullarda mümkün olduğunu düşündükleri için karşılarında burjuva – liberal görüşleri buldular. Liberalizm, Batı dillerinde özgürlük (liberty) anlamına geliyor. Marksizm, bireyi ve dolayısıyla özgürlüğü ihmal etmekle itham edilmiştir. Marx ve Engels’e yönelik bu eleştiriler, ulusların self determinasyon hakkı söz konusu olduğunda kısmen de olsa haklıdır. Filozoflar ulus sorununu teğet geçmişlerdir. Gerçi filozoflar da kendilerine göre haklıydı, zira Avrupa koşullarında ulusal sorunlar değil sınıfsal sorunlar, burjuvazi – proletarya çatışması belirleciydi. Ulusal sorunu teğet geçme süreci 1920’li yıllara kadar sürmüştür. Ulusların kendi kaderini tayın hakkı ilk defa resmi bir ilke olarak Komintern’in 21 şartı arasında merkezi yerini almıştır.

Ulusal sorun denildiğinde ezen ulus milliyetçiliği ile ezilen ulus milliyetçiliği ayrımı yapmak da kaçınılmaz oluyor. Çoğu zaman “her türden milliyetçiliğe karşıyım” denilerek esasen ezen ulus milliyetçiliği desteklenmiş olur. Oysa emekçi sınıfların ittifak edeceği kesim ezilen pozisyonunda olandır. Benzer bir durum ezilen cinsler, ezilen inançlar ve ezilen halklar için de geçerlidir. Halklar ve emekçiler kavramı self determinasyon hakkı açısından önemli kavramlardır.

“Sol komünist” akımlar, self determinasyonu yalnızca proletaryanın kendi kaderini tayin hakkı gibi anlamışlardır. Halkların kendi kaderini tayin hakkını savunanlar da az değildir. Oysa ulusal sorun bağlamında gündeme getirilen hadise, ulusların self determinasyon hakkıdır. Konumuzun merkezinde yer alan Kürtler, Filistinliler, Bask veya İrlandalılar bu uluslar arasındadır.

Marksizm ve Ulusal Sorun biçiminde bir başlık akla geldiğinde üç büyük komünist partisini mutlaka anımsamak gerekiyor. Bunlar Avusturya Marksist Partisi, SPD ve RSDİP… Toplantıda da vurguladığım gibi ulusal soruna entelektüel mesai harcamış bir kaç ismi de anmak gereklidir. Avusturya Marksist Partisi’nden J. Strarse, O. Bauer ve K. Renner. Strarse, tabir yerindeyse sol kanadı temsil eser. Ulusların değil proletaryanın self determinasyon hakkını savunur. Renner, devleti çizgidedir, sağ kanatta yer alır. Bauer ise uzlaşmacı olmakla birlikte konuya en derin ve geniş açıklamaları getirmekle dikkat çeker.

O. Bauer, ezilen milliyetlere mensup (göçmen) işçilerin sınıf mücadelesine daha çok yatkın olduğunu saptamıştır. Ayrıca ona göre bir topluluğun ulus olmasının kriteri ortak karaktere (ruh, huy) sahip olmasıdır. Avusturya bahsinde “Küçük Enternasyonal”den söz etmem ve bunun DEM Parti ile benzerlik gösterdiğini ileri sürmem de sanırım dikkatlerden açmamıştır.

“Küçük Enternasyonal”, İtalyan, Sloven, Çek, Polanya, Ukrayna ve Alman komünistlerinin birlikte kurduğu Avusturya Partisi’ne deniliyordu. Bu parti milliyetçilik nedeniyle dağıldı (1912). Çekli bir tarihçiye göre bunun dağılması, Büyük Enternasyonal’in de (II. Enternasyonal) dağılacağının habercisi oldu.

Self determinasyon hakkı deyince Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu halkları açısından başta Kürtler ve Filistinliler akla geliyor. Bu noktada aktüel tartışmalar da oldu. Lenin, Stalin ve İbrahim Kaypakkaya’nın konuya ilişkin görüşleri de sorgulandı. Kürt, Kızılbaş ve kadın sorununun benzer yanlarının altı çizilen sunumda, bunların önümüzdeki yıllarda da ülkemizin gündemini belirleyeceğine işaret edildi. Bilhassa Kürt dinamiğinin tüm bölgeyi ve dünyayı ilgilendiren bir hadise olduğunun altı bizatihi çizildi.

Self determinasyon hakkına ilişkin detaylara da girildi. Modern filozofların görüşlerini anarken de Herder, Kant ve Ficthe gibi düşünür ve filozoflar anıldı. Herder milliyetçiliğin objektif koşullarını ortak dil ve soyda buldu. Fichte, Alman ulusunda üstün bir yan bulmuştu! Kant ise “kendi aklını kullanma cesareti göster” derken bağımsız bireye dikkat çekmişti. Yine bir Alman düşünürü olan Kaustky ise milliyetçilik meselesinde temel kriterin toprak birliği ve pazar birliğinin belirleyici olduğunu ileri sürmüştür.

Peki ulusal sorun konusunda Stalin’in rolü nedir? Otto Bauer’deki ortak ruh (tarih, kültür) kriterini alıyor, buna Herder’deki dil kriterini ekliyor. Bunları Kaustky’nin düşüncesiyle birleştirerek bir ulus teorisi kuruyor. Komintern’in programına giren teori de bu teoridir. Bu ilkeye göre uluslar kendi kaderini kayıtsız şartsız belirleme hakkına sahiptir.

Milliyetçiliğin ayrıştıran bir ideoloji olduğu bilinse de Marksizm açısından ezilen milliyetçiliklerin desteklenmesi gerektiği de anlamlıdır. Bu bahiste milliyetçiliğin yıkıcı, parçalayıcı etkisine örnekler de verildi. Küçük Enternasyonal gibi II. Enternasyonal’in de milliyetçilik yüzünden dağıldığı hatırlatıldı. Birinci Emperyalist Savaş’ın hemen arifesinde SPD içinde gelişen milliyetçilik, partiyi böldü. Kendi devletini (Almanya) savunan sosyal şövenistler ile komünistler (Rosa Luxemburg, K. Liebknecht) ayrıştı.

Bazı kaynaklara bakılırsa Komintern’in de milliyetçilik nedeniyle dağıldığı anlaşılıyor. Misal önceleri Enternasyonal Marşı, SSCB’nin marşı iken bu kaldırılıyor ve Rus milli marşı resmi marş oluyor. Her şeye “Rusluk” damgasını vurmaya başlıyor. Bu tecrübeler de gösteriyor ki, proletarya ve onun partisi / partileri ulusal sorun konusunda devrimci ve demokratik tavır geliştirmedikçe parçalanmaktan kurtulamıyor. Ülkemizde bunu daha somut olarak yaşıyoruz. Kürtlerin self determinasyon hakkı konusunda Marksist bir yol izlemediği için parçalanmayan sol hareket, benim bildiğim kadarıyla, kalmadı.

Previous StoryEtkileyen Kültür Olmak
Next StoryMarksizm ve Emek Hareketi

Son Yazılar

  • Düşman İkiz Kardeş
  • Yazarlar Ne Yazıyor?
  • Kentlerin Çekim Gücü
  • Ahlak Ve Eşitlik Üzerine / Feyzi Çelik (Avukat-Yazar)
  • Etik Olan Nedir

Arşivler

  • Eylül 2025
  • Ağustos 2025
  • Temmuz 2025
  • Haziran 2025
  • Mayıs 2025
  • Nisan 2025
  • Mart 2025
  • Şubat 2025
  • Ocak 2025
  • Aralık 2024
  • Kasım 2024
  • Ekim 2024
  • Ağustos 2024
  • Temmuz 2024
  • Haziran 2024
  • Mayıs 2024
  • Nisan 2024
  • Mart 2024
  • Şubat 2024
  • Ocak 2024
  • Aralık 2023
  • Kasım 2023
  • Ekim 2023
  • Eylül 2023
  • Ağustos 2023
  • Temmuz 2023
  • Haziran 2023
  • Mayıs 2023
  • Nisan 2023
  • Mart 2023
  • Şubat 2023
  • Ocak 2023
  • Aralık 2022
  • Kasım 2022
  • Ekim 2022
  • Eylül 2022
  • Ağustos 2022
  • Temmuz 2022
  • Haziran 2022
  • Mayıs 2022
  • Nisan 2022
  • Mart 2022
  • Şubat 2022
  • Ocak 2022
  • Aralık 2021
  • Kasım 2021
  • Ekim 2021
  • Eylül 2021
  • Ağustos 2021
  • Temmuz 2021
  • Haziran 2021
  • Mayıs 2021
  • Nisan 2021
  • Mart 2021
  • Şubat 2021
  • Ocak 2021
  • Aralık 2020
  • Kasım 2020
  • Ekim 2020
  • Eylül 2020
  • Temmuz 2020
  • Haziran 2020
  • Mayıs 2020
  • Nisan 2020
  • Mart 2020
  • Şubat 2020
  • Ocak 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Ekim 2019

Kategoriler

  • Etkinlik
  • Felsefe
  • Genel
  • Hakkında
  • Kitaplar
  • Konuk Yazar
  • Politika
  • Sanat
  • slider
  • Uncategorized

Sayfalar

  • #14 (başlık yok)
  • Biyografi
  • İletişim
  • Sample Page

Sayfalar

  • #14 (başlık yok)
  • Biyografi
  • İletişim
  • Sample Page

Son Yazılar

  • Düşman İkiz Kardeş
  • Yazarlar Ne Yazıyor?
  • Kentlerin Çekim Gücü
  • Ahlak Ve Eşitlik Üzerine / Feyzi Çelik (Avukat-Yazar)
  • Etik Olan Nedir

Kategoriler

  • Etkinlik
  • Felsefe
  • Genel
  • Hakkında
  • Kitaplar
  • Konuk Yazar
  • Politika
  • Sanat
  • slider
  • Uncategorized

İletişim

e-posta – akkaya44@hotmail.com Telefon - 0544694 5456
Bu site 2019 Tarihinde Mehmet Akkaya Tarafından Yapılmıştır