Dünyanın bilinmeyen bir sırrı var mı? Eğer böyle bir sır varsa bunu çözmek mümkün mü? Çözüldüğü kadarıyla bu sır ne ola ki? Bunlarla birlikte dünyanın ne olduğu sorusu da düşün sanat insanlarını meşgul eden bir sorudur. Filozoflar gibi bilimciler, sanatçılar ve edebi metin yazarları da dünyanın sırrını çözmeye çalışır. Gazel Bulut’un, çocuklar için “Pulun Sırrı” adlı masal kitabını okuyunca, yazıya bu türden bir konuyla giriş yapmak geldi aklıma. Kitabın basımı, Bando Yayınları tarafından (Kasım – 2023) yapılmış. Esere, masalın temasına uygun ve çocukların ruh dünyasına dokunan çizimleriyle Gözde Soydan da katkı yapmış. Pulun Sırrı, Bulut’un ikinci kitabıdır. Yazar, 2019’da da Damlayan Masallar adıyla yine bir çocuk kitabı yayınlamıştı.
Çocukların Penceresinden Bakmak
Dünyaya çocukların penceresinden bakış atan yazar, çocuk dünyasını ve hayvanlar alemini tasvir ederken adeta dünya/evren analizi ve betimlemeleri yapıyor. Dolayısıyla “çocuk kitabı” veya “masal” deyip geçemiyoruz. Çocukların dünyasını hayvanlar dünyasına yaklaştırırken, bunun için başlangıç olarak karınca ve küçük kız çocuğu Jina arasındaki diyalogu seçmiş. Diyaloglar hayvanlar arasında geçtiği ölçüde bizi Ezop ve La Fontaine masallarının ruh dünyasına da taşıyor.
Kitabın girişindeki biyografiye bakılırsa Gazel Bulut, özgür medya faaliyeti sırasında tutuklanmış ve halen hapishanede olan Dersimli bir kadın yazardır. Bana da, hapishaneden “görülmüştür” ibaresiyle gönderdiği imzalı masal kitabı, elime ulaştığında öncelikle çocukluğum gözümün önüne geldi. Böyle bir motivasyonla da kitabı hızla okuyup kendi çocukluğumu da bulmaya çalıştım. Akreplerle yılanlar arasındaki savaş olsun, hayvanlarla insanlar arasındaki çatışmalar olsun, çocuklarla yetişkinler arasındaki çelişkiler olsun bunlar, eserin belli bir diyalektik kurgu içinde yazıldığına işaret ediyor. Dolayısıyla kitap, belki de çocuklardan ziyade yetişkinlere hitap eden bir eser.
Yazarlığı bağlamında Bulut’un iki özelliği dikkat çekebilir. Hapis hayatının, insanın yalnızca özerkliğini ortadan kaldırdığını ama özgürlüğünün devam ettiğini yapılan etik, estetik ve politik üretimden anlıyoruz. Düşünce tarihinde bunu kanıtlayan sayısız örnek bulmak mümkündür. Pulun Sırrı’nın motivasyonu, esasen çocuk olgusudur. Yazarın, eseri kendi kızına (Arjin) ve çocuklara ithaf ettiğini düşündüğümüzde, bu noktanın da yazarken bir motivasyon kaynağı olduğu ileri sürülebilir. Zira hapisliği tüketmek, sanatı ve insanı üretmekle ve büyütmekle olasıdır.
Hayvanlar da İnsanlar Gibidir
Çocuk okurlar gibi masal severler de Pulun Sırrı’nı anlamaya çalışırken Antenli karınca, Jina ve Yaralı yavru yılan ile birlikte Kara akrep ve yılanların kralı olan Şahmaran’ı da tanıma imkanı bulacaktır. Kobra, engerek ve daha birçok yılan türünün de olaylara eşlik ettiği görülüyor.
Antenli karınca olarak kodlanan masal kahramanının, akrebin saldırısına uğrayıp yaralanan yavru yılana yardım etmesiyle başlayan hikaye, mutlu bir son ile biter. Bulut’un dünyasında insanlar gibi hayvanlar da yorulup dinlenir, konuşur, duygulanır, bazen ağlar, bazen sevinç içinde olurlar. Pulun Sırrı’nda yılanların da korktuğunu, açlık çektiğini, yardıma ihtiyaç duyduğunu izliyoruz. Elbette bütün bu duygu ve düşünce analizleri de insanın ve sanatçıların icadı oluyor. Bunca anlam vermeler, doğada ve hayvanlar diyarında söz konusu değil. İnsanın ve sanatçıların icadı derken de özel olarak emekçilerin ve toplumcu sanatçıların icadı demek gerekiyor. Çünkü burjuva bakış açısında insanın, hümanizm adına kendini dünyanın merkezine koyma anlayışı vardır. Sanki dünya yalnız insanlarındır! Bulut’un eserinde bunun kırıldığını görmek zor olmuyor. Netice itibariyle Pulun Sırrı’nda mekan ve olaylar hayvanlar aleminde düşünülmüş olsa da yazar, adeta okura “anlatılan senin hikayendir” diyor.
Bulut’un kitabı, dil, anlatım tekniği, üslup ve jargon açısından çocuklara hitap ederken estetik, felsefe ve politik bildiri açısından yetişkinlere yöneliktir diyebiliriz. Çocuklara yönelik olmasını dile yansıyan üsluptan anlamak kolaydır. Anlatıcı, masalı şu şekilde ifadelerle devam ettiriyor: “Jina kendisine geldi. Kekeleyerek Beyaz Antenli’ye; `Gö gö gördün mü? Ko ko kocaman bi bi bir, yı yı yııı lan vardı.” (Age, 61). Eserin şöyle bir sorunsal da içerdiği iddia edilebilir ki çocuklar, yetişkinler ve hayvanlar dünyasında karar verilememiş. Gitgellerle kurgulanmış bir masal. Bunun da diyalektiğin bir gereği olduğu ileri sürülebilir.
Zehir, Kötülüklerin Panzehri
Dünyanın bütünselci algısı, yazarı Pulun Sırrı’nı açıklamaya götürürken okuru, felsefece bir arayışın içine de çekmiş gibi. Bulut, icat ettiği pul’un canlılara can kattığını, bunun da seçkin şahsiyetlerde bulunduğunu söylüyor. Anlatıldığına göre sihirli pullardan birisi Şahmaran’da birisi de yavru yılanda bulunuyor. Bunu, okuru hayvan mitolojisine çeken bir yaklaşım olarak yorumluyorum. Pulun Sırrı’ndaki pul’un kaynağı ve hüneri, çocuk düşünüş tarzını, onların hayal dünyasını genişleten ve yaratma yönünde motive eden bir özelliğe sahip olmalı.
Bütün yılanların başı olan Şahmaran, öldürüleceğini anlayınca Karınca’ya pulun sırrını belli edercesine şunları söyler: “Birazdan her şey bitecek. Beni yok edecekler ve burada kalan her şeyi alıp götürecekler. Herkesin gittiğinden emin olduktan sonra şu an durduğum yere gel, burada küçük bir pulumu bulacaksın. Bedenimin tüm bilgeliğini, şifasını, yaratıcılığını, koruyuculuğunu o pula sakladım. Onu da tam şuraya bırakıyorum. Bedenimde artık zehirden başka bir şey kalmayacak. Ve zehrim de tüm bu kötülükleri yapanları yok edecek” (Age, 34).
Ontolojik Açıdan Yönelmek
Pulun sırrı ile dünyanın sırrı arasında bir anoloji yaparsak felsefenin dünyasına da girmiş oluyoruz. Dünyanın sırrını, pekçok büyük filozof ontoloji yaparken metafizik kavramlarda bulmuşlardır: Tin, töz, Tanrı… Esere ontolojik açıdan bakılırsa pulun sırrı ile dünyanın sırrı arasında bir paralellik de kurulabilir. Mistik, mitolojik ve masalsı olanın dünyevi olandan kaynaklandığını söylemek yanlış olmaz.
Pulun Sırrı’nı okurken yazarı hayvanlar alemine ve çocukların dünyasına yönlendiren nedir? diye sormadan edemedim. Bitirince anlaşılıyor ki sorun, adına “uygar” denilen dünyanın kendisi. Sanatın gücünü de sanırım bu noktada aramak gerekiyor. Varlık dünyasını dolaylı, estetik, imgesel ve hayali tarzda açıklamak. Halk diliyle söylersek “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” demek oluyor.
Masalın Uygarlık Eleştirisi
Beyaz antenli karınca’nın Yaralı yavru yılana yardım etmesi ve tüm yılanların akrep saldırısına karşı dayanışma içinde olmaları ve zafer kazanmaları başka nasıl açıklanır ki? Bulut’un öne çıkardığı, “uygarlık” karşıtı tutuma da dikkat çekmek gerekiyor. Buna göre “uygarlık kuran” insanoğlunun, bu uygarlık gereği bütün hayvanların yuvalarını, yaşam alanlarını, doğayı talan eden tutumuna karşı nasıl da birleştiklerini, kitabı okurken umarım çocuklar da yetişkinler de fark edecektir.
Pulun Sırrı’nda, anlatıcı anlatma işini sıklıkla masal kahramanı da olan Karınca’ya vermiş gibi oluyor. Şahmaran sonrasını şöyle tasvir ediyor Beyaz antenli karınca: “Uzunca bir zaman sonra onu alıp götürdüler. Ve geride kalan her şeyi yağmalayıp talan ettiler. Yalnızca pul yerinde duruyordu, sanırım değersiz gördüler. Oysa aradıkları sır onun içinde saklıydı. Ne olur ne olmaz diye biraz daha bekledim. Daha sonra ortalığı kolaçan edip bir tehlike kalmadığını anlayınca da hemen meydana indim. Yıkıntılar arasında ilerlemek çok zor olsa da ulaşmayı başarmıştım. Şahmaran’ı bağladıkları alana gelince ışıl ışıl parlayan pul gözüme çarptı. Vakit kaybetmeden alıp oradan uzaklaştım. Giderken çok değil saatler önce ışıltısıyla etrafı aydınlatan Güneş Taht’ın olduğu yöne baktım yerinde derin bir kuyudan başka bir şey kalmamıştı. Aklımda Şahmaran’ı gördüğüm son anlar, sırtımda türlü sırlar içeren pul yeni Şahmaran’ımıza doğru ilerliyordum” (Age, 35).
Dünya, Düşündüğümüzden Büyük
Pulun Sırrı, büyük felsefi sorunlar olarak bizi meşgul eden insan merkezci, egoist geleneklere karşı da ufuk açıcı bir pozisyonda bulunuyor. Eser, bu dünyanın yalnızca insanlara ait olmadığını, yalnızca kerli ferli insanlar için de olmadığını gösterirken dünyanın düşündüğümüzden de büyük olduğunu mütevazi bir bakış açısıyla gösteriyor. Buradaki “gösterme” terimini de seçerek söylüyorum. Çünkü uzun anlatımlarla okuru yormayan, söylemek istediğini, inandırıcı bir dille “gösteren” bir metin olmuş. Göstermeyi de aksiyon içinde yapıyor. Misal, Şahmaran’ın efsanevi ölümünden, küçük yılanın Şahmaran oluşuna giden süreci anımsamak yeterlidir. Böylece eser için çocukları da çocuklar için yazılmış eserleri de küçümseyen gözlere itiraz edip ışık oluyor diyebiliriz.
Korku, İdeolojik Bir Duygu
Bulut’un eserinde haklar ve özgürlükler araştırması için izlekler de bulmak mümkündür. Eserin “insan karakteri” olan Jina’nın aldığı risk buna iyi bir örnek olabilir. Beyaz antenli karınca’nın yılanlar dünyasındaki serüvenini, Karınca’dan dinleyen Jina, yılanların çok da korkulası şeyler olmadığını anlar. Bu durumda korkunun ideolojik bir psikolojik süreç olduğu da anlaşılmış oluyor. Gerçekten de yılan, akrep, çayan, böcek gibi hayvanlar insanlarda (ben de dahil) müthiş bir “soğuk korku” yaratırlar. Pulun Sırrı’na temas eden okurların böylesi korku duygusundan uzaklaşacağı ileri sürülebilir. İnsanı, canlıyı, doğayı seven, sevdiren bir eser. Canlılar arasındaki hiyerarşiye masalsı bir reddiye. Yazarın doğa, hayvanlar ve insanlar arasındaki barışı işaret etmesinden, çevre sorununa dikkat çekmesinden dolayı olsa gerek, Muzaffer Oruçoğlu da esere ilişkin şunları yazmış:
“Gazel Bulut, kitabında çevre başta olmak üzere gelecek sorununu masala taşıyor. Şahmaran merkezi bir karakter olarak çıkıyor karşımıza. Metaforlarla tüm canlıları uyaran, gelecek kaygısını ateşleyen bir masal bu. Çocuklardan daha çok büyüklere yönelik, didaktik bir masal. Düşündürücü. Bana öyle göründü. Gazel’in dili, tökezleyen bir dil değil. Akıcı. Anlatımı, eğitimci tarzına biraz yakın. Bu anlatım tarzını, okuma yazma bilmeyen bir büyücü, bir çoban, bir dilenci, bir divane, bir kocakarı veya kadim bir kahin anlatımına doğru yaklaştırsa daha başarılı olacak, diye düşünüyor, devamını diliyorum.”
Çocuklara yönelik olmasından dolayı didaktik bir hava varmış gibi görünse de kanaatimce bunu kusur olarak görmek doğru değil. Bu türden eserlerde öğretici boyut kendini biraz fazlaca hissettirir. Kaldı ki, Oruçoğlu’nun eserleri de dahil olmak üzere her edebi metinde didaktik bir boyut kendini var eder, var etmesi de gerekir.
Masalı, Barış ile Bitirmek
Bulut’un, masalı barış temasıyla bitirmesi de son derece önemli olmuş. Eser, “sanat yapmak için sanat yapmak” anlayışını da aşmış oluyor. Barış içinde yaşamanın mümkün olduğuna atıf yapıyor ki, burjuva psikolojisinin “doğal saldırganlık” teorisine sanat cephesinden bir yanıt verilmiş oluyor.
Jina insan ve hayvan dünyasının barışını sağlamak üzere çok korktuğu yılanların diyarına girdiğinde özgür ve barış içinde bir yaşam olduğunu görüyor ve adeta şoke oluyor. Yaralı küçük yılanın ise pul’un verdiği güç ile büyüyüp şahmaran olduğu anlaşılıyor. Masalın, yılanların kralıyla bitmesi cansıkıcı olsa da bu kralı, klan ve kabile demokrasilerindeki şeflere benzetmek anlamlı olur diye düşünüyorum.