Kapitalizmin yarattığı hengame içinde Dersim ve Malatya civarında yaptığım seyahatlerden sonra kentlerin kirli havasına doğru yolculuk başladı. Neleri geride bıraktım? Entelektüel birikim ne oldu? Aklımda neler kaldı? Dağınık da olsa, deprem kenti Malatya üzerinden kısaca bunlara değinmek istiyorum.
Sığırcıklar bu sene biraz erken gelmiş Malatya’ya. Depremle bir ilgisi var mı, bilemiyorum. İlkbahardaki canlılık azalmış, kuş ve böceklerin sesleri kısılmış. Eskiden kuş, böcek çoktu. Şimdi çok az kaldı deniliyor. Sonbahar serinliği başlamış. Oturacak, dinlenilecek, sohbet edilecek bir hava var. Bağa bahçeye yürürseniz, yazın sonbahara evrildiğini hemen hissedersiniz.
Çalılar yeşilliğini yitirmeye başlamış. Hozan kokusunu genzinize çektiğinizde doğayı, varlığı, havayı, suyu duyumsarsınız. Koku dedim de, yalnızca mekanın kokusunu almakla kalmaz, zamanın da kokusuna temas etmeniz mümkündür. Sabah zamanının kokusu fazla hissedilmez, biraz da soğuk olur. Öğle zamanının kokusu kuşatıcı olur. Biraz rahatsız edicidir. Günbatımının serin bir kokusu vardır. Sizi doğaya biraz daha yaklaştırır.
Kır/köy yaşamında zaman algısı kenttekinden farklıdır. Kentteki üç günlük nesnel zaman, kırdaki bir günlük nesnel zamana denk geliyor. Bu da demek oluyor ki kent yaşamı ömrü çabuk tüketiyor. Çünkü çalışma temposu, gündelik yaşam, dijital uyarıcılar yaşamı kuşatmış durumda. Öznel zamanın (saatin kaç olduğu) ne olduğu çok önemli. Kırda ise öznel zaman çok önemli değil. Kentte, yaşamadan hızla geçirdiğimiz zamanı, kırda nispeten de olsa yaşayarak, dünyaya dokunarak geçirdiğimiz için nesnel zamana daha fazla yaklaşmış oluyoruz.
Paradoksa ve açmaza, bakınız ki köylüler şehirlere hayranlık duyuyor. Şehirler, yüzlerini büyük şehirlere dönmüş durumda. Büyük şehirlerdeki insanlarımız da Batı dünyasında umut arıyor. Bunu gerçekleştirmek için kaçak yollar, iltica, göçmen kaçakçılığı dahil olmak üzere her yola başvurmayı göze alıyor insanlar. Oysa bulunduğumuz yeri, ilişkileri ve kendimizi değiştirmek en iyisi. Aristoteles söyler, siz mekan değiştirdikçe sorunlar bitmez, onlar da sizinle gelir.
Malatya diyorum… Kayısı giderek mekan değiştiriyor kentte. Önceleri ovalar verimliydi, şimdi dağlık yerdeki bahçeler verimlidir diyor bir hemşerim. İyi yönetilse Malatya’da her mevsim ürün alınabilir deniliyor. Çünkü bir yandan İçanadolu’nun karasal iklimi bir yandan da Akdeniz’in ılıman iklimi etkili oluyor. Nur dağları ve Nurhak dağları Akdeniz’den gelen ılıman havayı kısmen de olsa kesiyor. Şimdi bunları düşünecek bir atmosfer yoktur tabii. Çünkü insanlar doğal depremin ve sosyal, iktisadi krizin altında kalmış durumda. Çadır ve prefabrik yapılar ev/konut olmuş durumda. Bir Malatyalının dediği gibi Malatya’da Malatyalılar mülteci olmuş durumda.
Dijital teknoloji çağında yaşasak da köylülerin, tarım emekçilerin işi azalmış da değil kolaylaşmış da değil. Köyler küçük olduğu için “hesaplar” da küçük oluyor. Sınıflı toplumun ve kapitalist üretim ilişkilerinin yarattığı yabancılaştırma çok belirgin. Köylüler arası rekabet, çekememe, dedikodu ve yozlaşma kendisini fark ettiriyor. Dünya düzeyindeki savaş ve sömürü politikaları henüz bilince çıkmış değil. Daha doğrusu yeterince bilince çıkmış değil.
Malatya özelinden hareketle denilebilir ki, kırlarda kullanılan hak ve özgürlüklerin devletin ya da Allah’ın icadı olduğuna inanılıyor. Bilinç düzeyi oldukça geridir kırlarda . Ne var ki, günümüz koşullarında kentlerin ve emekçilerin de bilinçleri bulanıktır. Kır bilincinin uzun süre emekçi mücadelesine katkısı olacağını düşünmek zordur. Mülk düşüncesi çok baskındır. Kapitalistleşme nedeniyle kırlara yapılan talan politikaları ekolojik mücadele için imkan yaratabilir. Öte yandan kent bilincinin (işçi bilinci) kır bilincinden (köylü bilinci) ileride olduğu da tartışma kaldırır. Kapitalizmin kitleleri “eşitleme” gücü olduğu anlaşılıyor.
Bölge köylüsü için daha önemli bir bilinçlendirme etkisi Kürt ulusal bilincini edinmek olabilir. Çünkü ulusal bilinç etkisindeki köylülerle resmi ideoloji etkisindeki kesimler arasında büyük bir nüans vardır. Ekolojik ve ulusal bilince kadın/cins bilincini de eklemek yanlış olmaz. Köylülerin kısmen bu yeni toplumsal hareketlerden etkileneceklerini düşünebiliriz. Yeni toplumsal bilinç durumları, kentleri olduğu kadar köylüleri de temel çelişkinin emek-sermaye çelişkisi olduğu konusunda ikna edip eğitebilir.