Strasbourg sokaklarında dolaşıyorduk dün. Yanımdaki dedi ki, Türkiye’de bizim köyler neden bu kadar bakımlı değil? Ben de Avrupa’da köyler bu denli pak ve bakımlı olduğu için dedim. Şaşırdı. Şaşırma dedim. Dünya beş yüz yıldır Batı için çalışıyor. Köleler, emekçiler, dünya proletaryası Avrupa için çalışıyor. Sömürge, yarı sömürge ilişkileri ve eşitsiz ticaret türünden terimler bu realiteyi açıklamak için icat edilmiştir. Arkadaşım bir kez daha sordu, peki Afganistan’daki yoksulluğun nedenini nasıl açıklıyorsun? Fransa ve genel olarak Avrupa’daki zenginlikten dolayı Afganistan yoksun ve geridir, dedim. Gerici ifadesini de sözlerime ekledim. Peki Türk ve Afgan devletinin yöneticileri için ne diyorsun deyince, onlar yalnız Türk ve Afgan egemen sınıflarına değil Avrupalı egemen sınıflarına da hizmet etmek için yönetirler dedim. Mevzu uzadı. Ben kısa kesiyorum.
Strasbourg’dan Almanya’ya geçtik gün içinde. Sınır bir kent: Offenburg. Ren nehrinin bir kolu var ortada. Bir yaka Almanya diğer yaka Fransa. İnsan ve ilişkilerin benzer olduğunu fark etmek zor olmuyor. Benzerliğin nedeni nedir sorusu, bilimin olduğu kadar felsefenin de sorusudur. İnsanın doğası tartışması, hemen akla geliyor. İnsan saldırgandır! İnsan bencildir! İnsan zoon politikondur! İnsan merhametlidir! İnsan yardım severdir! İnsan mazoşisttir! İnsan hümanisttir! İnsan sanat severdir! İnsan bunların hepsidir! İnsan bunların hiçbiridir! Peki bu insan için söylenen bu özelliklerin kaynağı nedir? Bunlar yapısal özellik midir, kültürel koşullu mudur? Marx’a göre ikincisi: Toplumsal, kültürel varlığımız bizim doğamızı belirliyor.
Strasbourg ve Offenburg arasında mekik dokurken benzer insanlar, benzer davranışlar, benzer sahneler görmek zor olmuyor. Üstelik bu noktada ben Türkiye toplumundaki kültürel, düşünsel, davranışlar ile Avrupa’dakiler arasında “öz/temelde” bir fark olmadığını iddia edeceğim. Toplumun pazarda/piyasadaki hareket tarzına bakıldığında bunu anlamak zor olmuyor. Ekonomik ürünler satan, ikinci el dükkanları, semt pazarları, dilencilik sınıf olgusunun en iyi göstergeleridir. İnsanları birbirine benzeten de, toplumların birbirine benzerliğidir. Marx ve Marksistler çağımızı, emperyalizm ve proleter devrimler çağı olarak betimlemişlerdir. Böyle bir global/evrensel tespitten hareket edilirse insan ve davranışlarının kaynağı da açığa çıkıyor. İnsanları birbirine benzeten de bu evrensel iktisadi, politik ve sosyal gerçekliktir.