Bu hafta Mersin 68’liler Derneği ve Kültürhane felsefeci Mehmet Akkaya’yı ağırladı. Sosyal medyadan yazılarını, faaliyetlerini takip ettiğim birisi Akkaya. İki program vesilesiyle Mersin’de buluştuk kendisiyle. Derneğin ormandaki lokalinde geniş katılımlı bir sunum yaptı Mehmet hocam. Din Felsefesi’nden hareketle yapılan sunumun odağında Alevi/Kızılbaş inancı vardı. Kızılbaşların eşitlikçi toplumlardan geldiğini ve ülkemizde ezilen inanç konumunda olduğuna dikkat çekti. İkinci sunum da Mersin Kültürhane’de gerçekleştirildi. KHK’lı akademisyenlerin kurduğu ve yönettiği sıcak bir mekan Kültürhane. Buradaki programa da ilgi yoğun oldu. Kültürhane’nin kafeteryası doldu taştı. Mehmet hocamız burada da Marx ve Engels’in hem din hem de hukuk felsefelerinin ne olduğunu açıkladı. Dinin de hukukun da sönümleneceğine işaret eden bir sunum oldu. Katılımcıların da soru, açıklama ve eleştirileriyle aktif olarak yer aldığı her iki sohbet hocanın yeni iki kitabına dairdi: Geçen yıl yayınlanan Din Felsefesi ve yeni çıkan Hukuk Felsefesi.
Marksist felsefeyi kendine çıkış noktası olarak alan Akkaya, her iki konuyu da teorik alandan çıkarıp din, laiklik, ateizm, Alevi/Kızılbaşlık, hukuk vd. noktalarda güncel politik tutuma kaynaklık edecek şekli getiren değerli görüşler paylaştı. Eski dinler ile yeni dinler ayrımı yaptı. İslam, Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi dinler eski, kutsal dinler olarak sunulurken laiklik, milliyetçilik, demokrasi, ateizm ve aydınlanmacılık gibi akım ve anlayışlar ise yeni din, modern din olarak ifade edildi. Engels’in, ateizmi de bir din olarak görmesi ilginç geldi insanlara.
Akkaya, Alevi ve Kızılbaş teriminin anlamdaş olduğunu belirtirken bu inancın neden Anadolu ve Mezopotamya’ya özgü olduğuna da açıklık getirdi. Çünkü uygarlık öncelikle burada başladı. Artı değer ve sömürü ilişkileri aynı coğrafyada doğdu. Aleviler de işte bu ilişkilere direnç olan halklardan geliyor. Bu yüzden de Mehmet hocamız, haklı olarak Aleviliğin İslam’dan farklı bir inanç olduğu kanaatinde. Zaten verdiği Alevi tarihine göre de Kızılbaşlar İslam’ı önceliyor. Salondaki konuklar da bu tezi destekleyen yönde konuşmalar yaptı. Kısacası Alevi/Kızılbaş inanç sisteminde derinleşen Akkaya, bunun komünal döneme kadar geriye gittiğini ifade ederek ortaklaşmacı bir yaşama dayandığını, sonrasındaki her egemen inanç ve sistemle çatışma içinde varolduğunu ve ezilen bir inanç sistemi olarak günümüze kadar geldiğini belirtti. Kızılbaş düşüncesine fazla önem verdiği ve sınıf mücadelesini görmezden geldiğini ima ederek eleştiriler de oldu Mehmet hocayı. O da, sınıf mücadelesinin temel mücadele olduğunu ama kimlik taleplerini de önemsemek gerektiğine işaret etti. Kızılbaşların, Kürtlerin talepleri yanında kadınların ve çevrecilerin, ayrıca gençliğin taleplerine de vurgu yapması önemliydi.
Bunları göremeyen hareket ve düşüncelerin küçük burjuva devrimciliği olduğunu söyledi.
Kültürhane’deki sunumunda ise Akkaya, esas olarak din felsefesi ve hukuk felsefesi üzerine konuşurken Marx ve Engels in düşünce ve tezlerine atıf yaparak Türkiye soluna da sızan liberalizmin etkisiyle ortaya çıkmış din düşmanlığına vurgu yaptı. Marx ve Engels’in din ve hukuk felsefeleri esasen burjuva-liberal görüşlere karşı savunulsa da sol hareketin yanlış yorumlarına karşı da savunuldu. Mehmet hocamız tali ve esas ayrımı da yaptı. Reformların ve dine karşı mücadelenin tali olduğunu, devrimin ise esas olduğunu söyledi ve bir de metafor kullandı. Bataklık olduğu sürece sinekler hep var olur. Bataklık ise kutsal veya kutsal olmayan dinler değil. Onları var eden feodalizm, kapitalizm ve emperyalizmdir.
Marx’taki “Din halkın afyonudur” metaforunun öne çıkartılmasının bu bakışı (din düşmanlığını) doğurduğunu, bunun doğru olmadığını, bu sözün öncesindeki satırlarda çok daha merkezi yönlere dikkat çekildiğini, dinsel üzüntünün gerçek üzüntüye karşı bir protesto olduğunun belirtildiğine dikkat çekti. Mehmet Akkaya’ya göre Marx’ın din ve hukuka bakışı benzerdir. İkisi de üstyapı kurumudur. İkisi de sınıflı toplumla birlikte var olmuş, sınıfların ortadan kalmasıyla son bulacaktır. Mehmet hocanın, bunların yanına felsefeyi, ahlakı, aileyi, sanatı, hatta bilimi eklemesi sanırım çok dikkat çekmiştir. Salonda bulunan bir felsefe profesöründen de eleştiriler aldı zaten. Çünkü Akkaya’ya göre ana akım felsefe ile din arasında bir fark bulunmuyor. Bu noktada Marx ve Engels’in ateist ve materyalist değil tarihsel materyalist oldukları hatırlatıldı. Konuşmasında Akkaya, Marx ve Engels’te esas olanın dine düşmanlık değil, onu yaratan toplumsal koşullara karşı düşmanlık olduğunu belirtti. Özcesi kapitalist sistem ortadan kalktığında din olgusunun da ortadan kalkacağının altı çizildi.
Kültürhanedeki konuşmasında din felsefesi ile başlayan Akkaya, ana noktalara değindikten sonra Marx ve Engels’in hukuk felsefesine giriş yaptı. Marx’ın entelektüel biyografisi verildi öncelikle. Marx’ın, genç Marx’tan kopuşlar yaptığı söylendi. Hukuk okumaya giden Marx’ın şiir ve edebiyatla ilgilendiği ama bunlardan uzaklaştığı, sonra hukuktan da uzaklaştığı hatırlatıldı. Akkaya’ya göre Hegel’in hukuk felsefesini eleştiren Marx, yalnız Hegel’den değil hukuktan da kopmuş, uzaklaşmıştır. Marx’ın felsefeden ve siyasetten de koparak iktisada yöneldiğini öğrendik Kültürhane’deki toplantıda. Mehmet hoca, Marx’ın temel eserinin Kapital olduğunun altını çizdi. Dolayısıyla da Marx ve Engels’in hukuk mücadelesini veya felsefeyi, siyaseti değil doğrudan sınıf mücadelesini merkeze koyduklarını söyledi.
Öz olarak; din gibi hukukun da bir üstyapı kurumu olarak kapitalist sistemde yer bulduğunu, ona payanda olan gerçekliğiyle de Hukuk devleti, Adil Yargılanma Hakkı, Hukukun Üstünlüğü, Parlamenter sistem vb.nin Marksizm değil burjuva ideolojisi olduğu hatırlatıldı. Çünkü bunlar liberal kategorilerdir. Mehmet hocamız bunların liberalizmin içinde yer bulduğunu belirtirken, bu kavram ve taleplerle yola çıkan Türkiye sol hareketinin de bundan nasiplendiğini belirtti. Oysa Marx ve Engels’in hukuk felsefelerinin bu düşünceleri savunan değil bunun ekonomik ve sosyal temeli olarak feodal sistemin, günümüzdeyse kapitalist sistemin kökten yıkılmasını savundukları anımsatıldı. Son olarak Marx ve Engels’in bu ücretli emek sisteminin yıkılmasını, insanlığın eşit ve özgür yaşama kavuşmasının temeli olarak ele aldıkları da ifade edildi.
Teşekkürler Mehmet hocam ve bizi seninle buluşturan kurumlara. Mersin’e yine bekleriz.