Kadir Can Aydemir
Bu haftaki programımız Sokrates ve sokak üzerinden yürüdü. Komün TV’deki programda Antik Yunan felsefesine ve özellikle de Sokrates’e yoğunlaştık. Felsefeci/filozof Mehmet Akkaya, programda Sokrates’e dair lehte ve aleyhte görüşler ortaya koydu. Ona göre Sokrates, felsefeyi göklerden yeryüzüne indirdiği için bir dönüm noktası sayılıyor. Öte yandan aynı Sokrates, Atina egemen sınıflarının bir sözcüsü olarak vardır ve esasen demokrasiyi değil aristokrasiyi savunmuştur.
Programda Sokrates’in yaşamını, felsefesini detaylıca incelemek, bize olduğu kadar izleyiciye de ilginç geldi sanırım. Antik felsefede bir gezinti yapılırken Pre-Sokratiklere ilişkin açıklama yapıldı. Bunlar doğa felsefeleri yapmışlardır. Thales, Empedokles, Demokritos, Herakleitıs vs. bunlardandır. Sofistlerin kuşkucu tavırları da mercek altına alındı programda. Konuyu ilerleterek felsefenin sokakla imtihanına geçtik, daha sonra ise nasıl ve neden dört duvar arasına sıkıştığını inceledik. Sokrates öncesinde felsefe sokaklarda yapılırken ne oldu da duvarlar arasında yapılmaya başlandı? Akkaya’nın söylediklerine bakılırsa uygarlaşma ve Platon’un rolü bunda etkili oldu. Platon felsefeyi sokaktan alıp Akademi’nin duvarları içine soktu. Mehmet hocamıza göre Sokrates asıl o zaman öldürüldü!
Sokrates’in yargılanmasını ve savunmasını incelerken konu Bacon ve Descartes’a dek genişledi. Günümüze gelip dayandı. Zaten bizim tüm bu tartışmaları asıl olarak, aktüel konular için yaptığımızı söyleyen Akkaya, programın ilerleyen bölümünde esas olarak buraya dikkat edilmesi gerektiğini söyledi. Ona göre biz geçmişi değil şimdiyi bilmek için eski felsefeleri anlamaya çalışıyoruz. Eski insan ve toplum sorunları özsel olarak bugün de varlıklarını sürdürüyor.
Ele aldığımız konulardan birisi de Sokrates’in gerçekten yaşayıp yaşamadığı, fikirlerinin sorunsuzca günümüze gelip gelmediği idi. Ki bilinir, hiç kitap yazmamış bir filozoftur ve görüşlerini öğrencileri olan Ksenofon ve bilhassa Platon’un yazdıkları kadarıyla biliyoruz. Mehmet hocam burada, hiç kitap yazmamış ama dünyayı bu kadar etkilemiş başka bir filozofun olmadığını vurguladı. Fikirlerinin içinde kimi efsaneleştirme, abartı, eksiklikler olsa da genel olarak günümüze geldiği kadarıyla olduğunu belirtti. Tabii ki hayatının sonunun, fikirleri için ölümle sonuçlanmasının da etkisini arttırdığını vurguladı.
Programda mitostan (efsaneden) logosa (bilgiye) geçişi sağlayan ilk filozof grubunun doğa filozofları olduğu üzerinde durulurken de bu kişilerin arkhe/töz üzerinde durarak doğaya anlam vermeye çalıştıkları söylendi. İkinci grup ise sofistlerdir, bu kişiler ise “insanı” araştırmış, oradan da göreceli bakış açısını ve akılcılığı ortaya koymuşlardır. Sokrates’in ise bu iki gruptan sonra ortaya çıktığını ve ihtiyatlı olmak kaydıyla söylediğini belirten Akkaya’nın, artık “toplumsal” bakış açısı ile tanıştığımızı söyledi. Ancak bu toplumsallık, üretim ilişkileri üzerinden değil de kişilerin neyi, nasıl, niçin düşündükleri üzerine bir toplumsallık olarak betimleniyor.
Toplumcu gerçekçi filozofi üzerinde durduğunu bir daha vurgulayan Akkaya, kendisinden idealist filozofların güzellemesinin beklenmemesi gerektiğini anımsattı. Buradan da mesela Sokrates’in de derdini sokakta anlatması, egemen kimi düşüncelerle uğraşması dışında pek çok eleştirilecek yanı olduğunu söyledi. Mesela onun “kendini tanı”, “hayatının hesabını ver” gibi mottolarının hiçbir yerinde, içinde yaşadığı köleci topluma eleştiri getirmemesi temel bir eksiklik olarak ortaya konuldu. Çünkü o da kendinden sonra gelen öğrencileri Platon ve Aristoteles gibi köleleri ve kadınları insan yerine koymuyordu! Ve yine dikkat, antik Yunan demokrasisi denilen şey de böyle bir temele dayanıyordu!
Sokrates’in yönteminin özgün yanı olan diyaloğa, çürütmeye dayalı diyalektik özelliğine dikkat çekildi. Burada ilk olarak alay (ironi) ardından da doğurtma (mayetik) teknikleri açıklandı. Böylece kişilerin özellikle “bilmedikleri şeyleri biliyormuş gibi davranmaları” üzerinde durduğunu, onların bu yönlerini düzeltmeye çalıştığını, kendisinin ise “bildiğim tek şey, bir şey bilmediğimdir” anlayışına sığındığı aktarıldı.
Akkaya, gelen soru ve çıkan tartışmalardan hareketle Sokrates sonrası dönem olan Helenistik felsefeyi de sorunsallaştırdı. Helenistik dönem içinde stoacılık, Epikurosçuluk ve şüphecilik akımlarından söz edildi. Sokrates’in izinden gidenler de ikiye ayrıldı. İlki büyük Sokratesçi okullar olarak bilinir. Platon ve Aristoteles başta geliyor. Küçük Sokratesçi okullar da anılırken Akkaya’nın Sinoplu Diyojen’i öne çıkarması sanırım izleyicinin de dikkatini çekmiştir. Sokrates’in fikirlerinin kendisinden sonra gelen Kynikler tarafından “çileciliğe”, Kyrene taraftarları açısından ise “hazcılığa” büründürülmesinin ilginçliği üzerinde durulduğu gibi; Sokrates’in savunması üzerinde de uzun uzadıya durduk. Konu detaylarıyla, günümüzdeki iz düşümleri ile tartışıldı. Beşyüzler meclisi vardı Atina’da, Sokrates oy birliğiyle değil oy çokluğuyla idam edilmiş. Darağacı uygulaması yoktur. Baldıran zehri içerek cezası infaz edilmiş.
Günümüzde, Sokrates’i yüceltenlerin onun köleci sisteme eleştiri getirmemesini görmemeleri üzerinde de duruldu. Bugün de ortalama/sıradan bir sistem taraftarı Türk ve İslamcı kafanın da tıpkı Sokrates’in köleleri insan yerine koymadığı gibi, bugün için Kürt, Ermeni, Alevi, Hıristiyan gibi “ötekileri” insan yerine koymadıklarına dikkat çekildi. Çünkü son günlerde Kürtlerin ve Alevilerin “eşit yurttaşlık” taleplerinin duymazlıktan gelinmesinin manidar olduğu vurgulandı. İşçi ve emekçilerin de sorunlarının bu çerçeve içinde tartışılması gerektiği üzerinde duruldu.