Aleviler için eşit yurttaşlık kampanyası çerçevesinde yapılan Malatya gezileri devam ediyor. Yeni coğrafyalar, Alevi kurumları, cemevleri, konuya duyarlı köyler, mezralar, aileler ziyaret ediliyor. Kimlik meselesiyle başlayan çalışmalar, eşitlik, özgürlük, demokrasi sorunlarına dek genişliyor. Hatta ülke sınırlarını da aşıp evrensel temalara kadar geniş bir alanı içine alıyor. Savaşa, sömürüye, zulme karşı emekçilerle birleşmek gerektiği sıklıkla vurgulanıyor.
Antalya milletvekili Kemal Bülbül’ün konuşmacı olduğu HDP heyetinde Songül Tunçdemir, Malatya il eşbaşkanları Yusuf Bozkuş, Perihan Yücekaya, Nurettin Kınık gibi isimler de var. Heyetin şehir merkezindeki, ilçe ve köylerdeki yürüttüğü çalışmalara bendeniz de eşlik ediyorum. Önceki yazımda bir kısım kanaatimi paylaşmıştım. Şimdilik yeni gözlemlerimi de paylaştıktan sonra, devam eden gezileri ayrıca yazmak gerekecek. Heyetin programı, önceden planlanmış ve konu başlığından dolayı sınırlı olsa da benim açımdan mevzu çok daha geniş.
20. Yüzyıl ve Halk Savaşları
Otomobildeki dostlarla yolboyu yapılan sohbetler başlıbaşına bir yazı konusudur. İzlediğimiz doğal manzaralar, yollar, asfalt, kum ocakları, baraj vs. uygulamalarından dolayı ortaya çıkan doğanın talanı ayrı bir makale konusu olabilir. Malatya’nın bilhassa kırsal kesiminin gelir geçim kaynağını saptamak, kırsal yaşamın özelliklerini tespit etmek de bir başka saha çalışması olarak düşünülebilir.
Arguvan ve Hekimhan’ın ücra yerlerindeki Alevi köy ve mezraların neden buralarda kurulmuş olacağını düşünmek gerekiyor. Bu yerleşkelere ulaşan asfalt veya toprak yolların varlığı, beni hep düşündürmüştür. İki boyutu var sanırım. “Alevi köylerine yol yapılmıyor” tezi bana kalırsa doğru değil. Daha doğrusu kısmen doğru olabilir. En ücra yerlere kadar yollar yapılmış. İkinci söylenmesi gereken ise bu yolların neden yapıldığıdır? Bunun ekonomik olgular, kapitalizmin işleyiş mantığıyla daha doğrusu kapitalizmin doğasıyla ilgili olduğunu düşünmek gerekir. Çünkü kapitalizm özü gereği genişleyip hakim hale gelmek ister. Dolayısıyla sermayenin dini, imanı, Alevisi, Sunnisi olmuyor. Bir de şu var: 20. yüzyılın başından itibaren yeryüzünde modern halk savaşları etkili olmaya başladı. Egemen sınıflar, yolları geliştirerek halk savaşının hem kitle desteğini kesmek hem de savaşa uygun koşullarda ve hızda müdahale yapmak için başvuruyor. Böyle savaşlar için ülkemizin son elli yıllık tarihi oldukça zengindir.
Malatya – Sivas – Amasya – Tokat
Gezdiğimiz coğrafyanın aktüel durumuna uygun bir de tarihi olduğunu Kemal Bülbül’ün konuşmalarından takip etmek oldukça öğretici olmuştur. Bülbül, Alevi yurttaşlara kendi tarihlerini ve katillerini bilmelerini önerirken tarihi gerçekleri de detaylarıyla birlikte açıklamaktan geri durmuyor. Ona göre Babai ayaklanmasının çıkış noktası Malatya’dır. Adıyaman civarında yaşayan Dedekargın’ın iki halifesi bulunuyor: Baba İlyas ve Baba İshak. İlki 1235’te Amasya-Çorum civarına yerleşiyor. Selçuklu egemen sınıflarıyla girdiği savaşta yakalanıp idam ediliyor. Baba İshak ise bu katliamın da etkisiyle bir ayaklanma organize etmiştir.
Baba İshak geniş bir savaşçı ordusuyla ve halkla birlikte Malatya ve Sivas’tan geçerek Amasya’ya varıyor. Selçuklu ordusunu birçok kez püskürtüyor. Sonra Güney’de Konya’ya yöneliyor. Orası başkent çünkü. Selçuklu egemen sınıfları Bizans ordusundan paralı asker alarak ve teknolojinin gücünü de kullanarak ancak Babailer ayaklanmasını etkisiz hale getirebiliyor. Bülbül’e bakılırsa Babailerin çizdiği bu yol haritası Maraş, Malatya ve Sivas katliamlarında da mutlaka akla geliyor. Çünkü aynı coğrafyadan söz ediyoruz.
HDP milletvekili Bülbül, bu coğrafyaya ilişkin yakın tarih örnekleri ve aktüel bilgiler de veriyor. Ona göre Denizlerin Sivas ve Nurhak dağlarını mesken seçmesi, Çorumlu Kaypakkaya’nın Kürecik’te faaliyet yürütmüş olması, Mahir Çayan ve arkadaşlarının Tokat-Niksar’da kurşunlanmaları tesadüfi değildir. Tüm bu tarihi ve aktüel tecrübeler, bu güzarhahın Aleviler için özgünlüğünü göstermektedir.
İnanç Meselesi ve Milli Sorun
Malatya, gördüğüm kadarıyla bölgenin kalkınmış kentlerinden birisi. Konuştuğum insanlar, bölgenin asıl gelişmiş kentinin Gaziantep olduğunu söylüyor. Sanayi ve tarım ürünleri bakımından Gaziantep’in bir adım önde olduğu anlaşılıyor. Örneğin traktör, otomobil, minibüs veya bunlara ait yedek parçaların Gaziantep’ten getirildiği buna kanıt olarak gösteriliyor. Malatya da bilhassa kayısı üretimi bakımından büyük olanaklar elde etmiş görünüyor. Bazı yorumlara göre kentte bir orta sınıf bile oluşmuş durumda. Böylesi ortamlarda sol bir partinin, meseleyi emek-sermaye çatışması üzerinden ele alması bazı zorlukları da getiriyor.
Daha önce bölgede devrimci faaliyet yürütmüş birisinin “Malatya’da kayısı, büyük bir zenginlik getirince biz büroyu kapatmak zorunda kaldık” demesi ilginçtir. Dolayısıyla inanç sorunu ve milli mesele bir adım ön planda görülebiliyor. Bunları da resmi faşist Türk ideolojisi, önceki dönemlerden daha fazla kaşıyarak Alevi ve Kürt karşıtlığı üzerinden siyaset üretiyor. Bunun sonucu olarak esas eğilim dinci görünümlü faşist partilere ve ayrıca inanç ve ulusal sorunu ön plana çıkaran HDP’ye oluyor.
Ekonomik, Kamusal ve Hukuksal Boyut
Şimdilik HDP’ye ilgi beklenenden çok zayıftır ama gelişmeye ve güçlenmeye açık tek parti olarak görülmektedir. Bir Kürt kenti olarak bilinen Malatya’da toplumun çok büyük bir kısmının, kırda ve şehirde fark etmeksizin Kürtçe konuşuyor olmasını da burada not etmek gerekiyor. Bu yüzden heyetin gittiği yerlerde eğitime ve anadili olan Kürtçede eğitim yapılması gerektiğine vurgu yapılması oldukça önemlidir. Belli bir oranda ilgi çektiğini düşünebiliriz.
İnanç ve ulusal sorunla bağlantılı bir özellik de kentteki işçi ve memurlar olabilir. Kaba ve vasıfsız bir işçi kitlesinin varlığı da biliniyor. Başta Suriye olmak üzere Afganistan, Türkmenistan ve Irak’tan gelen göçmenler kastediliyor. Bunlar genellikle ağır işlerde ve kötü koşullarda çalışıyorlar.
Alevi kurumları yanında sendikalardan da söz edilmesi gerekiyor. Eğitim-Sen ve benzeri demokratik kitle örgütlerini anmak gerekir. Bunları bir başka yazıda ele almak istiyorum. Kentin bu özelliğinden dolayı eşit yurttaşlık kampanyasının sınırları ekonomik ve hukuksal yönde genişliyor. Dolayısıyla kimlik taleplerinin ön planda olduğu koşullarda komünist partisi, bunları ön plana almadan, “kendi bildiğini okuyarak” etkili ve devrimci sonuçlar alamaz. HDP’nin, sorunun bu yönünü bilince çıkardığı anlaşılıyor. Konuşulanlara bakılırsa Alevi toplumunun sorunlarını dört ana başlık altında sıralamak gerekiyor: Ekonomik boyut, kamusal boyut, eğitim boyutu ve hukuksal boyut.
Özgül Durumlar: Sınıfın Yerine Geçmek
Malatya gibi ortamlara bakıldığında kimlik siyasetinin, sınıf meselesine paralel olarak ilerlediğini görmek zor olmuyor. Bu durumu kentteki gündelik yaşamı izleyerek de anlamak mümkün olabilir. Köyde, ilçede ve şehir merkezindeki insanlar kahve, kıraathane ve çay bahçelerinde vakit geçiriyor. Kültür-sanata ve bunlarla ilgili kurumlara belirgin bir ilgi görünmüyor. İki üniversitesi, dört tane devlet hastanesi, onlarca siyasal parti merkezi olmasına rağmen entelektüel olana ilgi çok zayıftır.
Heyetteki bir arkadaşın ifadesine göre devrimci tarzda sanat yapan bir tiyatro, müzik topluluğu, resim merkezi, aktif sergi salonu, edebiyat veya şiir grubu bulunmuyor. Partinin bu alana da müdahil olmayı düşünmesi önemlidir. Çünkü sınıf dinamiğinin zayıf olduğu koşullarda, örneğin doğrudan sınıfla ilgisi olmayan kültür-sanat gibi olgular onun yerini alabiliyor. Toplumsal bir devrimi hedefine koyan sol karakterli bir mücadele, bu türden özgün durumların bilincinde olmalıdır.
İşçi Tulumu Giymiş Köylüler
Malatya özelinde ne denli kimlik siyasetinden söz etsek de sınıf olgusunun neden önemli olduğu çeşitli şekillerde tecrübe edilebiliyor. Köy-şehir yolculuğu yaparken otobüsteki yolcuların sınıfsal niteliğine baktığınızda bunu görebilirsiniz. Hem köylü hem de işçi konumunda olan bir kesimden söz ediyorum. Lenin olsaydı sanırım bu kesim için “işçi tulumu giymiş köylüler” ifadesini kullanırdı.
Bunların belli ki, köyde küçük mülkleri var ama geçinmeye ve tasarruf yapmaya yeterli olmadığı için kentte de çalışmaya ihtiyaç duyuluyor. Bir kısmının memur olduğunu da tespit etmek zor olmayacaktır. Tüm bu kesimlerin, son zamanlarda hayat pahalılığından ve gelecek endişesinden dolayı huzursuz oldukları anlaşılıyor. Komünist bir çalışma, bu türden somut olguları ve pozisyonları dikkate almadan mücadele yürütemez.
Marx, bugünkü koşullardaki Malatya’yı bilseydi ve “işçi tulumu giymiş köylüler”i fark etseydi sanırım kapitalizm eleştirisine bir iki cümle daha eklerdi. Keza aynı olguları Mao Zedung tespit etseydi, bu olguların bazılarını baş çelişki olarak ifade edip bunlara daha özgün yöntemlerle müdahale ederdi.
Somut Şartların Somut Tahlili
Malatya özgülünde kimlik mücadelesi derken ulusal sorun, konumuz olan inanç sorunu yanında kültür-sanat ihtiyaçlarıyla birlikte bir de ekolojik sorundan söz etmek gerekiyor. Kapitalizme karşı proletaryanın sınıf bilinciyle harekete geçen bir işçi sınıfından söz edemesek de çevreye, doğaya sahip çıkma eğilimi gösteren bir işçi, emekçi, memur ve özellikle de küçük burjuvaziden ve orta sınıf insanlardan söz edebiliyoruz. Kent merkezli yapılan organizasyonların çalışmaları ilçelere ve köylere kadar genişlemiş durumda. Bu çalışmaların (basın açıklaması, toplantı, protesto) bir kısmı yerel ve ulusal medyada da yer alıyor ve yankı buluyor.
Bu yüzden de HDP’nin ekolojik çalışmalara müdahil olması, bizim heyetin de bir çok yerde bu konuya vurgu yapması ve çevre talanına karşı beyanatlar vermesi toplumda karşılık da bulunuyor. Demek ki, sınıf mücadelesinin sözü edilen kimlik mücadelesiyle birlikte yürütülmesi gerekiyor. Lenin’in böylesi durumları açıklamak üzere kullandığı sözü anımsamakta yarar var: Somut şartların somut tahlili. Bunu söylerken Lenin, Marx’ın dönemindeki koşulların değiştiğini, emperyalizm ve proleter devrimler çağına geçildiğini ileri sürmüştü.
Felsefi-İdeolojik Sınıf Bilinci
Doğa, toplum ve insan ilişkilerini analiz ederken bireyin topluma yabancılaması yanında doğaya yabancılaşma yaşadığını da saptamak zor olmayacaktır. Bu yüzden bilinç ve bilinçlenme dediğimizde felsefi-ideolojik sınıf bilincinin sınırlarının çok genişlediği anlaşılmaktadır. Felsefi-ideolojik çevre bilinci, inanç bilinci, cins bilinci ve ulusal bilinci, taşıdıkları özgünlükler açısından ele almak gerekiyor. Bunu yaparken de toplumun yalın bir yapıdan ibaret olmadığını söylüyoruz. Bu durum belki diğer kentler için de geçerli olabilir ama en çok da Malatya için geçerlidir. Sınıf olarak bölündüğü gibi kimlikler bakımından da bölünmüştür.
Akademik filozofların özelliğini gösteren kır filozoflarını da fark etmek zor değildir. “Arılar, koyun gibidir, bunlar sıcak ve soğuk havayı sevmez” türünden argümanlar duyarsanız şaşırmayın. Dağ yamacında, vadilerde ve yol boylarında genç kadın veya erkek çobanlar gördüğünüzde gözlem yapıp sohbet etmeniz ilginç olabilir. Keçi, koyun ve inekleri otlanırken görmek de sizin kır yaşamına ilişkin bilgi ve eğitiminizi artıracaktır.
Elbette komünist bir çalışma ezilen kimlikleri savunmakla mükelleftir. Örneğin egemen İslam ve Türk kimliğine karşı ezilen Kızılbaş/Alevi inancının ve Kürt etnisitesinin savunulması gibi. Keza çevre sorununda da, talanda çıkarı olanlara karşı ekolojik mücadele yürütenlerin yanında olmak gerektiği gibi. Malatya özgülünde cins bilinci de “uyuyan bir dev” olarak görülebilir. Kadın elonomik olarak ezilirken feodalizmin kültürel baskısı altındadır. Çarşaf, türban uygulaması kendisini belirgin olarak hissettiriyor. Yakın bir gelecekte Kürt ulusal bilinci yanında kadın cins bilinci açısından da bir kırılma yaşanacağını ileri sürülebiliriz.
Ekolojik bilincin tohumlarını kendi köyümüzde fark etmek zor olmadı. Tarla ve bahçesinin hemen yanından geçen deredeki kumların, bir şirket tarafından taşındığını gören köylülerin homurtusu sıklıkla duyuluyor. Çünkü kum ve taşlar azaldığında toprak erozyonu kaçınılmaz olacaktır. Bu türden manzaraları Hekimhan, Arguvan, Arapgir, Doğanşehir, Pütürge yolculuklarında sıklıkla görürsünüz.
Malatya’nın Jeopolitik Önemi
Son olarak Malatya’nın bir devlet kenti olduğunu vurgulayarak bitirelim. Bu şehir İsmet İnönü ve Turgut Özallar’dan beri korunan ve kollanan bir kenttir. Yukarı Mezopotamya’nın bir bileşenidir ve söylemeye bile lüzum yok ki bir Kürt kentidir. Daha öncesinde de Ermeniler ve çok az da olsa Türk ve Türkmenler yaşamıştır. Kayısı, sebze, bostan ve hayvancılık açısından zengindir. Elazığ, Erzincan, Tokat, Sivas, Adıyaman gibi çevre illere ihracatı vardır. Kuru kayısı ise yurtdışına ihraç edilmektedir.
Malatya’ın Jeopolitik önemi ise daha da büyüktür: Kürt ve Kürdistan kentlerinin Batı’ya açılan kapısıdır. Bu yüzden de siyasal önemi vardır, dolayısıyla HDP çalışmalarının devlet tarafından yakından izleniyor olması manidardır. Çünkü Malatya bilinçlenince, bu bilinç geniş bir kesimi mobilize edecektir.