Tarihsel Süreçte POLİTİKANIN EVRİMİ
“Genellikle felsefe deyince epistemoloji yani bilgi felsefesi akla gelir” diyen felsefeci-yazar Mehmet Akkaya, yeni bir çalışmasıyla bir kez daha felsefe dünyasına “merhaba” diyor. Ona göre günümüzde felsefe giderek siyasal alanda ortaya çıkıyor; siyasal ve sosyal sorunlara yoğunlaşıyor. Yani filozofik çalışmaların ağırlıklı merkezi, epistemolojiden politika felsefesine kayıyor. Bu değişikliğin nedenlerine değinen Akkaya açısından 19. yüzyıldan itibaren, “çifte devrim” de denilen Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi’nden sonra felsefenin odak noktası bilgi felsefesinden toplumsal sistemle direk, dinamik ve diyalektik ilişki içinde olan politika felsefesi’ne kaymıştır. Elbette bunun nedenlerinden biri de bilimin, felsefeyi “doğal sınırlarına” dönmek üzere zorlamış olmasıdır. Yanı sıra psikolojiye bağlı disiplinlerin bilgiye ilişkin geniş ve derin üretimleri de felsefeyi sınırlamaya olanak vermiştir/vermektedir. Doğal sınırlarında kalmanın sonuçlarından birisi bilimsel felsefenin ufkunun genişlemesi olmuştur. Bilimsel felsefenin genişlemesi ise bu bakımdan iki önemli sonuç doğurmuştur. Bunlardan ilki felsefeyi klasik tarzından uzaklaştırması, diğeri ise dinsel, teolojik, mistik ve bilinemezci anlayışların önünü kesmiş ya da büyük oranda kesecek olmasıdır. Bu anlamda, epistemolojik boyutları bakımından 19. yüzyılla birlikte inme eğilimi gösteren felsefe; bilimsel ve politik boyutları bakımından yükselişe geçmiş ve bu yükselişini günümüzde de sürdürmektedir. Genelde felsefe, Antikten beri tek tarzda yapılmadığı gibi bu, yakın zamanlarda da eskiyle benzeşmiştir: Tek tarz felsefe yoktur. Bir başka açıdan ise çağımızda ve günümüzde, siyaset felsefesi tarzlarını ikiye indirgemek mümkündür: Liberal siyaset felsefesi, Marksist siyaset felsefesi. Diğer tarzlar (ara kategoriler olmak üzere) bu ana akım felsefelere indirgenebilir.
Politikanın Evrimi’ni Haziran Halk Ayaklanması’nda şehit düşen direnişçilere adayan yazar kitabının giriş kısmında da şu görüşlere yer veriyor: Gerek Descartes gerekse Hegel kendi çağlarını ‘her şeyin tepe taklak olduğu çağlar’ olarak tanımlarken haklılardı. Bu haklı filozoflardan birisi de kuşku yok ki K. Marx oldu. Üstelik filozof açısından varlığın değişme ve dönüşme kategorisi giderek merkezi bir hal almaktadır. Zira katı olan ne varsa buharlaşmaktadır. Anlaşılan son binyıllardır fizik dünyanın hareketinde (yerküresinin dönmesinde) bir değişiklik saptanmamış olsa da bu durum sosyal/toplumsal dünya için geçerli değildir. Çünkü toplumsal dünyadaki değişiklikler çağımızda ve günümüzde de bütün şiddetiyle yürürlüktedir. Bunu; olay ve olgu durumlarına filozofça bakış atma yeteneğindeki her düşün ve bilim insanı görmekte zorluk çekmemektedir. İşte Politikanın Evrimi adlı bu çalışma, olay ve olgulara filozofça bakmanın ne anlama geldiğini ve bu bakışın ortaya çıkardığı sonuçları sergilediği iddiasındadır.
Politika ve felsefenin ele alındığı bu çalışma, tarihsel süreçte söz konusu olduğu için bu üç kategorinin (politika, felsefe, tarih) günümüzdeki anlamları da merkezi sorunsal haline gelmektedir. Burada politikanın organize olana, felsefenin kavramsal olana tarihin ise sürece karşılık geldiği, bunların zaman, mekan ve özne/insan çerçevesinde ele alındığı öncelikle belirtilmelidir. Bu disiplinlerin merkezi terim, konu ve kavramları, bağlamları içinde ele alınmaktadır. Bu kavram ve kategoriler arasında diyalektik bir ilişkinin var olduğu Politikanın Evrimi nezdinde temel ve vazgeçilmez bir varsayımdır. Kitaptaki bir başka izlek de Sokrates, Platon ve Aristoteles’ten Locke, Rousseau ve Hegel’e kadar uzanan birçok ana akım filozofun politik felsefesini analiz etmesidir. Bunu yaparken onlarla tarihsel paralellik gösteren Kylon, Lykurgos, Spartaküs ve Catalina’dan; W. Tyler, J. Hus, J. Ball, T. Münzer ve Babeuf’e kadar uzanan yelpazedeki ötelenmiş birçok kahramanın da düşünüş ve eylem tarzlarını çarpıcı bir dil ve üslupla ifade etmesidir.
Mehmet Akkaya’nın yeni çalışması da diğerleri gibi “Filozofça” üst başlığını taşıyor. Eldeki kitap yazarın aynı seride beşinci kitabıdır. Anlaşıldığı kadarıyla sonraki çalışmalarda bu çizgide ilerleyecektir. Yani yazarın dediği gibi Politikanın Evrimi, yine “Filozofça” üst başlığı ile çıkıyor. Eldeki çalışma önceki eserlerin doğrudan bir devamı olarak algılanmamalıdır. Her çalışma içerik olarak hatta üslup olarak diğerlerinden farklıdır. Her birinin kendi içinde özgünlüğü bulunmaktadır. “Filozofça” başlıklı çalışmalar tek başlarına okunabildikleri gibi her çalışmanın içindeki bölümler de kendi başlarına okunabilirler. Bu durum Politikanın Evrimi için de geçerlidir. Çalışmalar arasındaki ortaklık ise konu ve temalardaki kısmi benzerliktedir. Elbette çalışmalar arasında dolaylı ilişkiler vardır; bu yüzden de bütünsel okumalar her zaman parçalı okumalara tercih edilmelidir. Bu anlayış diyalektik pedagojinin merkezi önerisidir. Bu da kolektife gönderme yapar. Dolayısıyla önceki çalışmalarda olduğu gibi bu çalışmada da “çevre faktörü”yle ilişki kurmak kaçınılmaz olmuştur. Anlaşılan, kitaptaki birçok bilgi, saptama, analiz ve yorumun netlik kazanmasında birçok kişiyle konuşup tartışmak işlevsellik kazanmıştır. Şöyle diyor Akkaya: Politikanın Evrimi’ne tek başıma imza atma imkanı olmadı, dolayısıyla onu kolektif bir aklın ve kolektif bir emeğin ürünü olarak algılamakta yarar var. Kitabın özgünlük taşıdığı alan ve noktalar ise bir hayli sınırlıdır, bu bakımdan birçok kısımda bilinenleri yinelemiştir. Bununla birlikte Politikanın Evrimi birçok tezinin, dinamik ve devrimci olduğu iddiasındadır. Çünkü pek çok tanıdık bilgi, olay, olgu ve figür materyalist titizlikle sentezlenerek düşünsel bir armoni inşa edilmektedir.
Editörden/ Belge Yayınları