Felsefeye katkının kaynağını, yaşama yapılan katkıda aramak gerekiyor. Felsefenin Gözü’nde bu hafta yaşama ve felsefeye 20. yüzyılda yapılan katkıyı ele almayı planlıyoruz. Emperyalist savaşlar, faşizmler ve Sovyetik devrimlere eşlik eden felsefenin niceliğine ve niteliğine dair bir program olacak…
20. yüzyılda düşüncenin sınırları çok genişledi. Sanat akımları çoğalırken bilim dalları da bir hayli arttı. Düşüncedeki bu genişleme, temelini nereden almaktadır? Bu genişlemede, kapitalizmin giderek baskın hale gelmesinin rolü nedir? Keza çok sayıda düşün ve sanat adamının varlığı, filozof enflasyonunun nedeni de üzerinde durulması gereken olgulardır.
Serbest rekabetçi kapitalizmden tekelci kapitalizme geçiş dönemini emperyalizm olarak ifade etmek mümkün görünüyor. Sınıf mücadelesinin keskinleşmesi ve netleşmesi, elbette felsefeye de yansır. Marksizm bir adım daha ileri sıçrarken bireysel, burjuva felsefeleri de gelişme imkanı bulmuştur. Üzerinde durulması gereken yorumsama (hermenötik), varoluşçuluk (ekzistansiyalizm), yapısalcılık, fenomenoloji gibi felsefeleri konu etme niyetindeyiz.
20. yüzyıl felsefesinde iki ana akımın belirleyiciliği olmuştur diyebiliriz: Hegelcilik ve Marksçılık. Hegel’e göre sanat, din, politika yerini felsefeye o da kavramsal olana bıraktı. Birçok felsefe “bilinç” merkezli felsefeler olarak Hegel’i izlemiştir. Devrimci felsefeler ise Marx’ı takip etmiştir. Bu felsefeler ise sıklıkla hareket ve devrim biçiminde kendini var etmiştir.
Türkiye felsefesi söz konusu olduğunda ise Kant’ı anmak gerekiyor. Kant bilimci, Aydınlanmacı, sanata, felsefeye önem veren biri olduğu için liberalizm tarafından ihya edildi/edilir. Türkiye de imparatorluktan cumhuriyete geçen bir toplum olduğu için Kant ve Alman felsefesi bizde etkili olmuştur diyebiliriz.
Felsefenin Gözü, bu hafta Üçüncü Dönemin son yayınını (12. hafta) yapıyor. Programı izlemek isterseniz yayın saatinde aşağıdaki lingi tıklayabilirsiniz:https://www.facebook.com/TvKomun/