Önceki gün, değerli arkadaşım, hocam Mehmet Akkaya’nın yeni kitabını (Din Felsefesi, Belge Yayınları, 2021) tanıtmak ve bunu da bir kutlamayla yapmak üzere birçok entelektüel dost ve arkadaşla bir aradaydık. Bu haber yorum yazısını da, kitap meraklılarını ve Akkaya’nın okurlarını, arkadaşlarını ve kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla yazıyorum.
Din Felsefe’si çıktığı günden beri belli bir ilgi görüyor. Bu da, bizim toplumun din ile yakın ilişkisiyle alakalı olabilir. Alaka toplantılara da yansıyor. Ne var ki pandemi kısıtlamaları, birçok etkinliği olduğu gibi bizim etkinlikleri de, kitap tanıtımlarını da etkiliyor. “Bizim etkinlikler” diyorum, çünkü Mehmet hocamın kitaplarını eskiden beri takip eden birisiyim ve birçoğunu birkaç defa okumuşluğum da var.
Geçen hafta da sınırlı sayıda katılımla bir kutlama (kokteyl) yapmıştık. Ama pek çok arkadaşımız çağırılmamıştı. Şimdi bunu telafi etme imkanı doğdu. Dediğim gibi din felsefesine ilginin büyük olmasının, bunda payı var sanırım. Toplanır toplanmaz, kitabın içeriği tartışılmaya başlandı. Dinin kökeni nedir, Alevilik din midir; Marx ateist midir? Biçimindeki tartışmalar birden mekan çalışanlarından Sibel Sağın arkadaşımızın uyarısıyla kesildi. Anlaşılan adı konmamış bir program da söz konusuydu.
Sibel arkadaş, konuklara hoş geldiniz dedikten sonra Mehmet Akkaya’nın kendisi için ayrıcalıklı bir yerde durduğunu söyledi. Sanata, kitaba ve romana ilgisinin Akkaya ile başladığını, şimdi de yeni bir kitaba ev sahipliği yaptığı için mutlu olduğunu belirtti. Toplantının bir sürprizi olduğunu da yine Sibel Sağın’dan öğrendik. Meğer Muzaffer Oruçoğlu, kutlamaya bir mesajla katılmıştı. Sibel arkadaşın okuduğu mesajı ben de buraya eklemek istiyorum:
“Selam arkadaşlar,
Aranızda olmak, sohbetinize katılmak isterdim. Ne var ki bildiğiniz nedenlerle Türkiye’de değilim… Mehmet Akkaya’nın kendine özgü bir tarzla, yaşamın en temel alanında, felsefede, 2500 yıllık bir süreci kucaklamaya çalışarak, çözümlemelere girmesi, felsefi sistemleri ve filozofları irdelemesi, sizleri de böylesi bir çaba içine çekmeye çalışması, anlamlı ve hoş bir durumdur.
Yaşamın, felsefeyi yüksek ve hararetli bir sesle çağırdığını duyar gibi oluyorum. Benim dönemimde felsefenin sesi duyulmuyordu pek. Şimdi duyuluyor ve Akkaya gibi felsefeciler o sesin taşıdığı ağır sorunları, onların birikmiş bilgisiyle beraber tartışma platformuna taşıyıp, çıkış aramaya çalışıyorlar. Bu çaba haliyle bilgilenme ile sorgulamayı beraberinde getiriyor.
Siyasetin ve sanatın, bir bütün olarak yaşamın, felsefeye her zamankinden daha çok ihtiyacı var. İnsanlık artık nereden geldik sorununu pek tartışmıyor, gezegenimizin karşı karşıya olduğu yaşamsal bir tehditten dolayı, nereye gidiyoruz sorununu daha çok tartışıyor. Mehmet Akkaya’nın izini sürdüğü felsefe, bu tartışmanın biricik çırasıdır. Sizleri bu çıranın yaydığı ışık halesi içinde, özgür bir tartışmayla baş başa bırakıyor, tümünüzü sevgiyle kucaklıyorum.”
Kutlama devam ederken, kadehler kalkıp inerken gözlerim Devrim Kara’yı aradı. Geçen hafta katıldığı için şimdi çağrılmadı dediler. Halbuki Devrim’e ayrımcılık yapılabilirdi. Mehmet Akkaya’nın ve Oruçoğlu’nun olduğu yerde Devrim’in olmaması beni üzdü! Neyse ki yerini dolduranlar oldu. Matematik öğretmeni Mustafa Turan, Akkaya’ya ve kitaba yönelik birkaç cümle söyledi. Mehmet hocamızın birçok kitabının birçok bölümünü Mustafa hocanın redakte ettiğini de orada öğrendik.
Başka söz alanlar da oldu sanırım. Anımsadığım kadarıyla Hakan Rakip (PSKD) Zeytinburnu şube başkanı diye biliyorum. Dersim kültürü içinde olduğunu vurguladıktan sonra kitaptaki din ve Alevilik ile Dersim’deki dine ve Aleviliğe bakış arasında ilişki kurarak kitaptaki özgün tezlere değindi. Mesut Çiftçi ise anlaşılan geçen hafta uzun konuştuğu için bu hafta söz almadı. Birol Sakin ise kitap reyonunda oturmayı tercih etti diye hatırlıyorum…
Bence toplantının sürprizlerinden birisi de Celalattin Can idi. Güleç yüzüyle, alçakgönüllü sohbetleriyle, topluluğa ve Akkaya’ya gösterdiği yakınlıkla ilgimizi çekti. Yine ilgimi çeken bir grup daha vardı. Tüketiciler derneğinin yöneticileri katılmıştı tanıtım etkinliğine. Onları da dernek faaliyetlerinden dolayı tanımışlığım var. Derneğin hukukçularından olan avukat İsmail Öztürk de kısaca Mehmet hocamıza dair bir sunum yaptı. Akkaya’nın felsefeyi Bağcılar ve Esenyurt gibi semtlere kadar götürdüğünü işaret ederek Akkaya’nın felsefi etkinlerini hep desteklediklerini vurguladı. Şu anda onun yeni kitabı vesilesiyle burada olduğu için de mutlu olduğunu söyledi.
Konuşmalara yiyecek ve içecekler hep eşlik ediyordu ki Fizik öğretmeni Celal Kukul hocamız da Karadeniz’nin güzel, felsefe içerikli fıkralarıyla dikkatimizi çekti. Sanırım Mehmet hocamız da durumdan memnundu. Herkese kitap imzaladı diye hatırlıyorum. Bir iki kişiyle sessiz konuşmasını da duyar gibi oldum. Konuklardan bazıları çıkarken mekana, kokteyle katkı yapmak istediklerini söylerken, Akkaya da “şarap içerek, kitap alarak zaten katkınızı yeterince yaptınız” demişti. Neyse benden bu kadar…