Katkı Yaptığım Eserlerden
BİR KİTAP DAHA YAYINLANDI!
Katkı yaptığım eserlerden bir kitap daha “Bir Felsefe Feneri” adıyla yayınlandı (Tarihçi Kitabevi, 2021). Eser Vehbi Hacıkadiroğlu’nu (1919-2007) konu ediyor. Türkiye felsefesinde özgün isimlerden birisidir Hacıkadiroğlu. Mühendislik alanından geldiği halde felsefede derinleşmeyi tercih etmiş. Akademiye sıkışan felsefenin sınırlarını açmada, felsefe yayıncılığı yapmada ve pek çok çeviri de yaparak özgün bir pozisyon sergilemiştir. Bilgi kuramı, ahlak felsefesi, din ve insan sorunu yanında hukuk felsefesine ilişkin de görüşler geliştirmiş olan Vehbi Hacıkadiroğlu, vefatından sonra kimi çalışmalara da, haklı olarak, konu olmaktadır.
Sağlığında da kendisiyle görüşmüş, tartışmış olmakla birlikte ondan yararlanmışlığım da vardır. Vefatından sonra yapılan toplantılardan hareketle, Çukurova Üniversitesi Öğretim üyesi, felsefeci Mustafa Günay’ın yayına hazırladığı kitap, “Bir Felsefe Feneri” adıyla basıldı. Kitapta benim de “Özgürlük Hukuku Üzerine” başlıklı bir metnim bulunuyor. Metnimden kısa bir bölümü meraklılar için paylaşmak istiyorum.
Hacıkadiroğlu, felsefeye sonradan yönelmiş düşünürlerden birisi olarak alana dair çeşitli çalışmaları olan birisidir. Sayısal alana ilişkin bakışını ve tecrübesini felsefede etkili kılması son derece düşündürücüdür. Belki de bir avantajdır. “Özgürlük Hukuku” adlı çalışmasıyla da dikkatimizi bir başka açıdan çekiyor. Felsefeye seküler bir pencereden bakıyor olsa da onu aştığını ileri sürebiliriz. Deneycilik ekolüne yakın olmakla birlikte metinde de gördüğümüz üzere onu da aşan bir konumda bulunuyor. Hatta birçok empiristti (deneyciyi) metafizik düşünmekle eleştiriyor. Bu eleştirisinden Locke, Hobbes ve Marx gibi filozoflar da nasibini alıyor.
Gerek felsefesinin genel mantığında gerekse de konumuz olan hukuk alanında bilgiye dikkat çekiyor. Teolojiyle öncelikle çatışmaya giren Hacıkadiroğlu, Aristoteles’ten Kant’a kadar pek çok filozofu metafizik düşünmekle itham ediyor. Ana akım felsefenin etkisinde kalan kesimlere muhakkak ki itici görünecektir. Bilginin kaynağını doğada arayan ya da bilgiyi doğadan getirdiğimize inanan düşünürlerin, “Özgürlük Hukuku”nda bir kez daha çürütüldüğünü görüyoruz. Çünkü yazar, ideadan, tözden hareketle bir felsefe kurmadığı gibi doğal hukuk üzerinden de bir hukuk felsefesi oluşturmuyor. Ona göre her şey sosyal yaşamda insan ve toplum ihtiyaçlarından kaynaklanıyor. Sosyal sorunlar da birlikte yaşamanın bir ürünüdür, doğuştan gelmez. Doğuştan suç ve ceza da yoktur.
Hacıkadiroğlu açısından insan üretimde bulunduğu için hayvan dünyasından ayrıldı. Bu ayrım onun özgürlük arayan bir varlık olmasını zorunlu kılmıştır. Yani insan Rousseau’nun dediği gibi doğuştan özgür değildir. Özgürlük insanın kendi icadıdır. İnsan da toplum halinde yaşayan bir varlık olarak ortaya çıkmıştır. Toplu halde yaşamak onu işbirliğine götürmektedir. İşbirliği sorunu merkezi bir sorundur yazar bakımından. Her türden zenginliğin kaynağı da sanıldığı gibi emek değil işbirliğidir. Bu yaklaşımıyla Marx’a karşıt bir pozisyonda olduğu anlaşılmaktadır. Ona göre insan işbirliği içerisinde bilgisini, tecrübesini artırıyor diyebiliriz. Bilgisi, tecrübesi artan insan özgürlüklerini geliştirirken, tutsaklık koşullarından uzaklaşır. Çünkü bilim ve teknik hızla ilerler.
Hacikadiroğlu’na itibar edilirse süreç içinde insan hurafelerden uzaklaşır, dünya küçülür. Bilgi arttığına göre kimse de bilerek suç işlemeyeceğine göre giderek insan ve toplumun önünde bir engele dönüşen hukuk kuralları, yasalar da müzelik olur. Hacıkadiroğlu’nun hukuk felsefesindeki zayıf nokta da burada ortaya çıkmaktadır. Zira ekonomik ve sosyal sorunlara bağlı olarak ortaya çıkan sorunların bilgiyle alışmasını düşünmek, dünyanın ve yaşamın gerçeklerine uygun görünmüyor. Yazar bu çıkmaza da bir çözüm bulduğu kanaatindedir. Ona göre bilme ve birlikte, kolektif hareket etme, yakın bir gelecekte tüm toplumu özgür kılacak sonuçlar doğuracaktır. Bu yüzdendir ki, kitabının adını “Özgürlük Hukuku” koymayı tercih etmiş.