site logo
  • ANASAYFA
  • FELSEFE
  • POLİTİKA
  • SANAT
  • HAKKINDA
  • KİTAPLAR
  • KONUK
  • ETKİNLİK
Ekim 20, 2025  |  By Mehmet Akkaya In Felsefe, Politika, Sanat

Fotoğrafçılık Bir Sanat mıdır?

1111

Dönüşen Şehir Sergisi

FOTOĞRAFÇILIK BİR SANAT MIDIR?

Hafta içinde sanat ve fotoğrafçılığa ilişkin tartışmalar içinde buldum kendimi. Yeni sanatçı arkadaşlarla tanışmak, bir araya gelmek bunda etkili oldu. Timurtaş Onan’nın fotoğraf sergisi önemli bir vesileydi bunun için. “Dönüşen Şehir” adını verdiği sergide eski usul, analog makineyle çektiği yüz civarı eser yer alıyordu. İstanbul’un yakın tarihini resmetmek için deklanşöre basılmış. Kent sisteminin değil rant sisteminin fotoğrafları çekilmiş diyebiliriz. Elbette estetik kaygılar gözetilerek yapılmış bu çekimler.

Yeryüzü Sanatçılar Derneği başkanı ve avukat Elif Tarhan’ın önerisi ve daveti üzerine Sultanahmet’te, turistike bir atmosferde, serin bir sonbahar günü bir araya geldik. Tarhan, şiire, edebiyata, resme de meraklı, kısacası sanatsal aktiviteler gösteren birisi. Sergi gezisinde Onan ile birlikte serginin küratörü Sennur Çevik ve Azeri ressam Teoman Zaim de vardı. Sergi salonundaki geziler, sohbet ve konuşmalarla desteklenirken, tartışmalar bitişikteki kafeterya bahçesinde de devam etti. Fotoğraf estetiği, sanat felsefesi, resim sanatından bazı temalar ve sanatçıların sorunları tartışma konuları oldu. Çaylar, kahveler eşliğinde konuşmalar sürerken deniz tarafından gelen soğuk da, sanatın sıcak yüzünü serinletiyor; sanki İstanbul’a, yakında kışın geleceği haberini veriyordu.

Beyazıt’da Barın Han’da sergileniyor fotoğraf sanatçısı Timurtaş Onan’ın eserleri. Sergiyi Ekim sonuna kadar gezebilirsiniz. Nedense fotoğraf sanatçısı derken öncelikle “gezmek” fiili aklıma geliyor. Bu açıdan sergi, beni ergenlik ve gençlik yıllarıma da götürmüştür. Halen de, sosyal medyadaki görsel paylaşımlarımdan dolayı fotoğraf dostu olduğum bilinir. Felsefeden önce şiir, öykü ve müzikle amatörce ilgilendiğim gibi fotoğrafla da ilgilenirdim. Biraz pahalı olduğundan dolayı da fazla sürdüremedim ilgiyi. Zira fotoğraf, makineyle çekiliyordu ve fotoğraf makineleri halen pahalıdır. Kalem, kağıt, defter gibi veya şimdilerde olduğu üzere dijital düzlem kadar ucuz değildi. Şimdi mobil telefonlar, fotoğrafı nispeten daha ucuza sağlamaya olanak veriyor. Onan’ın da, konuşmamız sırasında fotoğrafın ayrıcalıklı yanlarına işaret etmesi manidardır.

Gezmek eylemi fotoğrafçıyı anımsattığı kadar felsefeyi ve filozofu da anımsatır bana. Yani her ikisi de şiir, resim, müzik, heykel, tiyatro, öykü yazmak gibi masabaşı veya atölye işi değildir. Yeni yerler, yeni zamanlar ön plandadır. Onan da kırk yıldır Beyoğlu ağırlıklı İstanbul gezilerinden söz etmektedir. Onan’nın fotoğraflarına bu açıdan bakıldığında belli bir özgünlüğü tespit etmek zor değildir. Diğer sanatlarda olduğu gibi fotoğrafta da objeye ne zaman, nerede ve nasıl baktığınız çok önem kazanır. Yeni çekimler, sürekli yeni pozisyonları gerektirir. Diyaframla ışığı doğru ayarlamak, neyin kadraja gireceğine özenli karar vermek ve hangi noktaya fokuslamak gerektiği Her halükarda teknik, estetik ve politik bilinci gerektirir.

Sergideki fotoğraflarda da fark edildiği gibi İstanbul’un, kırk yıl öncesiyle şimdisi, geçen yılı ile bugünü, yaz ile kış ayı, sabah verdiği görüntü ile akşam verdiği görüntü farklıdır. Bu farklılıkları objektif bir şekilde yansıttığı için fotoğrafın “natüralist bir sanat” olduğu söylenmiştir. Hem sanatçı arkadaşlarla olan tartışmaya bakarak hem de Onan’ın eserlerindeki düşünsel – estetik ögelere bakarak fotoğrafın resim sanatına da benzediği kesinlikle iddia edilebilir. Nitekim, fotoğraf ders ve müfredatlarında piktoryalizm (resimselcilik) gibi bir fotoğrafçılık akımından da söz edilmektedir.

Piktoryalizm açısından resim sanatının fırçası varsa fotoğrafçının da makinesi vardır, denilir. Bu makinenin marifetiyle fotojurnalizm (basın fotoğrafçılığı) ve belgesel fotoğrafçılık gibi akımlar da sanat tarihindeki yerini almıştır. Fotoğraflama etkinliğinin hem diğer sanatları etkileyip harekete geçirmesi hem de her geçen gün yaşamımıza daha fazla girmiş olması, onun gelecekte de sanatsal bir etkinlik olarak görüleceği anlamına gelebilir. Biraz abartarak şunu da diyebiliriz: 20. yüzyıl, sinema yüzyılı olmuştu. Lenin’in sözüydü bu. 21. yüzyıl da fotoğraf yüzyılı olabilir. Nitekim, sinema da fotoğrafın yarattığı birkaç tekniğin senteziyle meydana gelmiştir.

Sentez olgusu, tüm sanatlar için giderek etkisini artırıyor. Onan’ın da böylesi tekniklerden yararlandığı düşünülebilir. İstanbul’un eski yerleşim yerlerine ve dönüşmüş görüntülerine bakıldığında bazı fotoğrafların adeta resim tablosu gibi olduğunu düşünmek zor olmuyor. Eğer, sanat biçimle birlikte içerik anlamına da geliyorsa bunu, “dönüşen Şehir”deki karelerde ziyadesiyle görebiliyoruz. Fiziksel dünyaya ve insan dünyasına uzaklaşmış ve yabancı duran bir şehrin fotoğrafları…

Bu şekliyle düşünüldüğünde Onan’ın objektifi, kapitalizmi, doğa talanını, çarpık kentleşmeyi ve kentin detaylarını da yansıtır. Bu yüzden de fotoğrafçılığın, diğer sanat disiplinleri gibi sınıfsal bir özellik gösterdiği fark edilmektedir. Onun, bir astronom (Galilei) elindeki teleskop misali uzakları yakınlaştırdığına, bir kimyacının (Janssen) elindeki mikroskop gibi ayrıntıları gözler önüne serdiğine kuşku yoktur. Sergideki devasa gökdelenler, cüceleşen insan kümeleri, demir ve betona dönüşen doğayı, bir hüzün ve kaygı içinde seyrediyoruz. Dolayısıyla Timurtaş Onan’ın şu sözleri derin, felsefi, etik ve estetik bir mana kazanıyor: “Gökdelenler göğe doğru uzanırken, hatıralar yerin altına doğru çekiliyor.”

Fotoğraf etkinliğinde objektifin konulduğu pozisyon son derece önemlidir. Deklanşöre basan kişinin doğa ve toplum bilimine yakınlığı ve sınıfsal karakteri de. Örneğin mekan İstanbul ise Marmara denizinin önemi, geçmişi, şimdisi ve geleceği de buna göre estetize edilecek, sanatsal ve politik bir anlam kazanacaktır. Bakışın son derece önemli olduğu açıktır. Sergideki İstanbul fotoğraflarına bakarken Leibniz’in bakışa dair bir düşüncesi aklıma geldi. Ona göre aynı kentin farklı yüzleri vardır. Siz ona nereden bakarsanız ona göre sonuçlar çıkarırsınız. Aslında bu düşünce tüm fotoğrafik objeler için de geçerlidir. Perspektif, dünya görüşü, kişisel merak ve sanatçının felsefesi, esere yansır. Belki de fotoğrafı kuran asıl özellik olur.

Fotoğrafın, nesnel durumu olduğu gibi yansıtmadığı, bir tür yeniden inşa olduğu görüşü son yıllarda tartışılan bir konudur. Fransız, sosyal filozof Bourdieu’ya göre sanat eseri olarak fotoğraf kurulan, inşa edilen bir görseldir. Fotoğrafı çeken kişinin içinde bulunduğu “habitüs” bunda kesinlikle etkilidir. Onan’ın, yanında valiz, çanta, eş ve iki çocuğuyla birlikte, arkadan çekimini yaptığı tabloyu düşündüğümüzde Bourdieu’nün ne demek istediğini daha iyi anlıyoruz. Aile fertleri rastgele bir görüntü vermiyor. Önlerindeki boşluğa ve uzaktaki gökdelenlere belki de kaygı ve hayranlık içinde bakıyor. Böylesi çekimler, işlevselliği aşarak estetik kaygılar da güttüğü için sanatsal fotoğrafa daha yaklaşır. Bourdieu gibi sosyologlara göre fotoğrafın işlevselliği onu “orta sınıf sanatı”na yaklaştıran bir özelliktir. Bana sorarsanız, benim açımdan “orta sınıf sanatı” demek yetmez, fotoğraf her geçen gün biraz daha halk sınıfı (alt sınıfların) sanatı olma yönünde ilerlemektedir.

“Dönüşen Şehir”deki fotoğrafların hiç de pahalı ve ileri teknik olmayan makinelerle çekildiğini anınsayalım. Onan’ın karelerinde görüldüğü gibi fotoğraf, tarihsel olan ile güncel olanı karşılaştırma imkanı da veriyor. Yaşamla son derece ilgili bir sanat. Son birkaç yıldır, kentsel dönüşüm adı altında İstanbul adeta Ortaçağ kentlerinden izler taşıyan bir görünüm kazandı. 1960’lı yıllarda çekilmiş fotoğraflara bakıldığında da durum aynı. 1970’li yıllardaki fotoğraf karelerinde bir inşaat kenti olarak görülen İstanbul, şimdilerde yeniden benzer vizyonlar sunuyor. Elbette 1970’li yıllarda az da olsa gördüğümüz, ayağımızı basıp dokunduğumuz boş alanlar, parklar, top sahaları, yeşillikler kesinlikle yok edilmiş durumda. Fotoğraf sanatının, karşılaştırma yapma ve bir tarih bilinci oluşturmada rol oynadığı bu açıdan da anlaşılıyor. Böylesi bir anlamı, serginin basın tanıtım bültenindeki şu ifadeler de teyit etmektedir:

“İstanbul’un çelişkili yüzü 1980’lerden bugüne göç dalgaları, neoliberal ekonomi politikaları ve inşaat odaklı dönüşümle biçimlenen İstanbul; bir yandan çağların yükünü sırtında taşırken, diğer yandan her sabah yeniden kurulan bir sahneye dönüşüyor. Gökdelenler ve alışveriş merkezleriyle yükselen fiziksel inşa süreci, insani değerlerde ve birlikte yaşama kültüründe yaşanan çözülmeyle tezat oluşturuyor. Onan’ın fotoğrafları, şehrin ruhuyla birlikte salınan ve dönüşen insan manzaralarını, çarpıcı bir görsel dile dönüştürüyor.”

Olup biteni dile çevirmek, her türden zihinsel soyutlamanın ortak paydasını teşkil eder. Görsel dile çevirmek ise sanatsal aktivitenin bir gereğidir. Bunu hızlı yapabilecek olan da fotoğraf etkinliğidir. Doğru ve devrimci tarzda icra edilebilse kapitalizmi, en etkili ve bilinçli bir tarzda teşhir edecek olan da fotoğraf sanatı olabilir. Sanat dalları içinde halka en yakın olanları kuşkusuz ki vardır. Bunlar içinde fotoğrafın, diğer sanatlara göre halka, emekçi sınıflara, ezilenlere daha yakın bir sanat olduğu düşünülebilir. “Mobil fotoğrafçılık” biçiminde bir kavram düşündüğümüzde, ilk akla gelmesi gereken, herkeste bir fotoğraf makinesi olduğunu – yani telefon kamerası- esprisini düşünmek gerekir. Her gün milyonlarca fotoğraf çekildiğini düşündüğümüzde, her geçen gün sanatın hayata, hayatın sanata yaklaştığı da anlaşılır hale gelmektedir. Ne demişti Hegel? Bu büyük Alman filozofuna göre: “Her ussal gerçektir, her gerçek ussaldır.” Ussalın yerine fotoğraf veya sanat eserini de koyabiliriz.

Previous StoryDevrimci Edebiyatın Neresindeyiz?

Son Yazılar

  • Fotoğrafçılık Bir Sanat mıdır?
  • Devrimci Edebiyatın Neresindeyiz?
  • Felsefe, Dil ve İbadet
  • Nihat Behram İle Buluşma
  • Ercan Kanar’ın Hukuk Felsefesi

Arşivler

  • Ekim 2025
  • Eylül 2025
  • Ağustos 2025
  • Temmuz 2025
  • Haziran 2025
  • Mayıs 2025
  • Nisan 2025
  • Mart 2025
  • Şubat 2025
  • Ocak 2025
  • Aralık 2024
  • Kasım 2024
  • Ekim 2024
  • Ağustos 2024
  • Temmuz 2024
  • Haziran 2024
  • Mayıs 2024
  • Nisan 2024
  • Mart 2024
  • Şubat 2024
  • Ocak 2024
  • Aralık 2023
  • Kasım 2023
  • Ekim 2023
  • Eylül 2023
  • Ağustos 2023
  • Temmuz 2023
  • Haziran 2023
  • Mayıs 2023
  • Nisan 2023
  • Mart 2023
  • Şubat 2023
  • Ocak 2023
  • Aralık 2022
  • Kasım 2022
  • Ekim 2022
  • Eylül 2022
  • Ağustos 2022
  • Temmuz 2022
  • Haziran 2022
  • Mayıs 2022
  • Nisan 2022
  • Mart 2022
  • Şubat 2022
  • Ocak 2022
  • Aralık 2021
  • Kasım 2021
  • Ekim 2021
  • Eylül 2021
  • Ağustos 2021
  • Temmuz 2021
  • Haziran 2021
  • Mayıs 2021
  • Nisan 2021
  • Mart 2021
  • Şubat 2021
  • Ocak 2021
  • Aralık 2020
  • Kasım 2020
  • Ekim 2020
  • Eylül 2020
  • Temmuz 2020
  • Haziran 2020
  • Mayıs 2020
  • Nisan 2020
  • Mart 2020
  • Şubat 2020
  • Ocak 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Ekim 2019

Kategoriler

  • Etkinlik
  • Felsefe
  • Genel
  • Hakkında
  • Kitaplar
  • Konuk Yazar
  • Politika
  • Sanat
  • slider
  • Uncategorized

Sayfalar

  • #14 (başlık yok)
  • Biyografi
  • İletişim
  • Sample Page

Sayfalar

  • #14 (başlık yok)
  • Biyografi
  • İletişim
  • Sample Page

Son Yazılar

  • Fotoğrafçılık Bir Sanat mıdır?
  • Devrimci Edebiyatın Neresindeyiz?
  • Felsefe, Dil ve İbadet
  • Nihat Behram İle Buluşma
  • Ercan Kanar’ın Hukuk Felsefesi

Kategoriler

  • Etkinlik
  • Felsefe
  • Genel
  • Hakkında
  • Kitaplar
  • Konuk Yazar
  • Politika
  • Sanat
  • slider
  • Uncategorized

İletişim

e-posta – akkaya44@hotmail.com Telefon - 0544694 5456
Bu site 2019 Tarihinde Mehmet Akkaya Tarafından Yapılmıştır