Geçen hafta felsefi pedagoji üzerine yazmış ve konuşmuştum. Belli başlı felsefe öğrenme ve öğretme yolları üzerinde durulmuştu. Bunlar kronolojik yol, sistematik yol, biyografik yol, felsefi akımlar ve coğrafik yol olarak belirlenmişti. Gelen eleştiri ve öneriler üzerine her felsefi pedagojik yol için bir model / örnek sunmak veya göstermek gerekli görünüyor. Dolayısıyla bu hafta Kronolojik yola örnek olarak Yeniçağ felsefesini konuşmak istiyorum. Konuyu merak edenleri Yol TV ekranlarına beklerim.
Yeniçağ felsefesi, Rönesans yıllarıyla başlar. Bu da 15. yüzyıllara tekabül ediyor. Dönemin felsefesine iki sınıf damgasını vuruyor: Feodaller ve burjuvalar. Feodalizmde etkili olan din, Tanrı, teoloji gibi kavramların yerini, insan, doğa, yaşam alıyor. Yani kavramlar değişse de mülkiyet dünyasında, üretim içindeki emekçilerin durumunda bir değişiklik olmuyor. Köleler ve serfler “modern köleler” haline geliyor. Yeniçağ felsefesi de esasen bu gerçekliğin üstünü kapatmak için etkili bir işlev görüyor.
Rönesans, yeniden doğuş anlamına gelmektedir. Felsefe tarihinde, Ortaçağ boyunca üzeri küllenen düşüncelerin yeniden ortaya çıktığı ileri sürülmektedir. Epikürcü yaşama sevinci yeniden hayat bulmuştur. Atomculuk felsefesi Gassendi ile birlikte önem kazanır. Platon ve Aristoteles’in görüşleri, Locke ve Descartes ile birlikte yeniden canlanır…
Yeniçağ’da egemen felsefeyi motive eden temel konulara filozofun merceğini tutmak zorunludur. Rönesans, bu kavramların başında geliyor. Daha çok dinsel alanda görülen, Martin Lutherci reformu da eklemek gerekiyor. Dönemin felsefesini etkileyen burjuva devrimleri de önemlidir. 1648’de İngiltere’de başlayan burjuva devrimlerinin sonuçlarını, aynı çağın felsefesinde izlemek konuyu aydınlatacaktır. Fransız İhtilali de bir dönüm noktasıdır.
Aydınlanma felsefesi ile ilişkisini kurmak mümkündür. Voltaire, Diderot ve Rousseau, akla gelen ilk filozoflardır. 1770-1830 yıllarında gerçekleştiği düşünülen sanayi devriminin de, felsefi düşünceleri tetikleyip mobileze ettiği için önemli bir olgu olarak not edilmesi gerekiyor.
Yeniçağ felsefesi deyince üç ülkedeki kültürel iklime bakmak zorunludur. Bunlar, İngiltere, Fransa ve Almanya’dır. İngiltere, endüstriyel ilişkilere erken girdiğinden dolayı ontolojik açıdan materyalizme, epistemolojik açıdan empirizme, mekan teşkil etmesi doğaldır. Felsefe tarihi çalışmalarında Locke, Hume ve Berkeley’e mutlaka yer verilmesi anlamlıdır. Locke’un “tabula rasa” kavramı ünlüdür.
Yeniçağ’da felsefenin inşa edildiği ülke olarak ikinci sırada Fransa’yı görüyoruz. İngiltere’de empirizm gelişmişti. Fransa’da ise rasyonalizm diyebiliriz. Özellikle Descartes felsefesi, Fransız düşüncesine damgasını vurmuştur. Descartes, insan varlığını ikili düşünüyor: Res cogitans ve res extantia. Sırayla düşünen varlık ile yer kaplayan varlık kastedilir. Modern dünyanın kurallı yanına dikkat çeken Descartes’a göre yöntemli olmak şarttır. Descartes, özetlediğimiz görüşlerinden ötürü modern felsefenin de başlatıcısı sayılmıştır. Yeniçağ başlarında Fransız felsefesi denildiğinde Montaigne, Gassendi ve Malebranche gibi düşünürleri de anımsamak şarttır.
Yeniçağ felsefe tarihinde Alman felsefesi geniş bir yer işgal etmektedir. Kant’ın açtığı çizgi, Hegel’in idealizmi ve Marx’ın tarihsel materyalizmi… Bunlar ayrı ayrı ekoller yaratmışlardır. Kant, kurduğu epistemoloji vasıtasıyla İngiliz empirizmini ve Fransız rasyonalizmini sentezlemek istemiştir. Ona göre bilgi deneyle olur ama zihindeki yapıların temel alınması şartıyla. Hegel, bir tür nesnel idealizm kurarak Geist kavramını geliştirmiştir. Mutlak idealizm de deniliyor. Her şey Geist’ta içkindir. Marx ise üretim, İktisat ve mülkiyet ilişkilerini temel alarak bir praksis felsefesi kurmuştur. Toplumun ve dünyanın değiştirilmesini temel felsefi problem olarak ortaya koymuştur.
Birçok hoca ve felsefe tarihçisi Yeniçağ felsefesini öğretirken modern felsefe ve çağdaş felsefe gibi dönemler ve başlıklar açar. İlkinde Descartes, Spinoza ve Leibniz mutlaka konu edilir. Cogito egru sum, conatus ve monad kavramlarının açıklığa kavuşturulması hedeflenir. Çünkü her üç filozof da kendi çağlarının birer yansıması olarak dikkat çeker. Descartes’taki ikili töz anlayışı, Leibniz’de monad olarak Spinoza’da ise Tanrı / doğa olarak teke iner. Teolojik zorunluluk, yerini fiziksel zorunluluğa bırakır. Felsefe, Yeniçağ koşullarında da yorumlama, anlama, açıklama etkinliği olarak devam etmiştir.
Yeniçağ felsefesinin son durağı 20. yüzyıl ve günümüzdür. Bu dönemi ders başlığı yapanlar genellikle Kierkegaard, Nietzsche, Schopenhauer, Sartre, wittgenstein gibi filozofları ele alır. 20. yüzyılda ayrıca fenomenoloji, varoluşçu felsefeler, dil felsefeleri, yorum felsefeleri, yapısalcı felsefeler de müfredatlarda yer almaktadır. En son ya da yeni olarak postmodern felsefeler etkili olduğunu görüyoruz. Postmodern felsefeler, günümüzde de etkisini sürdürmektedir. Birçok üniversitesinin felsefe bölümünde Foucault, Derrida, Deleuze üzerinden verilen / alınan dersleri hatırlatmak isterim.