Komutan erken kalkmıştı bu sabah. Bölüğü hızlı bir biçimde topladı. İçtima yapıldı, sayım alındı. Kürecik Radar Üssü’ne çıkan yolların iki koldan kapatılması emrini verdi. Bölgede üs karşıtı bir yürüyüş olacağı haberini belli ki önceden öğrenmişti. Çarçabuk silahlar kuşanıldı, ön provalar yapıldı. Sivil ordu mensupları, gazeteci görünümlü görevliler de gerekli hazırlıkları yaptı. Su, gaz ve zehir sıkma araçlarları hazır hale getirildi. Bir tanesi de yol girişine konumlandı. Güneş, yazın bütün sıcaklığını dağların yamaçlarından aşağılara, yeryüzüne indirdi sanki. Hava berrak ve temiz haliyle kendini yüzlerde, saçlarda hissettirdi. Vücutlarda belli belirsiz bir terleme de kendini belli ediyordu. Kürecik dağları yol boyu kuşatma altına alınmıştı diyebiliriz. Üsten de drone faaliyetiyle kitle kontrol altına alınmıştı. Kitle dediysem 80-100 civarı insandan söz ediyorum.
Kürecik dağlarından bakınca coğrafyanın doğal ve tarihsel önemini anımsamadan olmaz. Zira Kürecik coğrafyasının önemi tarihselliğinden ileri geliyor. Uygarlıklar, Mezopotamya ve Anadolu kaynaklı olmuştur. Bu bölge Yukarı Mezopotamya’nın bir parçası olarak bilinir. Etnik, kültürel ve politik olarak Dersim’in de bir parçası olarak düşünülmelidir. Güneye doğru “Bereketli Hilal” denilmesi anlamlıdır. İlk uygarlıklar burada doğdu. İnsanlığın yarattığı olumlu ve olumsuz bütün değerlerin kaynağı Mezopotamya olmuştur. Eşitlikçi klan ve kabile topluluklarının izleri buradadır. Fırat ve Dicle’nin yarattığı imkanlar bölgeyi ekonomik ve sosyal açıdan ön plana çıkarmıştır. Klan demokrasilerinin merkezi burası olduğu gibi bunun zıddı olan sınıf, sömürü ve savaşlar da burada doğmuştur. Doğal (natura situation) toplumlardan modern toplumlara (modern situation) geçiş de burada başlamıştır.
Kürecik Radar Üssü
Kürecik dağları, sosyal ve siyasal bakımdan şimdilerde oldukça aktüeldir. Aktüel olmanın öncesi de var elbette. Ama İsrail – İran savaşı bölgenin bu günlerde hareketlenmesinin nedenidir. Çünkü buraya 2012’de, (öncesi de var) adına Kürecik Radar Üssü denilen ve emperyalizm merkezli bir askeri üs tesis edilmiştir. Savunma üssü denilse de, saldırı ve daha da önemlisi sömürge üssü olduğu bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla Türkiye ve Kürdistan halklarının, devrimci çevrelerin ve emekçi sınıfların, muhalif örgüt ve partilerin sömürge üslerine karşı tavır almaları doğaldır. Bu tavırlardan birisi de bu haftasonu Emek Partisi tarafından gerçekleştirildi.
Kürecik Radar Üssü’nün kapatılması için yapılan eylem, yürüyüş ve basın açıklaması biçiminde oldu. Eyleme, partinin Malatya il yöneticileri, üyeler yanında civardaki köylerden de katılım oldu. Evrensel gazetesinden Fatih Polat, Anka haberden Turan Özkan yanında yerel basın da bölgede idi. Parti Genel Başkanı Seyit Aslan’ın yaptığı konuşma, sömürü ve zulüm düzenini hedefledi. Emperyalizme ait tüm üslerin kapatılması savunuldu. Bunun için Türkiye ve Kürdistan halklarına birlik ve mücadele etme çağrısı yapıldı. Faşizme karşı birleşik, omuz omuza bir karşı koyuş önerildi.

Yukarı Mezopotamya ve Kürecik
Kürecik bölgesi, Yukarı Mezopotamya’nın bir devamı olduğu kadar, Ortadoğu’nun da bir parçası sayılıyor. Çünkü bir çok analize göre Türkiye, aynı zamanda bir Ortadoğu ülkesidir. Bu yüzden de Ortadoğu adının ne anlama geldiği de önemlidir. Emperyalizm çağında, bölgeyi isimlediren, buradaki devletleri veya devletçikleri kuran, maalesef emperyalistler olmuştur. Ortadoğu ifadesini ilk olarak Amerikalı bir deniz mühendisi olan Andrey Mahan kullanmıştır. Keza “Bereketli Hilal” adlandırması da bölge halklarının değil, Amerikalı bir antropolog ve arkeolog olan James Henry Breasted’a aittir. Bu detay şu açıdan önemlidir: Coğrafyaya ad koyan ona sahip ve egemen olur. İsim konusu, sınıfsallık arz eder. Meta dünyasında da durum böyledir.
Sinan Cemgil
İbrahim Kaypakkaya
Kürecik dağlarındaki yürüyüşe Pir Sultan Derneği, Akçadağ – Ören Şube’den, Alevi aktivisti Mazlum Köse’nin önerisiyle angaje oldum. Malatya merkezde buluştuk kendisiyle. Kürecik istikametine doğru yola çıktık. Yolun güney yönünde Antep ve Adana levhaları görülüyordu. Adana – İncirlik bildiğiniz gibi Malatya – Kürecik’in ikizidir. Köse, hem otomobili sürdü Kürecik yönüne doğru hem de bölgeyi sosyal, iktisadi, tarihsel ve siyasal açıdan betimledi. Yamaçlardaki kayısı bahçeleri, civarda yaşanan uçak kazaları, Kürt köyleri, Sinan Cemgil ve arkadaşları… Devrimcilerin ihbarı ile tanınan Kahyalı ve İnekli köyleri… Temas ederek geçildi tüm bu eski yerleşim yerlerine. İhbarcıları cezalandıran İbrahim Kaypakkaya ve arkadaşları da yad edildi. Aslında bu sosyal durumlar ve siyasal olaylar bile tek başına Kürecik’i güncel kılmaya yetiyor dedik.
Yol boyu levhalara bakınca bazen dikkatler de dağılıyor tabii. Sivas ve Kayseri yolunda Şarkışla ve Pınarbaşı’nı hatırlıyoruz. Diyalog Kürecik tarihine, oradaki halk direnişlerine, 1915’deki Kasımoğlu direnişine dek genişlemişti. Demek ki devrimcilerin, bir dönemler bu bölgeyi “üs” ve mücadele alanı olarak görmeleri tesadüfi değildi. “Kürecik Bölge Raporu” adıyla sosyolojik ve iktisadi bir metnin yazılmış olması da anlamlı olsa gerek. Konuşmanın gidişatını ve ahengini 1800 sayısını gösteren rakım bilgisi bozdu. Karahan gediği aşılıp tünele girdiğimizde üs alanına yaklaştığımızı anladık. Böyle durumlarda zıtlar kendini belli eder. Zira bir dönemler devrimcilerin üs bölgesi olan coğrafya, şimdilerde karşı devrimin üs bölgesi haline gelmiş oluyor.
Kürecik Dağları ve Parti Bayrakları
Kürecik Radar Üssü’ne en yakın yer Kepez denilen mıntıka. Burada bir kaç yerleşim yeri, arka tarafında karakol var ve hemen bitişiği Malatya – Ankara – İstanbul karayolu. İnsanların bir araya geldiği bir köy kahvesi var. Sevgili Mazlum’un, otomobili sağa çekmesi, park yapması, birkaç tanıdık yüzle karşılaşmamız hızlı oldu. Kahvenin bahçesinde oturduk. Genellikle Ören köyünden (mahalledir artık) gelen dostlarla karşılaştık. Hasan Kırteke, Aliseydi Köroğlu, Arif aklımda kalanlar. Çay, su önerisine “su ve bir de çay” dedik.
Yanıma birisi sokuldu o sırada. “Aramıza yabancı birileri sızmasın hocam” deyince ürpermeden edemedim. Yanıma sokulan kişiye birazdan tekrar geleceğim. Masalarda hummalı bir tartışmadır gidiyor. Yeni gelenlere yer veriliyor eskiler tarafından. Okeyciler de var kahvede. Onlar kendi aleminde ama. Garson gayet memnun, boşları alıyor doluları getiriyor. Arka tarafımızda, Kürecik dağlarından gelen serin esinti bir yandan bahçenin atmosferini değiştiriyor, bir yandan da araçlardan çıkartılan parti bayrak ve flamalarını dalgalandırıyor.
Sermaye Karşıtı Sloganlar
Çaylar içilirken ansızın bir dalgalanma daha oldu yol kenarında. Başkan Seyit ve gazeteci Fatih göründü. Çoktandır görüşmüyoruz Fatih ile. Güzel bir sürpriz oldu. Yıllar önce bana Evrensel gazetesinin “Basın Tanıtım Kartı”nı vermişti. Hasret giderdik. Kahve doldu ve taştı bir ara. Taşanlar flama ve bayrak hazırlıklarını tamamlamaya çalıştı. 68 kuşağı ve 78 kuşağına dair tecrübelerin konuşulması da eksik olmuyordu. Aydın Çubukçu ve Mustafa Yalçıner gibi isimlere ilişkin anılar geldi çevresinde oturduğumuz masaya.
Çoğunluğu erkeklerden oluşan ve yaş ortalaması yüksek olan kitle biraz sonra nelerin olacağını düşünerek merakla bekliyorduk. Nicel birikimin nitel sıçramaya dönüşmesi misali hızlı bir kalkış oldu. İkişerli, üçerli sıralar oluşturuldu. Trafik polisleri de ortaya çıktı. Gayet sakin oldukları dikkat çekiciydi. Yürüyüş koluna yol açıyor, gelen araçları yavaşlatıyor, “güvenliğimizi” sağlıyorlardı. Bir tarafımız vadi, bir tarafımız yamaç idi. Atılan sloganlar sermaye ve hükümet karşıtıydı. Elbette emperyalizm de ziyadesiyle nasibini alıyordu. Kitlenin sesini, demin de sözünü ettiğim esinti Sinanlara, Nurhaklara, belki Kızıldere’ye, Dersim’e, Vartinik’e kadar götürüyordu.
Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar
Bir kez daha düşünüyorum da emperyalizmin, Yukarı Mezopotamya’nın uzantısı olan Kürecik ile yakından ilgilenmesi doğaldır! Çünkü halen doğal ve stratejik imkanlar açısından büyük önem arz etmektedir bölge. Vaktiyle, Batıya saldırılar buradan yapılıyordu. İpek ve baharat yollarının merkezi de buraya teğet geçiyordu. Sümerlerden Perslere dek, uygar güçler batıya seferler, savaşlar düzenlemişti. Bu yüzden de Batı’nın hedefi oldu sıklıkla. Büyük İskender’den Cezar’a ve Haçlı seferlerinden Napolyon’a dek nice kral, diktatör Ortadoğu’ya seferler düzenledi. İslam fetihçileri de bunlara karşı koyarak yeni saldırı ve savaş politikaları izledi.
Dünyanın üç önemli merkezinden birisi Ortadoğu. Eskiden olduğu gibi günümüzde de dünyanın üç coğrafyası çok önemli olmuştur: Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar. Ticaret yolları, ticaret burjuvazisi için önemli olmuştur bu üç coğrafya. Diğer ikisi tarihsel süreçte geri plana düşse de Ortadoğu, ayrıcalığını hep sürdürmüştür. 20. yüzyıl başlarında, Osmanlı Rus savaşları, Başkan Harbi, Birinci emperyalist savaş sırasında, ikinci dünya savaşı yıllarında ve sonrasında önemi artarak sürmüştür. NATO’nun, 1950’de kurulması ve Türkiye’nin ona dahil edilmesi bu süreçte oldu. İncirlik hava üssünün de bu coğrafyaya yakın olması rastlantı değil.
Askeri Barikat Yıkılırken
Emperyalizmin üs alanı, demin de söylediğim gibi iki koldan askeri barikat ile kesilmişti bugün. Yürüyüş kolu, barikata bir kaç metre kalmıştı ki nefesler tutuldu. Vurup barikatı devirecek, aşacak bir güç yoktu elbette. Ama sessizce dönülecek de değildi. Öndeki bir kaç kişi gücünü, cesaretini toplayarak barikata hızlı bir vuruş yaptı. Gevşek kurulduğu belli olan askeri barikat bir tarafından yarıldı ve geriye itildi. Askerin de beklemediği bu hücum karşısında birden tüm güvenlik, gruba doğru yöneldi, kem gözler üzerimize çevrildi. Gösterici kılığına girmiş birkaç sivil polis de barikatın öte yanına geçerek kitleye karşı pozisyon aldı.
Asker, barikatta açılan gediği hızla kapattı ve nispeten esnek olan tavrını da sertleştirdi. Saflar da netleşti. Karşı taraf iyi polis ve kötü polisi oynamak üzere ikiye ayrıldı. İyisiyle kötüsüyle amaçları aynıydı: Sessiz sakin günü kurtarmak! Benim kulağıma eğilip “sızma” ve “provakasyondan” söz eden kişinin de özel devlet görevlisi olduğu bu gelişmeler sırasında açığa çıktı. Aynı sivil polisin, kitle içinde yakın mesafe fotoğraf çektiği için teşhir olduğu ve birkaç arkadaşın tavır alması üzerine kitleden uzaklaştırıldığı görüldü. Uzaklaştıranlar da tahmin edeceğiniz gibi “iyi polisler”di.
Sinan Cemgil: Yankee Go Home
Biraz önce de söylediğim gibi Kürecik deyince 68 hareketinin devrimcilerini anmadan olmaz. Çokları, Ortadoğu deyince 1968 kuşağı için de bir sayfa açmayı, haklı olarak gerekli görür. Sinan ve İbrahim ilk akla gelenlerdir. Filistin ve Kürt halkıyla birlikte emperyalizme karşı mücadelenin savunulduğu sır değil. Bu içerikte slogan ve söylemler de az değildi. Emperyalist güçler Ortadoğu’da denildi. Sinan Cemgil ODTÜ’teydi. Bir söylentiye göre İngiliz bir yönetici ona İngilizceyi ne kadar bildiğini sormuştu. Sinan da üç kelime bildiğini söyledi: Yankee go home! Ne var ki halen emperyalizm ülkemizden gitmedi. Devrimcilerin bu idealleri gerçekleşseydi bugün özgür, bağımsız bir ülkeden söz edebilirdik.
Arap Baharı, Rojava ve Kürecik
Yakından bakıldığında bölgeye ve tüm Ortadoğu’ya, görülür ki emperyalizm çağında bölge doğal imkan dışında bir de jeopolitik değer kazandı. Emperyalizmin gözde coğrafyası haline geldi. Soğuk savaş sürecinde ortaya çıkan NATO nedeniyle pilot bölge haline getirildi. Kürt hareketine karşı da önemli bir askeri mevzi olduğu anlaşılıyor. Devlet politikası ve uluslararası ilişkilere bağlı olarak askeri kuruluşlar oluştu şimdi. İncirlik bunlardan en önemlisidir elbette. Arap Baharı sürecinde ve Rojava koşullarında da Kürecik
Radar Üssü kuruldu.
Dünyanın gidişatı ve gündemi, Rojava hadisesi, Filistin meselesi, Kürt sorunu ve büyük Ortadoğu Projesi açısından yeni bir döneme evrildi. Şimdi 27 devletin savaş gemileri Doğu Akdeniz’de ve radarlarını Ortadoğu’ya çevirmiş durumdadır. Kürecik Radar Üssü de bu şartlardan bağımsız ortaya çıkmış olamaz. Öte yandan bu askeri üsler yalnızca kurum değil. İnsan, toplum ve ülke karşıtı kurumlar da değil. Bunlarla birlikte doğayı da katlediyor. Üslerin yarattığı veya yaratacağı yıkımdan, bölgenin coğrafyası da etkileniyor. Havayı, toprağı, suyu kirletiyor.
Barış ve Enternasyonalizm
Emperyalizmin ve yerel burjuva, feodal güçlerin, halkları bastırdık, devrimci odakları ve talepleri püskürtük dediği çağımızda askeri üstlere yönelik tepkiler son derece değerlidir. Siyasi pozisyonlar farklı olsa bile böylesi çabaların birlik ve dayanışma içinde, geniş kapsamlı olması gerektiği çok açık. Aksi halde enerjinin heba olma, boşa gitme ihtimali çok yüksektir. Kürecik dağlarında yapılan yürüyüş sırasında, atılan slogan ve okunan basın metninde de değinildiği gibi esas görev, mücadele ve sorumluluk emekçi sınıflara ve enternasyonal proletaryaya düşüyor.
Belirtmeye bile lüzum yok ki emekçilerin rolü önemlidir. Nihayetinde savaş, siyasetin silahlarla sürdürülmesidir (Clausewitz). Siyaset ise yoğunlaşmış sermaye demektir (Lenin). Sermaye de Marx’a göre birikmiş emektir. Yani sömürülmüş emek. Bu da çalışanlara, emekçilere aittir. Emekçiler “emeğim benimdir” bilinciyle hareket eder de hakkını alırsa savaşlar da son bulur. Başka da bir çözüm görünmüyor. Savaş bakanlıklarının büyüdüğü, savaş bütçelerinin arttığı ve bilhassa NATO’nun genişlediği günümüz koşullarında barışı ulusal ve uluslararası arası güçler değil ancak ve ancak ezilen halklar ve dünya proletaryası tesis edebilir.