Yığın dibinde uyur çocuklar
Gözlerinde kızıl gün sancısı
Siz gülün ki gülsün bu dünya
Ekim devrimli bir günün sabahı
(Cevat Bayrak: Umudun Suyu)*
Günümüzde kitap yazmak da, yazılan kitaplar için okur bulmak da zordur. Bu reel duruma rağmen çok sayıda kitap yayını ve yazar olduğunu da biliyoruz. Bu yazarlardan birisi de felsefe öğretmeni Cevat Bayrak. Felsefeye, düşünce tarihine, eğitime, tarihe, şiir ve edebiyata ilişkin yazdığı eserlerle beni de ödüllendirmiş! Bunu dört adet kitapla yapmış. Kendisine teşekkür ederim. Bayrak, şiir ve felsefe üzerine yazmakla birlikte bizatihi şiir kitapları da yazmış birisi.
Yazarın eserlerini iki kategoride değerlendirmek yanlış olmaz. İlkin felsefe, eğitim, sanat ve edebiyat üzerine yazılanları anmış olalım. Buna, kısaca felsefe ve edebiyat yazıları ile sanat ve edebiyat çalışmaları denilebilir. İkinci kategoride ise “Umudun Suyu” adlı şiir kitabı ile “Gökyüzünün Efendisi Çocuklar” adlı şiir kitabını görüyoruz. Bana göre yazar en yaratıcı yeteneğini şiirde göstermiştir diyebilirim. Bilhassa “Umudun Suyu” isimli eser, Bayrak’a eğitimci kimliğinin yanısıra bir de şair kimliğinin eklenmesini sağlıyor.
Sıklıkla günümüzden şikayetçi olup, kültürel iklimde bir kuruma olduğunu düşünsek de dünyanın sorunları arttığı sürece bu kuru iklime can katmaya gayret edenler de az olmuyor. Adını andığım eserler türünden çok sayıda eser bana da ulaştırılıyor. Bunları, zamanım oldukça analiz edip sizlerle paylaşıyorum. Halen masamda onlarca kitap bulunuyor. Bu da umut verici bir durum.
Bu niceliksel zenginliğe rağmen düşün ve yazın alanındaki ürünlerde bir nitelik yitimi de söz konusudur. Böylesi bir sorun kısmen Bayrak’ın eserlerinde de görülüyor. Geniş bir bilgi birikimi ile yazıldıkları belli olan Bayrak’ın, eserlerindeki tez ve argümanlar, sıklıkla düşünce tarihi içindeki genellemeler arasında eriyor. Bir yandan, sorunlara – haklı olarak- sınıf teorisi açısından bakılırken diğer yandan Marx ile Jaspers aynı karede görülebiliyor. Bir yandan, yine haklı olarak Paris Komünü örnek verilirken diğer yandan Köy Enstitüleri model olarak gösteriliyor. Oysa İlki sosyalizmi ve sınıfsız toplumu hedeflerken ikincisi, Türkiye’de kapitalizmin ve burjuva ilişkilerin gelişmesini hedeflemektedir.
Kuşkusuz ki hiç bir yazar gibi düşün ve sanat eserleri de dört dörtlük değildir. Bu yüzden kitaplara farklı açılardan bakmak kaçınılmaz oluyor. Buradan yöneldiğimizde Bayrak’ın, kendini okutan eserler verdiğini ileri sürebiliriz. Dili doğal mecrasında kullanması son derece önemlidir. Eğitimci kimliği ve felsefe birleştiğinde böyle yaratıcı bir sonuç ortaya çıkmış oluyor.
Cevat hoca, dili, yalın, duru ve anlaşılır tarzda kullanırken aynı zamanda dilin teorisi/ felsefesi de yapılıyor. Yerel planda Nermi Uygur ve evrensel alanda Wittgenstein gibi filozoflarla birlikte dil analizleri söz konusu edilmektedir. Bayrak, bu noktada da “düşüncenin sınırlarını, dilin sınırlarına indiriyor” ki, ben bu kanaatte değilim. Zira dünya, dili de düşünceyi de aşan bir yerde duruyor.
Bayrak, felsefenin optiğinden bakınca önünde uzun bir yol görüyor ve okuru da uzun bir yolculuğa çıkarıyor. Bu yol, yalnızca şiir veya felsefe yolculuğu da değil. Kapsamlı bir yolculuk olduğu için “düşünce yolculuğu” ifadesi onu iyi açıklayan bir deyim olabilir. Burada felsefe, bilim ve sanat tarihinden tanıdığımız nice şahsiyetle buluşma imkanı yakalarsınız. Dolayısıyla kitabının adını “Birlikte Yola Çıkmak”, biçiminde düşünmüş olması manidardır.
Değişik bir içerik yüklenmiş olan eserin, yazım tekniği bakımından da özgün olduğunu söyleyebiliriz. Yüzlerce yerli ve yabancı düşünürün, sanat adamının fikirlerinden fragmanlar yer alıyor. Böyle olunca eser, kolay bir kitapmış gibi bir izlenim de bırakıyor. Oysa düşüncenin diyalektik bir bütün olduğunu ve yüzlerce fragmanı belirli bir mantık çerçevesinde bir araya getirmenin özgürlük yarattığını dikkate almak gerekiyor.
Bununla birlikte eserin, zayıf noktası da burada beliriyor. Bütün düşün ve sanat insanlarını aynı kefeye koymak gibi toptancı bir bakış söz konusu oluyor. Bu nedenle sormak gerekir ki Engels ile Nietzsche’nin birlikte yola çıkması, aynı yolda yürümesi mümkün mü? Kanaatimce mümkün değil. Çünkü düşünce insanları, dil, kavram, yöntem ve mantık açısından ortak paydada birleşseler bile sınıfsal olarak ve ideolojik açıdan farklı yerde bulunmaktadır.
Cevat hocam, “Birlikte Yola Çıkmak”ta, bizi düşünce tarihinde bir yolculuğa çıkarırken okuru, gökyüzünün efendisi olarak gördüğü çocuklarla da buluşturmayı ihmal etmiyor. Sözünü ettiğim şiir kitabında da “kolay şiir” duygusu uyandıran bir yol izlenmiş. Buradaki şiir yolculuğuna çocuklarla birlikte şiir dünyasının birçok siması da eşlik ediyor. Cahit Sıktı’dan Gülten Akın’a; Melih Cevdet’ten Nazım Hikmet’e dek onlarca şairin aynı zamanda “şiir olduğu” görülüyor. Şiirin, masalsı, destansı özelliklerle birlikte var olduğunu belirtmek isterim. Keza şiir dizesi ve imgeleri kurulurken bizim halk geleneklerinden esinlenildiğini de tespit etmek zor olmuyor.
Yazarımızın eserlerinden birisi de yukarıda da değinildiği gibi “Umudun Suyu” adını taşıyor. Kısaca değinerek bitirmek istiyorum. Toplumcu – gerçekçi tarzda yazılmış şiirlerden oluşuyor kitap. Doğal olarak işçi, emekçi sorunları, kadın hakları, çocuk işçi sömürüsü gibi temalar üzerinden yazılmış. İmgelerin büyük oranda “yalın” tarzda, bize yakın ve dokunan biçimde kurulduğu anlaşılıyor.
Bayrak’ın şiirlerinde yerel ve evrensel değerler birlikte görülse de yerel değerler baskın haldedir. Diğer çalışmalarında olduğu gibi “Umudun Suyu” adlı şiir kitabında da politik söylem yüksektir. Dolayısıyla politik söylem bazen estetik söylemi bastırabiliyor. Her iki söylemin etik söylemle sentezlendiği de oluyor. Bu sentezi ve diyalektiği onun genel dünya görüşünde aramak gerekir. Kuşkusuz ki şiirlerde zengin ve canlı bir içerik var. Enver Gökçe’ye ithaf edilmiş şiirde, çocukların oynadığı vişne bahçelerini okuduktan sonra şu dizeleri görüyoruz:
Orta bahçenin etrafı
Dört yandan duvardı
Orta bahçenin ortasında
Newroz ateşleri yanardı.
*Cevat Bayrak’ın, incelemeye konu olan kitapları, Klaros, Dorlion ve Sykitap yayınları tarafından basılmıştır.