Natürel olduğu düşünülen yiyecek içecek stantları arasındaydık. Orman içine kurulan masalara yönelen kitle kahvaltı hazırlığını bitirmişti. Çaylar kahveler yudumlandı. Öyleden sonra pilav kuyruğundaki yoğunluk ve ormana yayılan duman ve alkol kokusu civarı sardı. Şarkılı türküler, oyunlu halaylı devam eden şenlik hızlı bir şimşek çakması ve gök gürültüsü ile birlikte son buldu. Kitle hazırlıksız bir sağanak yağmura yakalandı ki sanat, bilim ve filozof için büyük bir fırsat idi. 10 dakika süren yağmur, doğanın insana ve topluma galip geldiğini bir kez daha kanıtlar gibiydi. Akıl ve mantık dedikleri yetenek, yerini büyük oranda rastlantı ve çaresizliğe bıraktığı bir andı. Bence olup biten, zihni, yaşamı, pikniği zenginleştiren güzel bir andı.
Sözü hafta sonu katıldığımız, Divriği Kültür Derneği’nin düzenlediği 37. Pilav ve Kültür Şenliği’ne getirmek istiyorum. Divriği Kültür Derneği’nin pikniği Belgrad ormanlarında gerçekleşti (6. 10. 2024). Binlerce insan bir araya geldi. Güncellik bakımından son derece önemliydi piknik. Savaş ve düşmanlığın çevremizde cirit attığı koşullarda kitlelerin birlik ve dayanışma ruhuyla buluşması, emekçiler ve ezilenler için kuşkusuz ki çok değerlidir. Şair Mustafa Turan, eğitimci, yazar arkadaşım Erol Ercan ve sevgili Emre ile birlikte katıldık şenliğe. Kadın sayısı ve kadın dayanışması dikkat çekiciydi. Orman pankart ve sloganlarla kuşatılmış gibiydi. Aklımda kalan birkaç sözü anmak isterim: Gezi şehitleri ölümsüzdür! Gençlik geleceğe sahip çıkacak! Kadın şiddetine son verilsin! Sivas’ın ışığı sönmeyecek! Maraş, Çorum ve Gazi’nin hesabı sorulacak! Doğamıza sahip çıkıyoruz!
Şenlik, Nesin vakfı ile birlikte organize edilmiş. Daha doğrusu geniş bir kesim ile dayanışma içinde planlanmış. Muhalif gazete ve medya da dâhil edilmiş programa. Nesin vakfı, çocuklarla birlikte güzel ve anlamlı bir içerek ve renk katmış oldu. Belki de en mutlu kesim çocuklar oldu diyebiliriz. Bugünkü koşullarda, Pilav ve Kültür Şenliği’ne büyük bir katılım oldu denilebilir ki bence iki binin üzerinde insan toplanmıştı. Kültür şenliği denilmesi rastlantı değil. Alanın bir kesitine “kültür sokağı” adı verilmiş. Burada kitap, yayın ve basın bölümü yer almıştı. Birgün, Evrensel, Atılım stantları arasında bize de yer ayrılmıştı anlaşılan. Emre bizim kitapları da sergiledi ama standa beklenen ilginin olmadığını da bizimle sonradan paylaştı. Toplumun kitaplara olan ilgisinin kültürel, demokratik ve politik etkinliklerin niteliği için önemli bir gösterge olduğunu düşünürüm.
Kitap meselesi bir yana gün boyu güzel gözlemler ve tecrübeler yaşadık. Stand çevresinde yapılan tartışma ve söyleşiler anılmaya değerdi. Şenay, Canan, Yüksel, dernek yönetiminden Mesut arkadaşlarla buluştuk. Faik Bulut ile bir araya geldik. Uzaktan gördüğüm kadarıyla Celal Fırat ve Levent Tüzel de oradaydı. Bu kesim dışında devlet ve resmi ideoloji de oradaydı. Ortam “demokratik” olunca katılım ve konuşma içerikleri de “demokratik” bir havada geçti denilebilir. Deniz Gezmiş’i, Mahir Çayan’ı ananlarla Mustafa Kemal’i ananlar aynı kürsüde konuşma olanağı buldular!
Ben kendi aramızdaki konuşmalardan fırsat buldukça demokratik kitle örgütleri, politik faaliyetler ve bunların filozofça ele alınma tarzları üzerinde de düşündüm ve notlar aldım. Biraz onları paylaşarak devam edeyim. Divriği Kültür Derneği’nin demokratik kitle örgütleri içinde önemli bir yeri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Tarihsel geçmişi, devrimci tecrübesi açısından yeni kuşaklara rol-model olmuştur. Dersim Dernekleri, Tutuklu Aileleri Derneği, İnsan Hakları Derneği gibi sayılı bir kaç dernek içinde mutlaka onun da adı vardır. Şenliği izlerken aklıma geldi: 1990’lı yıllarda içinde olduğum bir arkadaş grubu bir dernek kurma çalışması içine girdiğinde, tecrübesinden yararlanmak üzere Divriği Kültür Derneği ile diyalog kurup bilgi almıştık.
Pilav gününe “kültür şenliği” denilmesi de düşündürücü geldi bana. Derneğin, kendisini kültür kurumu olarak adlandırması dikkate değerdir. Kurumu, spor etkinliklerinde, eğitim faaliyetlerinde görmek mümkün olduğu gibi dergi ve gazete yayınları yaparken görmek de mümkün oluyor. Kültürü, eğer bilim, politika, felsefe, sanat biçiminde düşünürsek kurumun bu alanlarda aktivite gösterdiğini tespit etmek zor olmaz. Kültürel aktiviteye pilav gününde de tanıklık edildi. Kürtçe, Türkçe şarkılar türküler söylendi. Hatta bir ara kısa da olsa kulaklara Rumca bir eser de değdi. Tulumun sesi sıklıkla duyuldu. Karadeniz türküleri ve oyunları eksik olmadı.
Vedat Sekman, Fuat Şeşen gibi müzisyenler, bilhassa genç kadın arkadaşlardan çok ilgi gördü. “Bana sevmeyi anlat”, kadınların şarkısıydı sanki. Kürsüyü kısmen izleyebildiğim için sahne alan müzisyen ve konuşmacılar için özet bile veremediğimi biliyorum. Yine de Tuncay Balcı ve Bedriye Alkan’ın adını anmak isterim. Dernek başkanı değerli arkadaşım Orhan Akkaya’nın konuşması da anılmaya değerdi. Kültürün değişik içeriklerini aynı konuşmada birleştirdiği görüldü. Konuşmasında sosyal ve politik bakımdan da emekçiler ve ezilenleri ittifak etmeye çağıran bir yönelim vardı.
Piknik alanındaki pankartların içeriği de derneğin genel duruşuyla tamamen bağlantılıydı. Zira Divriği Kültür Derneği’ni yakından izleyenlerin gördüğü ve göreceği gibi kurum, bir tabela örgütünden ve yalnızca salon etkinlikleri yapmakla yetinen bir dernek değil. Toplumsal duyarlılığı gelişkin olan, sorumluluk bilinci yüksek olan bir dernektir. Kitlesel gösterilerde, 1 Mayıslarda, 8 Martlarda, Newrozlarda Divriği kültür Derneği de üye, yönetici ve dostlarıyla alanda yerlerini alır. Bu gerçeklik, kendisini 37. Pilav ve Kültür Şenliği’nde de göstermiştir.
Şenliği izlerken Divriği Kültür Derneği’nin özgünlüğüne temel teşkil eden faktörler üzerine de düşünmeden edemedim. Yöresel, coğrafi, tarihsel ve iktisadi kaynaklar aklıma geldi. Anlamak zor değil ki Divriği, direnişler yurdudur. Divriği Kültür Derneği deyince akıllara öncelikle bir ilçe adı gelse de, dernek bütün bir Sivas demektir. Kültürün, direnişlerin, ozanların kentidir. Tarihinin Hititlere kadar uzandığı biliniyor. Çeşitli inanç ve etnisitelere yurt olmuştur. Kızılbaş, Hıristiyan, Kürt, Rum, Türk vs. Savaşlar görmüş bir coğrafyadır. Pir Sultanların yurdu, Alişanların, Alişerlerin, Zarifelerin yurdudur. 1970’li, 1980’li yılların mücadeleci coğrafyası, maden mücadelesinin mekanı, devrimcilerin yurdu olmuştur Divriği. Maden ve maden direnişleri, Hasan Hüseyin gibi şairlerin şiirlerinde yankılanmıştır: “Bu kömür Divriği dağlarından / Ben Söktüm ulan ben Söktüm / Bu namlu Divriği demirinden / Ben döktüm ulan ben döktüm”. Piknikteki birçok düşün ve sanat insanının, geçmiş ve şimdiki etkinlikler arasında benzer bağlantılar kurmuş olduğunu düşünüyorum.
Yağmur öncesi aldığım bir iki notu da konu ederek bitireyim mevzuyu. Divriği Kültür Derneği, topluma ve dünyaya Divriği’nin penceresinden baksa da en geniş toplumsal kesimleri ve sosyal meseleleri gören bir yerde konumlanıyor. Yalnızca bir yörenin gözü olmuyor yani. Dernek aynı zamanda emekçilerin, ezilen inançların (Kızılbaş), ezilen ulusların (Kürtler), ezilen cinslerin de (kadınlar) gözü oluyor. Son yıllarda gerek Divriği ve Sivas olmak üzere gerekse de tüm ülkemizde görülen çevre kirliliğine ve doğanın talanına karşı da ekolojist bir duyarlılık göstermektedir. Piknik alanındaki “doğa” temalı pankartlar da bunu doğruluyor. Buradan bakınca kurumun demokratik mücadeleyi politik ve ekolojist mücadele ile birleştirdiği ileri sürülebilir. Sonuç itibariyle bu şenliğin birliğe, dayanışmaya vurgu yapması, çevremizdeki savaşlara ve savaş söylemlerine karşı barışa odaklanması, son derece değerli olmuştur. Emeği geçenleri, katkı sunanları özgürlük ve mücadele duygularıyla selamlıyorum.