Bu hafta Alevi Platformu’nda eşitlikçi kültürleri, demokrasi ve seçimleri konuştuk. Alevilerin klan ve kandaş toplumlardan miras kalan bir topluluk olduğunu düşünmek mümkündür. Eşitlikçi, ilkel komünal toplumdan uygar toplumlara geçildiğinde dünyanın birçok bölgesinde bu geçişe direnç gösteren kesimlerin olduğu da bir realite. Eski toplumların eşitlikçi olduğunu gösteren pekçok antropolojik kaynak vardır. Avcılık ve göçebe yaşam tarzının eşitlikçi yapısı ile Alevi topluluklar arasında bağ kurmak zor değildir. Üstelik bu toplumlar yalnız Anadolu ve Mezopotamya’da da değil dünyanın her yerinde vardır.
Alevilerin ataları olarak düşündüğümüz bu eşitlikçi klan, kandaş, kabile toplumlarında doğrudan seçim, “yönetim olmayan yönetim” söz konusudur. Alevilerde toplumsal yaşam mekanları ve yönetim denildiğinde Rıza Şehri ve demokrasi akla gelir. Uygar dönemde bunun örnekleri Şeyh Bedreddin Devrimi ile demokratik özerk yönetimler olarak modeller ortaya çıkarmıştır. Şimdilerde Kürt hareketi de benzer bir söyleme sahiptir. Kaynak, klan topluluklarıdır.
Komünal toplumdaki eşitlikçi uygulamaların modern toplumlara sızdığını söylüyoruz. Eşitlikçilik ilkesinin yerel değil evrensel olduğu anlaşılıyor. Zira antropolojik çalışmalar Asya, Avrupa, Afrika ve Amerika’da tespit edilmiştir. Henry Morgan’ın Eski Toplum adlı eserini anmakla yetiniyorum. Dolayısıyla Anadolu ve Mezopotamya’daki eşitlikçi topluluklarla Çin, Hindistan, Almanya, Aztek, İnka, Maya toplulukların bağlantısını kurmak zor değil. Kızılbaşların, Kızılderililer ile akraba olduğunu iddia edebiliriz. Benzerlik renkten ibaret olmasa gerek!
Eski, eşitlikçi toplumlar ve Kızılbaşların aldığı miras, çeşitli formlara bürünerek, sosyal koşullara bağlı değişiklikler göstererek sürmüştür. Batı, Grek ve Doğu felsefelerinde Doğa anlayışı, insan anlayışı, kuşkuculuk, dinsellik, maddecilik, demokrasicilik eski toplumlardan mirastır.
Thales’in doğa ve evren anlayışı, Protagoras’ın insancılığı, Atina demokrasisi, Demokritos’un maddeciliği, Platon’daki eşitlikçi görüşler de klan ve kandaş toplumlardan yadigardır. Dolayısıyla modern görüşlerin, liberal burjuva düşüncesinin eskiyi hakir görmesi, kabul edilemez.
Yerellik özele, merkezilik ise genele yöneliktir. Yönetme ve yönetilme olayı, İlkel toplumların karmaşık hale gelmesi ve üretim ilişkilerinin gelişmesi ve iş bölümünün ortaya çıkmasıyla insan dünyasına girmiştir. İlkel toplumlar “doğrudan demokrasi”ye uygun şekilde “klan demokrasileri”ne karşılık geliyor.
Gemeinschaft’tan Gesellschaft’a geçiş oluyor. İlkelden mükemmele geçiş gerçekleşiyor yani. Uygarlığa geçenler yeni bir dünyaya giriyor: Mülk dünyası. Yani topluluk yerine toplum oluyor. İlkel topluluklarda klan demokrasisi sürüyor. Bu, liyakata dayalı bir demokrasi anlayışıdır.
Uygarlığa geçerek toplum halini alan geniş kesimler ise mülkiyetin belirlediği seçimlerle idare ediliyor. Atina öncesi aristokratik demokrasiler buna örnektir. Aleviler ise uygar topluma geçmeyip topluluk düzeyinde kalan Gemeinschaft gruplarıdır. Bunlardaki eşitlikçi, demokratik içerikler mülkiyetçi demokrasilerin içine de sızmış oluyor. Ve günümüze dek sürmüştür ve halen de sürmektedir.
Atina demokrasisi olsun Pers demokrasisi olsun izonomi olsun, tüm bunlardaki eşitlikçi içerik komünal toplumdan mirastır. Bunların gerilediği durumlarda emekçi sınıflar (günümüzde proletarya) ve ezilenler (ülkemizde Kürt, Kızılbaş, kadın) bunları mücadele yoluyla sürdürmektedir. Eşitlikçi toplumların, günümüzde Kızılbaş toplumları ile sürdüğünü, bunun evrensel planda varlığını sürdürdüğü biliniyor.
Kızılbaşlar, tarihlerinde üç yol izleyerek eşitlikçiliğe karşı var oldular. Birisi eski geleneği koruyarak, ikincisi kaybettikleri eşitlikçi sistemi yeniden inşa etmek için savaşarak. Üçüncüsü de sınıf mücadelesinde emekçilerin ve ezilenlerin safında yer alarak.
Birinciye örnek olarak yaşayan eşitlikçi kültürü, görgü cemlerini, destek ve dayanışma kültürünü söyleyebiliriz. İkincisi Mazdek ayaklanması, Babek ve Hasan Sabbah’ın kurduğu eşitlikçi komünler örnek gösterilebilir. Babailerin kurdukları yerel yönetimler, Bedreddin Devrimi ile kurulan demokratik yönetimler. Üçüncüye örnek ise Spartaküs, Thomas Münzer, Pukaçev, Wat Tyler’e yapılan destekler. 1970’lerden itibaren komünistlerle ve Kürt mücadelesiyle kurulan dayanışma ilişkilerini anmak gerekiyor. Kaldık ki birçok alandaki demokratik, eşitlikçi kalkışmalarda Kızılbaş kültürünün katkısı vardır. Tecrübe ile görülüyor ki, Kürtler gibi Kızılbaşlar da demokrasiyi ve eşitliği seçimlere değil mücadeleye başlamışlardır!
Demokrasi ve meclis uygulaması, klan toplumlarından gelir. Cem, cami, ekleksiya gibi kurumlar, meclis ve parlamentonun ön tarihlidir. Bunlar gerçek anlamda demokratik muhteva içerir. Kızılbaşlarda görgü cemleri, musahiplik, yol kardeşliği, dayanışma vardır. Göçebe toplumlarında mülkiyet olmadığı için yönetici seçmek ve geri çağırmak kolaydır. Parlamento konuşma kökünden gelir. Cemevleri de benzer bir anlam taşır ve gerçek anlamda demokratiktir. Bugün için bozulmuş, öze yabancılaşmış olmasının nedenini mülk dünyasında aramak gerekiyor.
Eşitlikçi toplumlardaki uygulamalar, bozularak uygar toplumlarda da sürmektedir. Musahiplik kurumu gibi pratikler, siyasal partiler ve yoldaşlık gibi kurumlar olarak karşımıza çıkıyor. Uygarlığının ve kentleşmenin gelişmesi, Alevi kültürünün erozyona uğramasına neden oluyor. Pirlerin, dedelerin, ocakların, ozanların, dergahların, cemevlerinin yerini modern kurumlar, bürokrasi, başbakan, parlamento, belediye vs alıyor. Buna karşı örgütlü tavırlar da geliştiren kızılbaşlar, örgüt ve parti davetlerine de pozitif yanıt veriyor.
Bozoklu Şeyh Celal, Şahkulu, Kalendiri örnekleri var. Yakın tarihimizde, düzen içi olsa bile Birlik Partisi ve Barış Partisi örnekleri var. Kızılbaşlar şimdilerde ise komünizm düşüncesine, proleter hareketlere ve ezilenler durumundaki Kürt hareketine, Kürt partilerine sempati duyuyor.