TÜYAP tarafından her yıl İstanbul’da açılan kitap fuarı, bu sene 40. defa okurlara merhaba diyor. Yine Beylikdüzü/Büyükçekmece’de açılışı yapılan fuar, 28 Ekim – 5 Kasım (2023) arası ziyaret edilebilecek. Binlerce yayınevi, İstanbullular ve çevreden gelen kitap okur ve severleriyle buluşmuş olacak. Önceki gün ben de fuardaydım, dolayısıyla bu yazıda bir günlük gözleminden hareketle kitap, fuar, ortam ve çağrıştırdıkları hakkında bir haber-yorum-analiz yazısı yazmak istiyorum.
Kitap En Güçlü Kültürdür
Fuar gözlemlerimden hareketle ekonomik olgulardan, okurlardan, yayınevlerinden, kitap alışkanlıklarından ve pahalılığın kitaba etkisinden kısaca da olsa söz etmem sanırım yararlı olur. Öncelikle belirtmek isterim ki kimilerinin zannettiği gibi kitabı önemseyen ve yücelten birisi değilim. Kitap fuarlarından kitap satın almaya gelince de, söyleyeyim, pek nadir kitap alırım. Bu nedenle kitap almak/edinmek için fuarı bekleyen biri de değilim. Kitapların fuarlarda indirimli satıldığı görüşü de nadiren doğrudur. İndirimler daha çok fuarın son bir iki gününde söz konusu olabiliyor.
Kitap, insanlığın en köklü ve en güçlü kültürü olarak hep ilgimizi çeker. Kutsal sayılması, önceleri dinsel metinler, sonraları milli eserler olarak görülmesi, günümüzde bunlarla beraber çağdaş ideolojilerin taşıyıcısı olarak görülmesi ona ilgiyi hep aktüel tutmuştur. Kutsallıktan olsa gerek bu sene tema Yaşasın Cumhuriyet olarak belirlenmiş!
Ne son yılların postmodern tavrı, ne çağın pesimist gidişatı ne de dijital teknoloji, kitaba olan ilgiyi düşürebilmiştir. Dergi ve özellikle gazete alışkanlığı iyiden iyiye dibe vurmuş olsa da kitap, henüz çekim merkezi olmayı sürdürüyor. Birçok gösterge yanında 40. Kitap fuarına olan bu seferki ilgiden de bu durum anlaşılmaktadır.
Kitapla Dünya Değişmez!
Kitapları yüceltmenin yanlış olduğunu düşündüğüm gibi kitap okumayla da insanların, ilişkilerin ve dünyanın değişeceğine, değiştiğine inanmanın da yanlış olduğunu düşünürüm hep. Çünkü eskiden olduğu gibi günümüzde de yayımlanan kitapların ezici çoğunluğu zaten sistemleri ayakta tutan, muhafaza eden, çağı meşrulaştırmak için yazılmış, üretilmiş eserlerden oluşmaktadır.
Marx’ın bir sözünü değiştirerek şöyle diyebiliriz: Egemen kitaplar her çağda egemen sınıfların kitaplarıdır. Dolayısıyla kitap, kitap okuma, kitap fuarı denildiğinde kitabı öven düşünceler değil, benim aklıma hep bu türden kitabı sorgulayan, ondan kuşkulanan düşünceler gelir. Bu yüzden de fuarda gözüm hep devrimci, sol ve sosyalist yayınları, Kürt yayınevlerini, stantları ve yazarları arar.
Devrimci, Sol ve Sosyalist Yayınlar
Fuarlar, böylesi buluşmalar için dost ve arkadaş karşılaşmaları açısından da öğretici tecrübelerle doludur. Bu yüzden bir araya geldiğimiz muhtelif kişiler fuar gezisine renk katmıştır: Rıza Yıldırım, Mehmet Ali, Erdal, İsmail Beşikçi, Sinan, Mersin’den Celal Temel, Canip Doğutürk, Sancı’dan Özer, Nisan Yayımcılık’tan arkadaşlar…
İstanbul Kitap Fuarı’nın kent dışında yapılıyor oluşu, eskiden beri eleştiri konusudur. Stantların pahalı oluşu da yayınevlerini olumsuz yönde etkiliyor anlaşılan. Son on yıllardır komünist fikirler yayan, taşıyan kitaplara olan ilginin azlığı biliniyor. Az da olsa etkili olan muhalif yayınevlerinin birçoğu stant açamamış.
Yine de muhalif okura moral veren ve bizi kitaba biraz daha yaklaştıran kurumları görmek de moral verici oluyor. İletişim, Yordam, Kor, Sel, Belge, Dönüşüm gibi yayınevlerinin stantları bunlardandır. Nisan Yayımcılık ve Sancı, Babek stantları da ziyaret ettiğim yerler oldu. İHD, Beşikçi Vakfı, Bilim ve Gelecek Dergisi, Eğitim Sen stantlarını da hatırlıyorum. Doğu-Batı ve Notos Yayınları gibi felsefe kitabı basan yayınevleri ilgimi çeken stantlardı.
Çerçevesini çizmeye çalıştığım koşullarda organize edilmiş bu fuarda, eserlerin çok büyük çoğunluğu düzen içi yayınlarlardan oluşuyor. Biraz da provoke edici bir dille söylersek egemen kitap yayıncılığı, feodalizmi, kapitalizmi ve emperyalizmin taşıyıcılığını yapan eserlerden müteşekkil. Bu yüzden de “kitap oku da ne olursa olsun oku” türünden bir yaklaşımın tutucu nesiller yetiştirmekten başka bir işlev görmeyeceğine inanırım.
Pahalılık, Yoksulluk ve Kitap
Sadete gelelim. Her şey gibi kitaplar da çok pahalı. Pahalı derken, emekçi sınıflar için her şey zaten çok pahalı demek lazım. Anadolu yakasından Kitap Fuarı’na bir seferlik geliş gidiş, bir bardak çay ve bir simit yendiğini varsayarsak abartmasız 200 TL tutuyor. Ayrıca kitapların fiyat ortalamasını ise sayfa başı 1 TL gibi düşünebilirsiniz. Yine incelemiş biri olarak söylüyorum ki, 300 sayfalık bir kitap ortalama 300 TL fiyatla satılıyor. Bu durumun, satışları düşürmek için rol oynadığı kesindir.
Fuarın uzakta, kent dışında olması, stant kiralarının yüksekliğini de büyük bir problem olarak tespit etmek hiç de zor değildir. Pek çok yayınevi stant kiralarını çıkaramayacakları için fuara gelmemiş. Bunların bazıları, bildiğiniz gibi durumu basın açıklaması ile okurlarına ve kamuoyuna duyurdu. Basın derken, fuarın basın odasında her yıl uygulanan çay kahve servisi de iptal edilmiş. Cansıkıcı bir değişiklik de sanat bölümünün açılmamış olmasıydı. Sol yayınlarını göremedim, galiba o da katılmamış. Geçen yıldan da hatırlayamadım. Çocuklar ve bazı yayınevleri, cumhuriyet kutlamasını fuara taşımış gibiydi. Amaç nedir, bilmesem de ben de çocukların arasına katıldım, 5-10 dakikalığına.
Fuarda çay kahve de, önceki yıllara oranla pahalı geldi. Arkadaşım çay içmiş, “30 TL” dedi. Bu pahalılığa rağmen insanlarda kitap alma/edinme alışkanlığının devam ediyor olması güzeldi. Bunu özellikle fark ettim. Günün sevinçli tarafı da bu oldu. Bazı yakın arkadaşlarımda da kitap satın alma isteği vardı. Sonra insanların aldıkları bu kitapları okuyup okumadıklarını düşündüm ve test etmek amacıyla sorular da sordum. Hem kendi kendime sordum hem de insanlara.
Okumayacağın Kitabı Eve Götürme!
Satın alma alışkanlığı, okuma alışkanlığının çok önüne geçmiş bence. Normalde 2 kitap okuyacak kişinin 4 kitap satın alıyor oluşu, izaha muhtaç bir durum. Bir çok kişiyle şu görüşümü paylaştım: Yakın zamanda okumayacağın kitabı satın alma ve eve götürüp kitap rafına dizme! Fuarı gözlemlerken çok sayıda okurun evde kitap biriktirdiğini saptamam zor olmadı. Halbuki evde kitap biriktirme okuma motivasyonunu artırmaz, tam tersine düşürür. Tercihler çoğalınca, onlar içinden birine yoğunlaşma zorlaşır.
Kitap ve Buridan’ın Eşeği Olmak
Ortaçağ’dan kalma bir deyim vardır. İktisat filozofu J. Buridan’ın adından gelir: Buridan’ın eşeği. Günlerce aç kalan eşeğe su ve yonca bir arada verilir. Hangisini öncelikle yiyip içeyim ikilemde kalan zavallı eşek, bir türlü karar veremez ve açlıktan ölür. Çok kitap toplamak biraz bunu anımsatıyor. Okuma alanında bir de profesyonel değilseniz biriken kitapları okuyamadığınız için aşağılık kompleksine yol açar ve okuma isteği daha da azalır. Oysa günümüzde kitaplara, pahalı olsa bile, ulaşmak kolaydır. İhtiyaç duyuldukça kitap satın almak ve alınan kitabı da okuyup bitirmek en geçerli yol gibi görünüyor.
Kitap ve Yöntemli Okumak
Kitap fuarlarında piyasa koşullarına uygun olarak genellikle popüler kitaplar ön plandadır. Bunlar da milliyetçi, dinsel, kişisel gelişim veya çocuk kitaplarından vs oluşuyor. Bu noktada marifetin, kitap okumak değil “doğru kitap” okumak ve “seçerek” okumak olduğu anlaşılıyor. Yöntem filozofu Descartes’a referansla yöntemi okumaya da vurgu yapmak isterim. Detaya girmeden söylüyorum. Kendi ilgi alanınıza göre kitap almak en iyisi.
Öneri üzerine veya özenti olsun diye edindiğin kitap değil, kendi kişisel ve entelektüel kapasitenize göre alınan her kitap isabetli olabilir. Elbette popüler kitapları ve alışıldık, düşük kaliteli kitap okuma alışkanlıklarını aşma mücadelesi de verilmelidir. Farklı kitap türlerine, örneğin nitelikli felsefe, bilim, politika ve sanat kitaplarını da, denemek için de olsa, edinmekte fayda var.
Özgürlük ve Yasaklı Kitaplar
Her halükarda on binlerce yüzbinlerce kitabın serbestçe bir arada sergilenmesi olumludur, umut ve moral verir insana. Yine de böylesi ortamlara bakarak burjuvazinin özgürlükler getirdiğini, düşünceyi ifade etme özgürlüğünü savunduğunu sanmak yanlış olur.
Halen yasaklı kitapların, kapatılan İnternet sitelerinin, buralarda yazıp çizdiği için hapse atılan, sürgün edilen çok sayıda sanatçı, yazar, aydın, milletvekili olduğunu biliyoruz. Bu açıdan bakıldığında burjuva-liberal, faşist sistemlerin fuar benzeri etkinlikleri, uyguladıkları faşist yönetimleri gizlemek için de kullandıkları bir realite olarak karşımızda duruyor.
Tüm bu gerçeklerin açığa çıkartılmasına hizmet edecek kitapların yazıldığı, basıldığı, fuarlarda sergilendiği günlerin özlemiyle diyelim…