Felsefi Dostluk Nedir?
Diyalektiğin bize gösterdiği bir gerçek var ki, sömürü ve zulüm arttıkça, bu durum kendi zıttını da üretiyor ve dostluk, dayanışma kültürü, yaşamı daha çok kuşatıyor. Buna paralel olarak kardeş ve yoldaşlık ilişkilerine olan ihtiyaç da artıyor. Emekçi sınıfların ve ezilenlerin birlikte olma ve dostluk ilişkilerini geliştirme noktasında çaba gösterdiklerini fark etmek zor olmuyor. Bu çabalardan birini de önceki gün Ankara’da yaşadık.
Kendilerini Ortakça Yaşam Platformu olarak adlandıran dostların davetlileri arasındaydım. Yüzlerce insan yemekli, sazlı-sözlü bir ortamda bir araya geldik. Birkaçını şahsen de tanıdığım insanları, moralli bir psikoloji içinde görmek öncelikle dikkat çekici oldu. İkinci olarak bu çabanın, sınıfsal ilişkiler ve politik bakımdan ne anlam ifade edeceğini düşünmek oldu. Üçüncü olarak topluluğun tavrından ve ruh dünyasından hareketle nasıl bir dostluk ve dayanışma felsefesinin çıkartılabileceğini düşündüm.
Felsefi dostluk, felsefi yoldaşlık, devrimci tavır, filozofça yaşam ve ortakça tutum gibi kavramlar da aklımdan geçen ifadeler oldu. Dolayısıyla felsefi dostluk ya da dostluk/yoldaşlık düşüncesinden hareketle, benim için de değişiklik ve canlı bir moral yaratan Ankara buluşmasına ilişkin bir kaç noktayı, felsefe tarihini de gözeterek nesneleştirmek istiyorum. Buluşmadan anlıyorum ki, felsefi dostluğa ihtiyaç var, bu yüzden de ileriki günlerde felsefi dostluk üzerine biraz daha yoğunlaşmam gerekecek. Şimdilik (bu yazıda) özet ve ilkece konuya değinmekle yetineceğim.
Felsefe, philos ve sophia kelimelerinin birleşmesi ile oluşan bir terim. İlki sevmek ve dost olmak, ikincisi bilgelik anlamına geliyor. Dost, sevmek ile anlamdaş gibi. İnsan, ancak dostunu sever. Aristoteles’e göre dost insanın ikizidir. Dost, yalnızca kişi/insan olmak zorunda değildir. Doğa da, ay da, güneş de, hayvan da, köpek de dost olabilir. Veysel örneğinde olduğu gibi toprak da sadık bir dost olabilir.
Ankara buluşmasında konuşmalara dostluk teması hakimdi. Nihayetinde programa dostluk ve dayanışma yemeği adı verilmişti. Konuşmalarda dostluğa ve dostluk ilişkilerine dikkat çekilmesinin, sınıf dinamiğiyle, tarihsel bilinçle ve bilinçaltıyla ilgisinin olduğu açıktır. Bu düşüncenin kaynakları kadim toplumlara kadar gerilere gidiyor. Dostluk ve dayanışma düşüncesinin kaynağının eski Yunan ve Mezopotamya kaynaklarına kadar geri gittiğini biliyoruz. Homeros’un eserleri, Aristoteles’ten farklı olarak her canlı ve cansız varlığı dostluk içine almaktadır. Gılgamış Destanı’ında da benzer temalara rastlanır.
Savaş ve Sömürüye Karşı Dostluk, Dayanışma ve Mücadele
Yaşam, ne kadar dostunuz olduğuna ve kurduğunuz dostlukların gücüne bağlıdır da denilebilir. Bu noktada Platform sözcüsü Metin Uzunöz’ün açılışta söylediklerinden kısa bir kesiti sizlerle paylaşmak isterim:
“Türkiye, sınıfsal çelişkiler, işsizlik, hayat pahalılığı, ekoloji, kadınlar, gençler, Alevi, Kürt ve LGBT+ kimliği vb. açısından sorunların daha da arttığı derin bir krizle iç içedir. Egemenler arasında çelişkiler var olsa da ezilenler karşısında çözümsüzlükten yana birliktedirler. Dolayısıyla devrimci-demokrat güçlerin birliği her zamankinden daha elzemdir. Uluslararası arenada savaş kışkırtıcılığı ve emperyalistlerin bilek güreşi devam ediyor. Bölgesel savaşlar devam ederken, onların çıkarlarını daha da üstlere taşımasının doğal sonucunu yaşamaktayız. Savaşta kazanan çok uluslu şirketler, silah tüccarları olurken; mazlum halklar kaybetmektedir. Bizim Türkiye halkları sınıf mücadelesinde, Kürt özgürlük hareketinde ve ezilenler mücadelesinde safımız, ezilenler ve sömürülenlerin yanıdır”.
Dostluk, Yeniyi ve Özgürlüğü Gerektirir
Dostluk, dayanışmayı ve paylaşmayı gerektirdiği gibi eşitlik ve özgürlüğü de gerektirir. İlişkiler eşit ve özgür değilse orada dostluk söz konusu olmaz. Özgürlüğün ve dostluğun olmadığı yerde söz/sohbet ve felsefe de olmaz. Haddizatında felsefe dostlar arasında yapılan bir etkinliktir. Böylesi ortamlarda dijital bir uğultu negatif bir rol oynasa da sohbetin felsefi politik, psikolojik hazzı bir hayli yüksektir. Kaldı ki, felsefeyi ve filozofu bu tür ortamlar besler. Mesela Platon’un Şölen diyaloğu böylesi bir ortamda geçer.
Yeni düşünce ve felsefeler, insanları yeni davranış ve düşünüş şekilleri içinde görmeyi gerektirir. Bu yüzden İstanbul’a birlikte döndüğümüz Yaşam Ağacı Derneği’nin üye ve yöneticileriyle olan tecrübeyi anmam gerekir. Keza çoktandır görmediğim Hasan, Ali Özkan, Yaser, Mustafa, Ali Ekber Kaypakkaya ile bir araya gelmiş olmak da güzel bir tesadüftü. Yeni tanışıklıklar da felsefi dostluğu geliştirir. Ilgın ve Deniz arkadaşla yollarımızın Ankara da çakışması güzel bir tesadüf oldu. Ünal Gül’ü tanımak ve onun Didim daveti de, dostluğa işaret eden tecrübelerdendi.
Dostluğun Komünal Kaynakları
İnsanlar gibi ilişkiler de statik değildir. Yaşam hareketlidir. Eski, komünal, eşitlikçi toplumlarda “yaşanan” bir etkinlik olan felsefe, sınıflarla birlikte “yapılan” bir etkinlik adını almış. Klan ve kandaş toplumlardaki eşitlikçi değerleri aramak ve yeniden inşa etmek için dostlara ve dost kurumlara ihtiyaç oluyor. Bu yüzden de geceye gelen destek ve dayanışma mesajlarının ayrı bir değeri olduğu besbellidir. Muzaffer Oruçoğlu’nun, gönderdiği mesajda saldırılara karşı birlikte hareket etme düşüncesine vurgu yapması önemliydi. Pekçok devrimci/demokratik dergi ve gazete çevresinden gelen mesajların okunması da geceye ayrı bir değer ve renk kattı diyebiliriz.
Mesajlar, konuşmalar, kulisler dostluğu geliştirme işlevi görür. Filozofların, diyaloğa ihtiyaç duyması da bundan olsa gerek.
Eski Ege ve Atina’da halk meydanı olan agoralarda, Thales ve Sokrates ile sokaklarda, dostlar arasında yapılan felsefe, giderek seçkinler arasında yapılmaya başlanmıştır. Yine de eski tarzına uygun felsefe, halen dostlar arasında yapılabiliyor. Ankara buluşması da bunun bir göstergesidir. Agoranın yerini, ne yazık ki günümüzde salon almıştır. İnanmak gerekiyor ki salonla gelen yabancılaşma komünizmle son bulacaktır. Dolayısıyla dostluk ilişkilerinin politik olana ilgisinin olduğu açıktır.
Felsefi Dostluk – Politik Dostluk
Felsefi dostluk, politik dostluğu gerekli kılıyor. Bunun tersi daha da doğrudur. Bu yüzden olsa gerek yoldaş teriminin üretilmiş olması tesadüfi değildir. Dost olmayandan yoldaş olması zordur denilir. Davetliler açısından bunun salonda karşılığını görmek sanırım zor olmamıştır. Ali Şahmo’nun konuşması yanında milletvekili Tuncer Bakırhan’ın değindiği mevzular, politik dostluğa (yoldaş) işaret eder. Eski milletvekili Erdal Ataş’ın da salonda olduğunu, anonslar sırasında öğrendik.
Dostluk ve yoldaşlık arasındaki gerilim ve diyalektik, üzerinde durmayı gerektirir. Felsefi dostluğun siyaset alanındaki karşılığı politik dostluktur. Bu da yoldaş ve yoldaşlık düşüncesine tekabül eder. Benim açımdan dostluk, daha doğrusu felsefi dostluk, politik dostluğu içerir. Politik dostluk, daha dinamik ve operasyonel olmasına rağmen sıklıkla kesintiye uğrar ve söner. Eski dostlar düşman olabilir! Felsefi dostluk ise ideolojik birliktelik sona erse bile, kendi mecrasında devam eder.
Dostluk, Zorunlu Olanı Dışlar
Felsefe gibi dostluklar ve dostluk ilişkileri de zorunlu çalışmayı dışlar. Buradan bakınca dostluk için en büyük düşman, insanlığı zorunlu çalışmaya mahkum eden kapitalizmden başkası değildir. Sınıflı toplumlarda, bilhassa da sermayecilik çağında çalışma, bir ideolojiye ve hatta dine dönüşmüştür. Dostluklar, çalışma ideolojisine karşı mücadele etmeyi ve karşıdaki ile birlikte olmaya zaman ayırmayı gerektirir. Çalışmanın kölesi ve bağımlısı olan insanların dostu olmaz. Dostluk, zaman ayırmayı, fedakarlığı, özeni ve inceliği gerektirir. Ankara buluşması bu açıdan da zengin bir tecrübe oldu. Pir Sultan Dernekleri’nin Genel Başkan ve yöneticileri de sermayenin çalışma ideolojisine karışı direnç göstermiş ve dostların sofrasındaki yerlerini almışlardı. Cuma Erçe, Hasan Gülüm selamlaştığımız kişilerdi. İbrahim Karakaya ise uzaktan fark edilebildi. Seyit arkadaşın salondaki gayretini de unutmayalım.
Eşitlik ve özgürlük kardeşliğin olduğu ortamda gelişir. Kardeş, insanın vazgeçilmezidir. Kardeş, dosttan ayrı olarak, düşünce ve davranış bağına değil soy bağına dayanır. Kardeşlik, değişen bir durum değildir. Bir bakıma dostluğun (yoldaşlığın da) zıddıdır. Kardeş, ana akım düşünce ve siyaset tarihinde genellikle erkektir. Burada da dostluğun, kardeşlikten daha güçlü olduğu akla gelebilir. Çünkü dost erkeklerden oluştuğu gibi kadınlardan da, gençlerden olduğu gibi yaşlılardan da, kendi etnik ve dinsel grubundan olduğu gibi farklı gruplardan da olabilir.
Dost ile Can ve Canan Örtüşür
Farsça’da üretilmiş olan dostluk kelimesi yerine, can, canan, yar, eş, yoldaş gibi kelimeler de kullanılıyor. Dostu seçmek kendi elinizdedir diyoruz. Bu haliyle dost, en yüksek değerdir. Acı söyleyen de odur, üzerimize bir gül bile atsa bizi yaralayan da odur. Nazım Hikmet için de güneşin sofrasında olabilmek için dostların arasında olmak gerekir. Öte yandan şu da var ki, sömürü ve zulüm düzeni ile dünyası dostluğu geliştiren en güçlü temeldir. Ankara buluşması zıtların birliği ve mücadelesi açısından okunduğunda güçlü temele işaret eder.
Aklımda Ne Kaldı?
Ankara buluşmasından aklımda ne mi kaldı? Okan’ın türküleri, türkülerdeki dostluk ve dayanışma ruhu, Ali Ekber Kaypakkaya’nın sazındaki güzellik ve bu güzelliğe pistteki oyun ve danslarıyla eşlik eden insanların görüntüleri… Aklımda kalan deyince… Veli Emektar ile teknolojinin engeline takıldığı için buluşamadık. Ayrıca terminalden beni almaya gelen Haşim Atalay ve Celal Aygün’e verdiğim zahmeti de son olarak anayım. Ankara buluşmasını, Alevi/Kızılbaş kültüründeki musahiplik ile dost ve dostluk arasındaki ilişki açısından da ele alsam iyi olurdu. Bir başka felsefi dostluk yazısında umarım onu da deneriz.