site logo
  • ANASAYFA
  • FELSEFE
  • POLİTİKA
  • SANAT
  • HAKKINDA
  • KİTAPLAR
  • KONUK
  • ETKİNLİK
Ağustos 14, 2023  |  By Mehmet Akkaya In Felsefe, Politika, Sanat

Akbelen’de Doğayı Sömürmek

2222-2

Bilim ve Kapitalizm Eşliğinde

AKBELEN’DE DOĞAYI SÖMÜRMEK

Kapitalizm koşullarında bilim ve teknoloji çok boyutlu özellikleri ve işlevleriyle birlikte var oluyor. Sömürücü sınıfların ideolojisi olarak inşa edilen bilim ve teknoloji, şimdi de kepçesiyle, dozerleriyle, iş makinalarıyla ve benzer ağaç kesme, sökme, yakma araçlarıyla, tasmalı köpekleriyle, sermaye partileri ve bu partilerin milletvekiliyleriyle Akbelen’de (Muğla-Milas). Yine bu sermaye, bilim ve teknoloji bloğu askeriyle, jopuyla, postalı ve polisiyle; diniyle, dincisiyle; tomasıyla, hükümetiyle, patronuyla, boyalı basınıyla, sermayesiyle Akbelen’i kuşatmış durumda. Karşısında ise devrimci geleneğiyle yeniden tarih sahnesine çıkan köylüler var. Köylülerle ittifak halindeki kişi ve kesimler, çevreciler, sosyalistler…

Mücadele Bir Bütündür

Sermayecilik koşullarında bilim ve teknoloji yalnızca girdiği alanı yakıp yıkmakla, sadece lokal bir alanı tahrip edip talan ve yağma yapmakla kalmaz, kendini yeni teknikler doğrultusunda geliştirir, imkanlarını test eder ve sınırlarını daha da genişletir. Sermayenin, savaşlar yoluyla silah denemesine benzetebiliriz bunu. Dolayısıyla burjuvaziye karşı mücadele etmek, yalnız onun iktidarına, siyasetine ve baskı aygıtlarına karşı mücadele etmek değildir. Onun felsefesine, sanatına ve elbette ki önemli bir ideoloji işlevi gören bilim ve teknolojisine karşı da mücadele etmek gerekiyor.

Akbelen örneğinde bilim ve teknoloji derken temelde, alandaki ağaçları bir çırpıda kesip yok eden makinaları ve baskı aygıtlarını, silah, toma ve kimyasal gazları kastediyorum. Bu teknolojinin en önemli iki özelliği şudur. Birisi, savaş sanayisinin önemli bir bileşeni olan silahlara, bilim ve teknolojiye ilk başvuranların her zaman egemen sınıflar olmasıdır. İkincisi de bu silahların, kendini kullananları kuşatıp dönüştürmesi ve kendisine benzetmesidir.

Kapitalizm, Kendini Kopya Eder

Marx, kapitalizm kendi suretinde insanlar üretiyor demişti. Buna benzeterek kapitalizm koşullarındaki bilim ve teknolojinin de, insanı kendine benzettiğini söylemek mümkündür. Marcuse’nin “tek boyutlu insan” betimlemesini de bu çerçevede anmak yanlış olmaz. Kapitalizmin, bilim ve teknolojinin önüne geçilmezse Akbelen’in akıbeti hiç de iyi olmayacaktır.

Bu yüzden, proletarya yalnızca iktidarı almakla ve yeni bir devlet kurmakla yetinemez, kültürü, bilim ve teknolojiyi de yapısal bir dönüşüme uğratmayı amaçlar. İşçi sınıfı ve ezilen halklar için başka bir dünya, eşitlikçi bir toplum mümkündür derken de kastedilen budur. Başka bir dünyada sanat, felsefe, politika ve bilim eski dünyadaki gibi kalamaz, bunlar da değişime uğrar ve nitelik değiştirir. Uzun vadede (komünizmde) sorun olmaktan, gerçeklik ya da fenomen olmaktan çıkarlar.

Doğa Felsefesi ve Akbelen

Pazar akşamı (1 Ağustos 2023), Komünar Tv’de Ali Kemal Fırat’ın Akbelen’deki orman kıyımı ve doğa talanına ilişkin sorularını yanıtlarken burada söylediğim ifadelere benzer düşünceler damgasını vurdu programa. Doğa felsefesi bakımından konuya açıklama getireyim derken konu bilim ve teknoloji eleştirisine dek genişledi. Bir tür alternatif bir bilim ve teknoloji felsefesine dönüştü. Metalurji mühendisi Cemalettin Küçük ile birlikte konuştuğumuz programın içeriğinden bir kaç açıklama ve analiz daha vereyim.

Akbelen, Akbelen’den ibaret değildir dedik programda. Çünkü günümüzde doğa sömürüsü ve tahribatı Akbelen ile sınırlı değil. Biz programda iken Cudi ve benzeri Kürt bölgelerinde de orman yangınları “sessiz sedasız” sürüyordu ki, basının bunları neden vermediğine de dikkat çekildi programda. Türk-sermaye basını böyle konularda eskiden beri yalnızca Ege ve Akdeniz merkezli hadiselere yoğunlaşır.

Yeniden Köylü Mücadelesi

Doğa ve toplum karşıtlığı kendini çeşitli biçimlerde gösterir. Alandaki köylülerle kapitalizm arasındaki çatışma, sınıf çatışmasının ilgili mıntıkada aldığı yeni bir biçimidir. Köylü, mücadelesinin ve devrimciliğinin modern bir görünüm kazanması, bir bakıma nitelik değiştirmiş yeni biçimidir Akbelen’de olan. Dolayısıyla da hadiseyi, sınıf sorunundan ve emek-sermaye çatışmasından izole ederek ele almak yanlış olur. Bu, sosyal ve siyasal açıdan böyle olduğu gibi doğanın diyalektiği bakımından da böyledir. Çünkü kesilen, yok edilen yalnız ağaç da değildir.

Cemalettin Küçük’ün de programda işaret ettiği gibi toprak ve hava da bu yıkımdan payına düşeni alır. Ormanlık alanda yaşayan börtü böcek de aynı durumdadır. Adına “uygar insan” denilen varlık, bilim ve teknoloji ile tüm doğayı yağmalamayı, kendisine bağlamayı ve sömürmeyi marifet ve kendine hak sayıyor. Bunun adına da böbürlenerek “insan merkezlilik”, eş deyişle “hümanizm” diyor. Doğanın tek sahibinin “kapitalist insan” ve toplum olduğunu sanıyor. “Hümanist medya” canlı olarak yalnızca insanı gördüğü ve ormanda, havada, toprakta yaşayan bitki ve hayvanları canlı saymadığı için “can kaybı olmadı” diye haberler yapıyor. Bu nedenledir ki, çok övülen insan merkezli bakışın da bir burjuva ideolojisi olduğunu söylüyor ve bilim ile teknolojinin yanına koyuyoruz. Akbelen özgülünde doğanın akıbeti, kapitalizm, bilim ve teknolojinin akıbetine bağlıdır.

Antik – Modern Karşıtlığı

Kapitalizm diyorum, çünkü önceki toplumlar doğaya karşı bu kadar acımasız ve vahşi değillerdi. Çünkü doğayı yağmalayacak ve sömürecek denli bilim ve teknolojiye sahip değillerdi. Her şeyin kapitalizm ile birlikte ortaya çıktığını söyleyebiliriz bu durumda. Eski toplumlar için doğa canlı bir dost idi. “Toprak ana” denilir. Dağlar, ormanlar insanların sığındığı mekanlardı. Sabahattin Ali “Benim meskenim dağlardır” demiştir. Herakleitos “bir nehre iki kez girilmez” diyerek suya dikkat çekerken Thales, varlığın özünü, insanın doğasını, doğanın arkhesi’ni su’da bulmuştur. Bilime göre yaşam su’da başlamıştır. Ne var ki bu canlı doğa tasarımı Yeniçağ başlarında bozulmuştur. Merkez İngiltere idi!

İlk modern bilim filozoflarının, deneycilerin (empirizm) İngiltere’de çıkmış olması rastlantı değil. Francis Bacon, doğaya ve doğanın kıtaları olan ormana/ağaçlara, toprağa, denizlere, dağlara ilk neşteri atan, teleskopu tutan, baltayı vuran kişi oldu. Doğayı bilmek, bilmek için parçalamak ve ona egemen olmak gerekiyordu. Bilginin kaynağı burası, doğa bilimlerinin temeli burada yatıyordu. Bilgi, doğanın bilgisi olmalı idi. Bilgi güçtür felsefesi de Bacon’ındır.

Modern Burjuva Bilimi Kan ve Zulümle Geldi

İnsanlığın işine de yaradı doğanın bu bilgisi. Etlerin soğukta bozulmadığını kanıtlayan da, bu deneyi yaparken üşütüp zatürre olduğu için ölen de aynı Bacon’dı. Belki de modern dönemin ilk “bilim şehiti” oydu. Bilim ve teknoloji, görünürde bir ilerleme gibi görünse de Marx’ın dediği bu aynı zamanda, sömürü, kan, gözyaşı ve yıkımları da beraberinde getirmiştir. Burada Bacon’ın adını anmakla yetinsek de sınıflı toplumlarda ve sermaye çağında genel olarak filozofların da, bilim ve teknolojinin de masum olmadığını biliyor ve söylüyoruz. Bilim ve teknolojinin eşitlik ve özgürlük getirdiği/getireceği burjuva-liberal teorisyenlerin yüz yıllardır uygurduğu bir yalandır. Bilimi yüceltme, dijital teknoloji, robot çağı ve yapay zeka kavramları, kitleleri, sınıf mücadelesinden ve devrim talebinden uzaklaştırmak için icat ettikleri bir ideolojidir.

Kartezyen Felsefeye Karşı Rizomatik Felsefe

Felsefeye ağaç metaforunu sokarak Kartezyen felsefeyi başlatan Descartes’ın çabası da modern bilime hizmet gibi görünüyor. Descartes’a göre felsefe ağaca benzer. Kökleri metafiziktir, gövdesi fiziktir, dalları ise etik, mantık, estetik, hukuk vs. Felsefe 21. yüzyıla, ağaç metafaronuna yani Kartezyen felsefeye alternatif olduğu düşünülen rizomatik felsefeyle girdi. Ağaç metaforunun yerini G. Deleuze ve F. Gattari’nin rizomu (kök sap) almıştır. Filozoflar rizomu söküp atmanın daha zor olduğunu düşünmüşlerdir sanırım. Oysa Akbelen’de bir kez daha görüldüğü gibi sermaye, bilim, teknoloji, hükümet, iktidar ve savaş sanayisi, her birlikte ağaç/rizom ayrımı yapmadan önüne geleni söküp atıyor. Engel olan köylüleri ve onlarla ittifak içindeki devrimci, demokratik halk yığınlarına şiddet uyguluyor.

Marx ve Engels: Doğanın Diyalektiği

Programda bir sayfa da Marx’ın ve Marksizimin doğa felsefesi için açtık. Marx’ın, doğa sorunlarını görmediği, kadının ev içi emeğinden habersiz olduğu, devlet teorisi yazmadığı, sanat kuramı için mesai harcamadığı ileri sürülür (Ekolojik Marksizm, Eko sosyalizm). Bunların doğruluk payı vardır. Konunun detayı bir yana yine de Marx’ın, bu alanlara yaptığı müdahaleler dikkate değerdir. Örneğin Marx’ın doktora tezi, bir bakıma doğa felsefesi üzerinden yazılmıştır. Tam adını söyleyelim: “Demokritos ile Epikuros’un Doğa Felsefelerinin Karşılaştırılması”.

Marx fiziksel doğayı birinci doğa, dosyal dünyayı ise ikinci doğa olarak düşünmüştür. Ona göre belirleyici olan ikinci doğadır. Doğanın anlamı, sosyal dünya tarafından belirlenir. Hatta doğa üretilen ve kurulan bir fenomen olur. “Doğa krizi” veya “iklim krizi” denilen olgular da esasen kapitalizmin krizidir. Kapitalist artı değeri yükseltmek için canlı emekten ziyade doğayı sömürmek ister. Çoğu zaman canlı emek sömürüsü (işçi, işgücü) “pahalıya” mal olur. Bunu doğa talanıyla gidermek ister. Akbelen’de olan da budur. Detaya girmeden, anımsatmakla yetiniyorum. Doğanın Diyalektiği’ni de Marksizmin bir diğer kurucusu olan. F. Engels yazmıştır.

Programı bitirirken de doğa-toplum diyalektiğine dikkat çekildi. Doğanın, ancak kapitalizmden kurtulursa özgürleşeceğini savunduk. Bu yüzden de kapitalizm koşullarında doğa-toplum çatışmasını, sınıf mücadelesinin bir parçası olarak ele almak gerekiyor. Dolayısıyla da, yalnızca doğayı koruyarak değil, ancak ona düşman olan kapitalizmi ortadan kaldırmakla doğa korunabilir. Aksi halde kapitalizm var olduğu müddetçe bugün Akbelen’de, Cudi’de yaşanan kıyımlar yarın başka mekanlarda tekrar edecektir. Akbelen’in, Cudi’nin bugünkü akıbeti, komşu coğrafyaların da akıbeti olacaktır.

Previous StoryMichel Foucault ve Kapatılma Teorisi
Next StoryMarksist Felsefeye Kuşatma!

Son Yazılar

  • Bilim, Barış ve Kızılbaşlar
  • Suya Karışan Sürgün
  • Kızılbaşlar ve Barış Felsefesi
  • Sanatın Boyalı Protestosu
  • Hangi Aydınlanmanın Mirasçısıyız?

Arşivler

  • Haziran 2025
  • Mayıs 2025
  • Nisan 2025
  • Mart 2025
  • Şubat 2025
  • Ocak 2025
  • Aralık 2024
  • Kasım 2024
  • Ekim 2024
  • Ağustos 2024
  • Temmuz 2024
  • Haziran 2024
  • Mayıs 2024
  • Nisan 2024
  • Mart 2024
  • Şubat 2024
  • Ocak 2024
  • Aralık 2023
  • Kasım 2023
  • Ekim 2023
  • Eylül 2023
  • Ağustos 2023
  • Temmuz 2023
  • Haziran 2023
  • Mayıs 2023
  • Nisan 2023
  • Mart 2023
  • Şubat 2023
  • Ocak 2023
  • Aralık 2022
  • Kasım 2022
  • Ekim 2022
  • Eylül 2022
  • Ağustos 2022
  • Temmuz 2022
  • Haziran 2022
  • Mayıs 2022
  • Nisan 2022
  • Mart 2022
  • Şubat 2022
  • Ocak 2022
  • Aralık 2021
  • Kasım 2021
  • Ekim 2021
  • Eylül 2021
  • Ağustos 2021
  • Temmuz 2021
  • Haziran 2021
  • Mayıs 2021
  • Nisan 2021
  • Mart 2021
  • Şubat 2021
  • Ocak 2021
  • Aralık 2020
  • Kasım 2020
  • Ekim 2020
  • Eylül 2020
  • Temmuz 2020
  • Haziran 2020
  • Mayıs 2020
  • Nisan 2020
  • Mart 2020
  • Şubat 2020
  • Ocak 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Ekim 2019

Kategoriler

  • Etkinlik
  • Felsefe
  • Genel
  • Hakkında
  • Kitaplar
  • Konuk Yazar
  • Politika
  • Sanat
  • slider
  • Uncategorized

Sayfalar

  • #14 (başlık yok)
  • Biyografi
  • İletişim
  • Sample Page

Sayfalar

  • #14 (başlık yok)
  • Biyografi
  • İletişim
  • Sample Page

Son Yazılar

  • Bilim, Barış ve Kızılbaşlar
  • Suya Karışan Sürgün
  • Kızılbaşlar ve Barış Felsefesi
  • Sanatın Boyalı Protestosu
  • Hangi Aydınlanmanın Mirasçısıyız?

Kategoriler

  • Etkinlik
  • Felsefe
  • Genel
  • Hakkında
  • Kitaplar
  • Konuk Yazar
  • Politika
  • Sanat
  • slider
  • Uncategorized

İletişim

e-posta – akkaya44@hotmail.com Telefon - 0544694 5456
Bu site 2019 Tarihinde Mehmet Akkaya Tarafından Yapılmıştır