Felsefeci Orhan Hançerlioğlu:
FELSEFE GEVEZELİK YAPMAK DEĞİLDİR
Filozof/felsefeci Orhan Hançerlioğlu, 1916-1991 yılları arasında yaşamış. Temmuz ayında kaybettiğimiz için ölüm yıldönümündeyiz. Filozof yanında hukukçu, siyasetçi ve sanatçı kimliklerine sahip. Benim nazarımda esas yönü felsefe yapmış olmasıdır. Meslekten hukukçu ama entelektüel mesaisini felsefeye adadığı anlaşılıyor. Akademik filozoflar tarafından tutulan ve önemsenen birisi değil. Sevilen birisi de değil. Küçümseme anlamında ona “Georges Politser’in Türkiye şubesi” diyenler de var. Belki bu özelliği onu daha da önemli kılıyor olabilir. Çünkü Hançerlioğlu, felsefeyi kendini veya çocuklarını geçindirmek için yapmış birine benzemiyor. Kamuda, bürokraside, belediyede çalışmış. Entelektüel ürünleri ise Düşünce Tarihi adlı kitapta toplamış. Bu çerçevede onlarca eseri olmakla birlikte Düşünce Tarihi’nin özgün bir yerde durduğunu söylemek mümkündür.
Felsefeyi kavramlarla düşünme etkinliği olarak tanımlıyoruz. Böylesi aktivite gösterenlere de filozof (felsefeci) deniliyor. Buna göre Hançerlioğlu’nun ne derece filozof olduğu sorulabilir. Kendine özgü kavramları olmasa da felsefe tarihine bakışında, kavramsal bakışın egemen olduğunu söyleyebiliriz. Sorgulayıcı tavır da onun ayrıcalığını gösteriyor ki, tüm ana akım felsefelere eleştiri getirmiş birisidir. Pek çok anlaşılması güç filozofla yaptığı polemikler neticesinde felsefeleri anlaşılır hale getirmesi de büyük bir hizmettir. Hançerlioğlu’nun Marksist çizgide olduğunu da bilmem hatırlatmama lüzum var mı?
Bu hatırlatmaya lüzum yok belki ama öztürkçeci olduğunun mutlaka altı çizilmelidir. Türkçe felsefe yapan birçok filozofta da bu türden bir – hadi hastalık demiyeyim- takıntı vardır. Hançerlioğlu bunlar içinde en ilginci ve tutucu olanıdır. Şu kadarını hatırlatmak isterim ki, siz diyalektik materyalizm yerine “eytişimsel özdekçilik” derseniz, kavramın içerdiği devrimci özü yok etmiş olursunuz. Bunun gibi kapital yerine “anamal” denildiğinde de kavramın içerdiği politik, ideolojik anlam buharlaşmış olur. Yine de bu kusur, onun filozof kimliğinin önünde engel değildir.
Türkçeyle felsefe yapan, akademi dışındaki kişilerden birisiydi Hançerlioğlu. Yılmaz Öner ve Selahattin Hilav isimlerini de eklemek gerekiyor. Bunlar felsefeyi, toplumcu/sosyalist bir faaliyet olarak düşünen ender filozoflardır. Bir de yine akademi dışında felsefe yapmış bir isim var, onu da yaddetmek sanırım yararlı olacaktır: Vehbi Hacikadiroğlu. Hacikadiroğlu da liberal çizgide, bilhassa Locke’un öznel idealist felsefesinin Türkiye versiyonudur denilebilir. Elbette o da özgün bir filozof olarak kendine yer yapmıştır. Türkiye’nin felsefe tarihini bu tür düşün insanları açısından da okumanın son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Bunlar içinde en popüler olanının Hançerlioğlu olduğu söylenebilir. Yine de eserleri ve fikirleri yönünden ne derece tanındığı tartışmalıdır.
Hançerlioğlu’nun, Platon ile başlayan nesnel idealizme ve materyalizm olduğu zannedilen deneycilik gibi öznel idealist akımlara yönelik getirdiği eleştirinin altı çizilmelidir. Felsefe tarihini düşüncenin diğer disiplinleri ile birlikte ele alması başka bir özgünlüğünü gösteriyor. Üstelik bu entelektüel tarihi sınıf mücadelesi tarihine paralel olarak yapması da son derece dikkat çekicidir. Genel olarak düşüncenin özel olarak iktisadın tarihini, felsefenin temeline koymuş olması, tarihsel materyalist çizgide olduğunun göstergesi olarak okunabilir. Nihayet onda felsefe bir çokbilmişlik ya da gevezelik yapma, kendi içdünyasını zenginleştirip “huzur bulma”, vicdanen rahatlama etkinliği değil, “dünyayı değiştirme” etkinliğidir. Değiştirme kavramına bağlanması için – eğer abartılı bulunmazsa- Marksizmin felsefe anlayışına Türkiye topraklarından yapılmış bir katkıdır denilebilir.
Hançerlioğlu’nun optiğinde Düşünce Tarihi, felsefenin olduğu kadar bilim, siyaset ve sanatın da tarihi olmuş. Buradaki tarih, insanlığın eşitlikçi bir dünya inşa etmek için yürüttüğü mücadelenin tarihi olarak görülmektedir. Dolayısıyla Düşünce Tarihi’ndeki tarih, bir bakıma Hesiodas’tan Şeyh Bedreddin’e; Spartaküs ve Stoacılardan Babeuf’a; Epikuras, Thomas Morus ve ütopik sosyalistlerden Marx ve Engels’e dek çok sayıda filozofun komünal toplumdaki eşitlikçi yaşamı arayışının hikayesi olarak yazılmıştır. Kitap adları bile Hançerlioğlu’nun düşünce tutamaklarınının ne derece kıymetli olduğunu gösterir cinstendir: Ekonomi Sözlüğü, Toplumbilim Sözlüğü, İnanç Sözlüğü, Felsefe Ansiklopedisi… Gerçi sözlük ve ansiklopedi döneminin kapanmakta olduğu düşünülebilir ama bu çerçevede yazıp yaydıkları, döneminde önemli bir boşluğu doldurmuş olmalı.
Felsefenin hikayesi de bu paralelde anlam buluyor. Bunu yaparken yazarın değerli bir hizmet gördüğü açıktır. Bununla birlikte idealist filozoflara ve metafizik felsefelere yönelik kullanılan dil ve üslup kabadır. Örneğin varoluşçu filozofları yani Kierkegaard, Camus, Nietzsche, Heidegger, Sartre gibi filozofları saçma, zırva, gerici, mızmız, geveze türünden sıfatlarla etiketlemesi sorunludur. Ayrıca Düşünce Tarihi adlı temel eseriyle sınırlanarak söylemek gerekirse kitap dağınık bir yöntemle yazılmış izlenimi vermektedir. Bu kusurlar elbette ki biçime ilişkindir.
Düşünce Tarihi yanında Felsefe Sözlüğü gibi eserlerinde Marx, Lenin ve Mao’ya ilişkin yazdıklarında – benim açımdan- sorunlu yanlar da vardır. Bunun yanında düşünce dünyasında bu kişileri, onların tez ve teorilerini tartışmaya açtığı için belli bir takdiri hak etmektedir. Onun yazdığı Düşünce Tarihi, ülkemizin kültürel iklimini zenginleştirmiş en iddialı çalışmadır diyebiliriz. Düşünce dünyasını izlediğim kadarıyla söylüyorum, henüz aşılmış da değildir. Onu aşmak için yazılan düşünce ve felsefe tarihi kitapları ise felsefe tarihini yüceltme, filozofların ne denli büyük insanlar olduğunu düşünerek onları övme kaygısı gütmektedir. Bu da ana akım felsefe ve tarihi için şarttır! Aksi halde, felsefeye ve filozoflara eleştiri getirerek akademik kariyer yapma yolları kapanacaktır! Felsefe ise ün ve kariyer dışında, özgürce etkinlikte bulunanları sever.