Felsefeyi, akılsal ve mantıksal düşünme yanında sorgulayıcı düşünce, eleştirel düşünme etkinliği olarak da betimleyebiliyoruz. Keza felsefe için soyutlayıcı ve kavramsal düşünce de diyoruz. Objektif olmakla birlikte “olası” üzerine düşünme etkinliği olarak da tasvir edilebiliyor felsefe. Bu tanımlar uzatılabilir. Ne var ki, bunların içinde yalızca bir tanım felsefenin doğasına uygun görünmektedir: Kavramsal düşünme faaliyeti. Çünkü diğer kriterler farklı düşünme disiplinleri için de geçerlidir. Mesela eleştirel düşünme daha çok sanat için geçerlidir. Diyelim ki bilimde kavramlardan ziyade formüller belirgindir. Nitekim son yıllarda felsefenin kavramla ilişkisini kuran çalışmalar da yapılmaktadır. Deleuze ve Guattarı’nın birlikte yazdıkları Felsefe Nedir? adlı kitapta da benzer bir tema yer almaktadır.
Her çağın belli bir kavram dünyası olduğu gibi her filozofa özgü kavramlardan ve kavram setlerinden de söz edilebiliyor. Kavramların sınıfsal ve tarihsel nitelikleri olduğunu daha önceki yazılarımda söylemiştim. Burjuvazinin ve proletaryanın kavram seti de farklılık gösterir. Öyle ki küçük toplulukların, cemaatlerin, inançların ve ulusların kavramlara yükledikleri anlamlar da benzer değildir. Kavram dünyalarına bakarak toplulukları anlamak mümkündür. Anlama derken kavramla ilgili bir durumdan söz ediyorum. Birbirine yakın anlamlı kavramlar da vardır ve yaygındır. Kavramların dildeki karşılığı sözcük veya kelime olabiliyor. Dilbilim jargonuyla söylenirse sözcük gösterendir. Gösterilen ise nesne ya da işaret edilen her şeydir.
Nesneye ilişkin ilk bilme eylemi Hegel açısından doğal bilinçtir. Doğal bilmede henüz kavramsal düzey söz konusu değil. İkinci bir moment var. Buna tez de diyebiliriz. İkinci aşamada özne diğer öznelerle ilişkiye giriyor, karşıtlarını buluyor. Burada özbilinç gerçekleşiyor. Antitez demek mümkündür buna. Doğal bilme, anlama düzeyine çıkıyor burada. İlkinde tekili bilen bilinç, burada tikeli biliyor. Oysa tümeli bilmek gerekiyor. Bu bilincin us aşamasında mümkün olmaktadır. Bilgi ile bilinen özdeş hale gelmektedir. Hegel bunu güzel bir özdeyişle dile getirir: Her ussal gerçek, her gerçek ussaldır.
Hegel İçin her filozof kendi çağının çocuğudur. Bunu kavramlar için de söyleyebiliriz. Kavram setlerine bakarak insanlığın geçirdiği evreleri tespit etmek olasıdır. Çünkü kavram dünyası ekonomik ve sosyal ilişkilerin üstyapısı olarak var olurlar. Kölelerin özgürlüğünden söz edildiğinde eski toplumlardan emperyalizm ve proleter devrimler çağı denildiğinde modern-kapitalist dönemden söz edildiği hemen anlaşılmaktadır. Buna göre liberalizmin ve Marksizmin kavramlarından da söz edilmektedir.
Kavramları kutsamak elbette gerekmiyor ama içerikleri dikkate alındığında rastgele olmadıkları bir gerçektir. Dolayısıyla bazı aydın ve filozofların materyalizm yerine özdekçilik, idealizm yerine ülkücülük veya düşüncecilik ya da kapitalist yerine işveren terimlerini kullanması sorunludur. Bunlar olgular konusunda bilinçlenme değil bilinç bulanıklığı yaratıyor. Çünkü bu türden Marksist kavramların belli bir politik, psikolojik ve ideolojik içeriği bulunuyor. Rastgele anlam veya Türkçe ya da yerel bir terimle karşılamak, kavramların içeriğini boşaltmak anlamına gelebilir.
Bu hafta Komün TV’de kavramlara felsefi bir bakış atacağız. Sezonun son programı olacak. Görüşmek üzere.