Kürtler ve Kızılbaşları konu ederek başladık konuşmaya. Bu defa konuşmalar sazlı-sözlü bir ortamda gerçekleşti. Bunun için Strasbourg’da, Dostluk ve Kültür Evi seçilmişti. Sınıf meseleleri, ulusal sorun ve Türkiye’deki seçimlere felsefece bir yorum getirmeye çalıştık.
Kürtler ve Kızılbaşları düşündüğümüzde son 30-40 yıldır Türkiye, Kürdistan yaşamına damgasını vuran iki kategori akla geliyor. Bundan sonraki sürece de damgasını vurur gibi görünüyor. Evrensel planda da böyle olmuş. 1850’lerde din, 1900’lerde ulus meselesi Marx ve Marksizmin gündemine oturmuştur. Sınıf mücadelesi temel olsa da bu iki dinamik sınıf mücadelesi üzerinde etkili olmuştur. İlki din sorunu, Marx’ın Yahudi Sorunu Üzerine adlı eseriyle ünlendi. Diğeri de Lenin ve Stalin’in Marksizm ve Ulusal Sorun temalı düşünceleriyle gündemleşti.
Milliyetçiliğin evrimi ele alınırken de Türkçedeki evrimine değinildi. Milliyetçilik ile ulusalcılık anlamdaş kullanılıyor aslında. Milliyetçiliğin ırkçı yüzü teşhir olduğu için bugünlerde ulusalcılık deniliyor. Şimdilerde onun da kirli yüzü teşhir oldu diyebiliriz. Bilhassa ezen ulus milliyetçiliğini konu ederken onun dışlayan yanına işaret etmek gerekiyor. Milliyetçiliğin üç vurucu gücüne işaret ettik: Silahşörler, finansşörler ve kalemşörler… Milli ordu, milli marş, milli eğitim, milli iktisat, milli sınırlar, milli anlaşma, misakı milli, milli kimlik/bilinç, milli edebiyat… Bunların üzerinde durmak gerekiyor.
Başlıkta da dile getirildiği gibi sazlı-sözlü başladık. Müzisyen arkadaşım Sinan Şanlı, Anadolu ezgilerini seslendirdi. Eser içerikleri de aslında sunumun içeriğinden farklı değildi. Sınıf sorunları yanında ezilen inanç ve ezilen ulusların çığlığını yansıtıyor. Tartışma sıklıkla egemen sınıfların günümüzdeki ideolojisi olan din ve milliyetçiliğe geldi. Bunların ikiz kardeş olduğunu, birinin feodal döneme özgü olduğuna diğerinin de kapitalizmin dini olduğuna işaret edildi. Milliyetçiliğin tarihte ve bilhassa komünist mücadeledeki yıkıcılığı üzerinde duruldu. Verdiğimiz örnekleri burada da paylaşmak isterim.
Ulusal sorunun tarihsel materyalizm çerçevesinde ele alınmaması nedeniyle bir çok sol ve Marksist örgüt/parti parçalanmak durumunda kalmıştır. Polanya SDP bunlardan birisidir. Birliği savunan Rosa Lüksemburg ve arkadaşları tarafından ayrılık ilan edilmiştir. Keza Avusturya SDP de (Küçük Enternasyonal deniliyor) aynı nedenlerle parçalanmıştır. Alman partisi (SPD), Rusya partisi (RSDİP), II.Enternasyonal, III. Enternasyonal, ÖDP, TKP vs. Bunlar çoğaltılabilir.
Sınıf hareketini etkileyen iki dinamik var inanç ve ulus yani. Bunlara vurguyu ihmal edemeyiz: Kızılbaşlar ve Kürtler. Dinsel ve ulusal hareket yani. Bunların yerel değil evrensel sosyal sorunlar olduğu kanaatindeyim. Ulusal hareket milliyetçilik olarak tüm dünyayı etkiliyor. Yeni bir neden eklendi. Milliyetçilik, yeni, modern, kutsal olmayan din işlevi görüyor.
Tartışmada tarihsel süreçte milliyetçiliğin seyrine, daha doğrusu ulus devletlerin tarihine de dikkat çekildi. İlkel sermaye birikimi ile başlar ulus devletler. Milliyetçilik İngiltere, ABD, Fransa, Hollanda modern devlet olarak kendini gösterdi. … Serbest rekatçi dönemde Almanya, İtalya kuruldu denilebilir. Tekelci kapitalizm döneminde milliyetçilik: Türkiye, İran, Rusya’yı anabiliriz. İkinci Dünya savaşı süreci var. Son olarak da 1980 ve 1990 sonrasını anmak gerekiyor.
Sunumda dikkat çeken ve tartışmaya neden olan bir konu da ulus ve devletlerin oluşturduğu kategori oldu. Buna göre şöyle bir gelişme var: 1-Uluslu ve devletli toplumlar. 2-Ulusunu arayan devletler. 3-Devletini arayan uluslar. 4-Ulusunu ve devletini arayan toplumlar.
Program sürerken elbette bir tema da Marx ve Engels üzerinden açtık ve bazı tespitler yapıldı. Kısaca özetleyerek bitireyim söyleyeceklerimi.
1840-1850’li yıllarda Marx ve Engels kendilerini din tartışmasının içinde buldular. Hegel, Bruno Bauer, Feuerbach, Stirner, Proudhon, David Strauss… Aynı zamanda ulusal sorun diyeceğimiz hadiselerle de karşılaştılar. Yine de onlar ulusal sorun başlıklı bir tartışma açmadılar. Ama Doğu Sorunu konulu tartışmalara girdiler. Bu kavram ilk defa 1815’teki Viyana Konferansı’nda kullanıldı. İkinci kuşak Marksistler için benzer bir durum ulusal sorun meselesinde oldu; Lenin, Rosa Luxemburg, Otto Bauer, Kaustky, Roy, Buharin, Stalin ulusal sorun tartışmaları içine doğdular…
Marx ve Engels, birinci dönemlerinde kapitalizme geçen ulusları yüceltip feodal ulusları gerici bulmuşlardır. İkinci dönemlerinde ise pekçok noktada kendilerini tekzip ettiler. Neydi görüşleri? Marx açısından;1- Rusya gerici bir devlettir, devrimin önünde bir engeldir. 2- İrlanda sorununu ancak İngiltere’de kapitalizmin gelişmesi çözer. 3- ABD ve Meksika arasında tartışma konusu olan Teksas ABD’ye bırakılmalıdır. 4- İngiltere’nin Hindistan’daki girişimleri ilerici bir rol oynanmaktadır. 5- Engels açısından Slav halkları gerici bir rol oynuyor. 6- Rusya’ya karşı Osmanlıyı tutan Marx ve Engels, Sırpların ve Yunanlıların bağımsızlığını doğru bulmamıştır. Marx ve Engels, bu görüşlerin pekçoğunu bizatihi kendileri düzeltmişlerdir. Ayrıca bu düşünceler Kaustky, O. Bauer, Rosa Luxemburg, Lenin, Troçki ve Stalin gibi kişilerce de eleştirilmiştir.
Burada kısaca özetini verdiğim düşüncelere tartışmada birçok eleştiri ve itiraz da oldu. Bunların da öğretici olduğunu düşünüyorum. Yusuf ve Zarife Demir’in yorum ve soruları, Abdurrahman Şanlı’nın seçim ve parlamentoya dair eleştirel soruları isbetli oldu. İlyas Yer’in Kızılbaş demokrasi kültürünü anması ve bir ya da iki arkadaşın HDP’yi Kürt taleplerinden uzaklaşmakla itham etmeleri aklımda kalan konular oldu. Dernekten Binali arkadaşı ve sunumda katkısı olan genç arkadaşları da anımsatmak isterim.