MARKSİZM, ULUSLAR VE KÜRTLER
Strasbourg / Fransa
Ülkemizin yakın tarihi açısından sınıf hareketini etkileyen iki dinamik var, inanç ve ulus: Kızılbaşlar ve Kürtler. Dinsel ve ulusal hareketler diyebiliriz. Kadın mücadelesini de bunlara eklemek yanlış olmaz. Ulusal hareket milliyetçilik olarak tüm dünyayı etkiliyor. Yeni bir boyuttan daha söz etmek gerekiyor ki, milliyetçilik, yeni, modern, kutsal olmayan din işlevi de görüyor. Milliyetçilik ile ulusalcılığı anlamdaş olarak kullanıyoruz. Konuyu tartışmak üzere önümüzdeki pazar günü (4 Haziran 2023) Strasbourg’da bir araya geleceğiz.
Gerek Marx ve Engels gerekse Lenin ve Stalin ulusal sorun konusunda değişik tarihlerde farklı fikirler ortaya koydular. Marx ve Engels’inki özet ve ilke düzeyinde kaldı. Hindistan, Rusya, Slavlar, Meksika ve İrlanda konusunda ezilen ulusların aleyhine ve lehine olacak görüşler savundular. Mesela önceleri İngililtere’de kapitalizmin gelişmesiyle birlikte İrlanda sorununun çözüleceğine inanırken sonraları İrlanda halkının mücadelesini merkeze koymuşlardır. Lenin ise bir yandan Bundcular ve Yahudilerin sağ sapmacı ulusal sorun anlayışına itiraz ederken bir yandan da Roy, Rosa Lüksemburg, Buharin, Stalin ve Boss gibi sol sapmacı anlayışlara karşı çıkmıştır.
Burjuva liberal teorisyenler de konuya ilgi gösterdiler. İtalya tarihi zengin örneklerle dolu. Machiavelli, Prens ile tartışmanın yolunu açmıştır. Yine bir İtalya ulus teorisyeni olan Mazzini, ulus ile devleti özdeş görerek her ulusa ayrı bir devlet önermiştir. Bir başka İtalyan düşünürü olan Dayzeglio açısından millet, milliyetçilik ve devlet ilişkisi son serece önemlidir. Şu sözler ona aittir: İtalya’yı kurduk şimdi İtalyanları yaratacağız.Böyle olunca dinsel bilinç yerini milli bilince bırakır.
Machiavelli ve Mazzini ile birlikte Mussolini de mutlaka konu edilmelidir. Milliyetçilik yeni bir form kazanıp faşizme dönüşür. Yine de ikisi birbirinden farklıdır. Faşizm ile milliyetçilik ikiz kardeştir. İlki emekçi sınıflara karşı şiddeti, ikincisi ezilen halklara karşı şiddeti savunur ve uygular. Her ikisi de devlet desteklidir. Devletin baskı aygıtlarını kullanır: Asker, polis, hapishane, silah vs.
Milliyetçi saldırılar da dini saldırılar gibi halka mal edilir! Gerçekte ise dinsel ve milliyetçi saldırılar devlet desteği ile gerçekleşmektedir. Dincilik gibi ulusalcı ideolojiye de akıl/rasyonalizm değil duygular/romantizm yön verir. Liberalizm dinci ve milliyetçi bir biçimde görünür. Bunların arkasına saklanır. Türkiye koşullarında faşizme Kemalizm ya da Atatürkçülük denilmesi de böyle bir örnektir.
Ulusal sorunun felsefi plandaki tartışmalarını içeren güçlü bir literatür olduğunu da anımsatmak isterim. Romantizm ve evrenselçiliğin milliyetçiliğe bakışı birbirine karşıttır. Almanya’nın milliyetçi tarihini ve tarih yazımını unutmamak gerekiyor: Herder, Kant, Oswald Spengler, tarihçi Friedrich Meinecke, filozof Martin Heidegger ve devlet hukukçusu Carl Schmitt bunlardan bazıları.
Kant: Kendi aklını kullanma cesareti göster anlayışıyla uluslara ayrı örgütlenme hakkı, devlet kurma ve özgürlük talep eder gibidir. Hegel ise ulus devleti geist’tan çıkarmaktadır. Herder açısından Almanlara özgü wolkgeist vardır. Bu da Alman ulus devletine imkan vermektedir.
Milliyetçilik tartışmaları 1990’dan sonra bir hayli zenginleşip daha da genişledi. Objektif ve sübjektif milliyetçilik konuları olsun, milliyetçiliğin keşif mi, icat mı olduğu soruları yeni yanıtlar arıyor ya da buldu. Milliyetçiliği, milliyetçiliklerin doğurup doğurmadığı araştırılırken onun reaksiyoner bir ideoloji olduğunu ileri sürenler de az değil.
Uluslaşma sürecinde toplumları dörde ayırmak mümkündür:1-Uluslu ve devletli toplumlar. 2-Ulusunu arayan devletler.3-Ulusunu ve devletini arayan toplumlar.4-Devletini arayan uluslar. Devletini arayan uluslar içinde Filistin, İrlanda, Bask ve Kürtler yer alıyor.
Osmanlı-Türkiye toplumu ulusunu arayan devlet pozisyonundaydı. Emperyalizmin müdahalesi, katkısı ve yönlendirmesiyle Türk-ulus devleti Lozan’da kuruldu. Kürtler ise bu sürece devletini arayan ulus olarak dahil oldu. Kürt ulusu ve Kürt halkı tartışması bir yana itilmiş görünüyor. Kürt toplumu bir yandan ulusal talepler için mücadele ederken son yıllarda sınıfsal taleplere de büyük bir önem vermektedir. Bu doğrultuda mücadele verilirken zor ve şiddet yanında parlamenter, siyasal ve demokratik mücadele de eksik olmuyor. En önemlisi de seçimlere müdahil olunmasıdır.
Kürtler ve seçimler hadisesi başlıbaşına incelenmeyi gerektiriyor. Şu kadarını söyleyelim ki, Türkiye ve Kürdistan halkları 28 Mayıs’ta (2023) büyük umutlarla bir kez daha sandık başına gitti. Sonuçlara bakılırsa sandığın kapılarının emekçilere ve ezilenlere kapalı olduğu bir kez daha test edilmiş oldu.