MARX, ENGELS VE HUKUK
STUTGART / 23 Nisan 2023
Mehmet Akkaya Hukuk felsefesi yapmak üzere bugün Stuttgart’ta (Almanya) dostlarla bir aradaydık. Hem hukuk felsefesinde hem de felsefe tarihinde bir gezintiydi yaptığımız. Sümer ve Roma toplumlarına ve ayrıca Hitit hukuku ile Roma hukukuna dek genişledi konu. Devrimci avukat Ebru Timtik’in talebini konu ederek başladık. Bilindiği gibi “adil yargılanma hakkı” için mücadele ederken büyük bir kahramanlık gösterdi ve şehit düştü. Bir soruyla başlayalım dedik: Marx, “adil yargılanma hakkını” savunmuş olabilir mi? Bu soruyu yeni sorular izledi. Örneğin Marx ve Engels, Kıta Avrupası’nda söz konusu olan “hukuk devletini” veya Ada Avrupası’nda geçerli olan “hukukun üstünlüğü” ilkesini savunmuş olabilirler mi? Hukuk problematiğinin sınıf mücadelesindeki rolü nedir? Bir soru da şöyle olsun dedik: Sovyetik yönetimlerin çökmesinde hukuk hadisesi nasıl bir konum işgal etmiştir? Bu sorulara yanıt arayan bir çalışma bizi öncelikle hukukun maddi ve ekonomik kaynaklarına götürecektir denildi. Kısacası, Marx ve Engels’in hukuku savunmadığı, tersine hukukun ortadan kalkmasını savunduğu vurgulandı. Marx’ın hukukun kaynağını ekomomik olgularda ve üretimde bulduğunu da sözlerimize ekledik. Bu yüzden de Akdeniz uygarlığını konu ederek sunuma devam edildi.
Akdeniz Uygarlığı
Marx ve Engels açısından konumuz olan hukuk, devlet, siyaset ve felsefe üstyapı kurumudur. Bunların kendi başlarına bir tarihleri yoktur. Ekonomik, sosyal alt yapıya veya temele bağımlıdır. Hukuk, yalnız başına değil; devlet, felsefe ve siyaset ile birlikte ortaya çıkmıştır. Bunlara bilim, din, sanat ve ahlakı da eklemek gerekiyor. Çünkü Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı adlı kitabının önsözünde bunu açıkça ifade etmektedir. Ekonomik ve sosyal ilişkilere tekabül eden alan ise üretim alanıdır. Üretimin ilk coğrafyası da genel olarak su uygarlıkları, özel olarak ise Anadolu ve Mezopotamya’dır. Ben buna çoğu zaman Akdeniz uygarlığı diyorum. Üretimin fazlası, toplumsal artık öncelikle bu coğrafyada başladı. Sınıfsız toplumlarda hukuk (devlet) yoktur. Toplumsal yaşam kuralları var. Klan demokrasileri, hukuk ve devleti gerektirmiyor. Var olan yönetim hukuksuz hukuk, devletsiz devlet, yönetimsiz yönetim adını alır. Toplantıya ideal düzen arayışı yapan filozoflar ile devam edildi.
İdeal Düzen Arayışları
Sınıflı topluma geçtiği günden beri insanlar, eşitlikçi bir dünya kurma çabası içine girdiler. İdeal bir düzen nasıl kurulur sorusuna yanıt arandı. Bir ekol, eskiye dönerek ideal olana yönelirken başka bir ekol de ileri giderek ideale ulaşılacağına inandı. Dünyaya teolojik bakanlar böyledir. Ayrıca Hesiodos da eskiye giderek ideali aramıştır. Aranan aslında ilkel komünal toplumdur. Platon ve Farabi gibi filozoflar çözümü “doğru yönetimde” buldular. Augustinus ve İslam filozofları eskiye, kutsala dönmeyi savundular: Asri saadet. Toplantıda bu argümanlar ne denli ilgi çekti, bilemiyorum.Rönesans’ın ütopyacıları da ideali aradılar, çözümü ise ütopyada buldular. Bacon, bilimde buldu özgürlüğü! More, iyi yönetimde, ortak mülkiyette. Campenella ise aile karşıtlığında aradı ideal toplumu. Aydınlanmacılar ise toplumu aydınlatarak ideal, demokratik bir dünya kurmayı arzuladılar. Ütopik sosyalistlerin yolu başkaydı. Onlar da “iyileştirme” yoluyla ideal düzene ulaşılacağını öngördüler. Sonra komünizm geliyor. Sunumu, Marx’ın entelektüel bekraundunu da paylaşarak bitirmeye çalıştık.
Marx’ın Entelektüel Bekraundu ve Hukuk
Marx, bir hukukçunun oğludur. Trier’de doğmuş. Oradan Fransa’ya bakıyor. Bonn’da hukuk okumaya gidiyor. Önce sanat, edebiyat ve şiir yazıyor. Marx, Bonn’dayken babasına yazdığı mektuplarda idealist şiirler yazdığını söylüyor. Sonraları şiir ve edebiyattan uzaklaştığı anlaşılıyor. Hukukla yakınlık kuruyor. Orada da aradığını bulamıyor. 350 sayfalık hukuk kitabı yazdığını öğreniyoruz. Marx, hukuktan da kopuyor. Matematik disiplinine merak sarıyor. Türkçede de yayınlanan bir eser var. Yeni durak Berlin ve felsefe oluyor. Bildiğiniz gibi felsede doktorudur Marx. Meslekten filozof olan Marx, felsefede de karar kılmıyor. Siyasete giriyor. Komünist Manifesto bu süreçte yazılmıştır. Tarih bilimine de merak sardığını biliyoruz: Bir tek bilim tanıyoruz, o da tarih bilimidir. 1848-49 devrimlerinin yenilgisi, Marx’ın siyasete de mesafe koymasına neden oldu denilebilir. Temel durak ise iktisat alanı oluyor. Kapital, bu sürecin ürünüdür. Böyle bir sunumda Sovyetik rejimler ve yıkımundan söz edilmese eksik kalırdı. Onunla bitirdik.
Hukuk, Sovyetler ve Komünizm
Marx açısından sosyalizm ile birlikte hukuk hızla zayıflar ve konünizm ile de son bulur. Önce zayıflar; çünkü ücretler “adil” olmaya başlar. Adil ücret, halen eşdeğerli değildir. Sömürüye imkan vermektedir. Hukukun varlığı ve doğası, devletinki ile benzerlik gösterir. Sosyalizm ilerledikçe hukuk önemini yitirdiği gibi devlet de bundan payını alır. Ne var ki Sovyetik tecrübelerde böyle olmadı. Hukuk ve devlet değil ki zayıflamak giderek daha da güçlendi. Zaman içinde güçlenen hukuk ve devlet parti kadroları aracılığıyla tüm Sovyetleri kuşatıp teslim aldı ve çökertti. Programda çok sayıda katılımcı da söz aldı. Tartışma ve konuşmalar sunumun süresini epeyce uzattı.