Mahalleden seslendik önceki akşam. Çok sayıda tanıdığı bir arada gördüm. Mehmet Akkaya hocamızın yeni çalışması vesilesiyle bir kez daha bir aradaydık. Şaraplar içildi, entelektüel konuşmalar yapıldı, şarkılar söylendi. Mehmet Akkaya kısa ama çok etkili bir konuşma yaptı mahalle aralarından. Devletin, ailenin, mülkün, savaşın, ordunun, polisin, sömürünün ortadan kalkacağını anımsattı. Buraya kadar normaldi belki; ama hızını almadı ailenin, okulun, hukukun, adliyenin, hukuk fakültelerinin de yok edilmesi gerektiğini söyledi. Bunları duyan aramızdaki hukukçu, avukat dostların gülümsediği fark edildi. Kurum işletmecisi Sibel hanım “mutfak ne zaman yıkılacak?” diye sordu haklı olarak tabi.
Program Şirinevler’de Odak Müzik Evi’nde yapıldı. Kafeterya işlevi de gören mekanı Sibel Sağın ve gitarist Mesut Çiftçi çalıştırıyor. Sıcak bir atmosferde bir araya gelmiş olanların kutlaması (kokteyl) oldu. Kitabın tanıtımı yapıldı. Kısa konuşmalara da imkan verilmesi önemliydi. Şehir dışından ve ülke dışından gelen mesajlar da vardı ki çok renkli ve içerikli düşünceler paylaşıldı. Bu yüzden de gecedeki konuşmaları özetlemek yerine bunları da içerdiğini düşündüğüm mesajları paylaşmakla yetinmek istiyorum. Zaten yazma becerim de sınırlıdır. Önce HDP parti meclisi üyesi Songül Tunçdemir’in mesajı okundu. Tunçdemir’in mesajını Sibel hanım okudu. Şöyle söyleniyordu mesajda:
“Mehmet Akkaya’ya ve Değerli Davetlilere Selamlar
Davetinize şehir dışında olduğum için katılamıyorum. Etkinlik ya da programlarda felsefeci -yazar diye tanıtılıyor Mehmet Akkaya. Fakat bana göre bu sıfatlar biraz eksik kalıyor. “Felsefeyi sevdiren yazar” desek tam yerinde tanımlamış oluruz Mehmet hocamızı.
Felsefenin kendim de dahil bir çok kişiye ağır geldiğini düşünürdüm hep. Ta ki Mehmet hocamla tanışana kadar. Onu anlaşılır yapan şeyin insanlar ile sürekli iç içe oluşu ve düşüncelerini aktarırken birikimlerini hayatın gerçekliğiyle yoğurması olduğunu düşünüyorum.
Ekolojiden tutun da kadın sorununa kadar her konuda sistemi felsefik açıdan anlaşılır bir dille anlatması, konuşmacı olarak dinlenir ve kitapları zevkle okunan bir yazar yapıyor. Eğitim, sosyoloji, ekoloji, siyaset, ekonomi ya da çevre sorunları ile ilgili yapılan etkinlik ve programların “olmazsa eksik olur” diyebileceğimiz bu değerli insana nice kitaplar ve başarılar diliyorum. Hepinize güzel ve anlamlı bir program diliyorum.”
Gece de ben de gitarımla sahne aldım. Emek, özgürlük ve mücadele içerikli birkaç eser çalıp söyledim. Benim Meskenim Dağlardır adlı türküye yapılan eşlikler güzeldi. Sabahattin Ali’yi hep anarım. Eserlerini de Mehmet hocamın önerisi ve teşvikiyle okumuş birisiyim. Programın adeta görünmeyen bir planı da vardı. Benim ardımdan Ferhat Tunç’un görüntülü ve sesli mesajı ekrana yansıtıldı. Etkili ve duygulu bir mesaj olduğu izleyenlerin yüzlerinden belli oluyordu. Pür dikkat dinlendi Tunç’un mesajı. Özlem yüklüydü, hasretlik kokuyordu. Umutluydu. Onun da hukuktan yakındığı anlaşılıyordu. Sevgili Tunç’un mesajı şöyleydi:
“Sevgili Dostum, Yoldaşım, Mehmet Hocam
Öncelikle bu içtenlikli davetin için içten, yürekten teşekkür etmek istiyorum sana. Bu akşam sizlerle birlikte olmaktan tabi ki büyük bir mutluluk duyacaktım. Belki sizi geçmişe götürecek, eserlerimden bir iki tanesini de seslendirecektim. Ancak hukuksuzca açılan davalar ve aldığım hapis cezaları nedeniyle 4 yıla yakın zamandır sizlerden uzakta, ülke dışındayım. Bu nedenle bu akşam ne yazık ki sizlerle birlikte değilim.
Keza aynı sebeplerden dolayı binlerce insanımız, arkadaşımız dört duvar arasında ve tutsak edilmiş durumdadır. Hukuk Felsefesi adını taşıyan bu yeni eseriniz sözünü ettiğimiz ve maruz kaldığımız sorunlar açısından düşünüldüğünde çok kıymetlidir. Okuru çok olsun diyorum ve yaşadığımız bu karanlık iklime ışık olmasını umuyorum.
Yine bu akşamki davete katılan oradaki tüm dostlarımıza selam ve sevgilerimi iletiyorum. Aydınlık ve güzel günlerde buluşmak üzere…”
Birkaç yıldır Mehmet Akkaya deyince benim aklıma Muzaffer Oruçoğlu da geliyor. Mehmet hocamın neredeyse tüm yazdıklarını okudum. Hukuk Felsefesi 10. kitap oluyor. Redaksiyon sürecinde okuduğum için içeriğine yabancı değilim. Konukların tartışmalarını izlerken “adil yargılama hakkı”, “hukuk devleti” veyahut da “hukukun üstünlüğü” gibi terimler geçiyordu. Bunları duyunca kitabın içeriği yeniden kafamdan geçti.
Konuklar arasındaki Mustafa Turan ismini de anayım. Çünkü “Akkaya’nın tüm kitaplarını okudum” diyen tek kişiydi. Üstelik Hukuk Felsefesi adlı bu yeni çalışmanın redaksiyon kısmında Mustafa Turan’ın adı da vardı. Turan konuşmasında Akkaya’nın yeni çalışmalarına dikkat çekti ve “Akkaya eskisi gibi ders anlatmıyor, okuru boğmuyor, özgün görüşleri yoksa susmasını biliyor” gibisinden ifadeler kullandı. Sibel hanım merdivenin (sahne yerine) üzerine yeniden çıktığında saat ilerlemişti. “Bir sürprizimiz daha var” deyince insanların aklına Muzaffer Oruçoğlu’nun mesaj gönderdiği geldi. Mesajında şunları söylüyordu Oruçoğlu:
“Merhaba arkadaşlar,
Hukuk Felsefesi adlı yeni kitabı vesilesiyle Mehmet Hoca’yı ve kutlama için gelme duyarlılığını göstermiş olmanızdan dolayı sizleri sevgiyle selamlıyorum. Bu akşam aranızda ben de olmak isterdim. Bildiğiniz nedenlerle yurtdışında yaşıyorum.
Mehmet hocayı, felsefeyi yaşam kavgasıyla birleştiren, filozoflara ise çözümleyici ve eleştirel bir akılla yaklaşan, tabusuz bir insan olarak tanıyorum. Okuyan, üreten, etkinliklere katılan ve dinleyicileri ile dervişane, iknacı bir tarzda tartışan bir insan olarak da biliyorum.
Felsefe ve edebiyat eleştirisini birlikte yürütme gayreti içinde olan Akkaya, halkın tanımadığı, yayınevlerinin ise kapılarını kapattığı emekçi, yeni yazarların sesi olması bakımından da seçkin bir kişiliktir. Kendisine, bana geçen emeklerinden dolayı da ayrıca teşekkür ediyorum. Eserlerimi geniş bir şekilde çözümleyen, tartışmaya açan ilk yazardır o.
Akkayaların çoğalmasını diliyor, bu akşam orada olan tüm dostları sevgiyle kucaklıyorum.”
Ben de Mehmet hocaların çoğalmasını, kutlama günlerinin artmasını ümit ediyorum. Akkaya’nın bir kriteri vardı, onunla bitireyim. Demişti ki bir ortamda kitaba ilgi varsa ortam niteliklidir. Kitap sergi standı kurmuştuk. Ercan Can, ilgilendi stanttakilerle. Hemen herkesin elinde kitap görmek de benim için güzel bir duyguydu.
Celalettin Can’nın söz alması ve iki cümlelik sunumu da anılmaya değerdi. Akkaya ile birkaç yıllık tanışıklığı ve dostluğu olduğunu, onun bulunduğu ortamların ve yazdıklarının değerine işaret etti. “Buradaysam onu önemsediğim içindir” dedi. Hayat ve Sanat dergisi editörlerinden olan Turan Fırat da konuşanlar arasındaydı. Oruçoğlu ve Mehmet Akkaya ile birlikte son yıllarda iki değerli dost ve arkadaş kazandım dedi. Tanımadığım ama çeşitli felsefe gruplarından konuklar da Akkaya ile ilgili olarak güzel ve içerikli sözler sarf ettiler. Benden bu kadar.