Entelektüel yaşam kadar gündelik yaşamda da sürekli temas ettiğimiz terimlerden birisidir hukuk. Onu tanımlamak kolaymış gibi görünür; bu yüzden de herkes hukuk konusunda bilgili olduğunu düşünür. Sınıf ve ideolojik yönelimlere göre hukukun anlam kazandığı gözardı edilir. Oysa ana akım hukuk anlayışlarına karşı alternatif hukuk anlayışları, devrimci hukuk felsefeleri, Marksist hukuk teorileri de söz konusudur.
Hukuku yalnızca akademik, teorik ve entelektüel bir sorun olarak ele almak yanlıştır. Öncelikle devlet mekanizmasıyla ordu ve polis güçleriyle yakın bir bağı vardır. Ayrıca hukuk, devletin ideolojik aygıtını temsil ettiği noktada daha da büyük bir önem kazanır. Devlet ve hukuk birlikte her çağda egemen sınıfların çıkarını temsil eder. Dolayısıyla bunlara karşı emekçi sınıfların “karşı hukuk mücadelesi” tezini geliştirmeleri ve egemen tarza karşı mücadele yürütmeleri meşru hale gelir. Bu yüzden de hukuk mücadelesi gibi çabalar kaçınılmaz oluyor.
Hukuk mücadelesi günümüzde insan hakları mücadelesi ile birlikte yürütülüyor. Böyle bir mücadele içinde olan pekçok düşünür ve aktivistlerden söz etmek mümkündür. Ülkemizdeki örnekler olarak Ercan Kanar ve Eren Keskin isminden söz etmek kaçınılmaz. 8 Aralık 2022 tarihinde TÜYAP kitap fuarında Ercan Kanar ile birlikte katılacağımız bir panelimiz olacak. Hem fuarı gezmek hem de panele katılmak isteyenler için saati de yazıyorum: 15.00.
Her modern ulus devlet gibi Türk ulus devleti de modern hukuk uygulamalarıyla, medeni kanunlarla toplum sorunlarının üstesinden geleyim derken eskiye nazaran çok daha büyük sorunlar üretmiştir. Adliye, yargı ve özellikle yeni tesis edilen “modern” hapishaneler ve “modern” işkence aletleri uygar devletlerin en büyük silahları olmuştur.
Tüm bunlar ise adına “gelişme”, “ilerleme” ve “aydınlanma” denilen süreçlerle birlikte var olmuştur. Anılan süreç ise üretim ve kapitalist yeniden üretimden gıdasını almıştır/almaktadır. Bu yüzden de hukuk tartışması bizi zorunlu olarak üretim ilişkilerini analiz etmeye götürmektedir: Toplumsal artık (artı değer) hangi koşullarda üretiliyor, buna kimler hangi biçimlerle el koyuyor?
Durum böyle olunca adalet, yargı, devlet, hapishaneler ve elbette ki konumuz olan hukukun ortadan kaldırılması da temel bir tartışma alanına dönüşmektedir. Tartışmanın bu evresinde Marx ve Engels’in “hukukun sönümlenmesi” tezi, merkezi bir tez olarak açıklanmayı ve bilince çıkarılmayı bekliyor.