Alevi/Kızılbaş Felsefesinde
BİLİNÇ KATEGORİLERİ VE GENÇLİK
Sorunları yoğun olan toplumlarda felsefeye ilginin arttığını saptamak zor değildir. Ülkemiz de böyle bir sorunlu özellik taşıyan pozisyondadır. Bu yüzden de pek çok sosyal probleme felsefeden hareketle yönelme eğilimi hep aktüeldir. Bu hafta sonu katıldığım bir panelin içeriğinde de felsefe merkezi bir konum teşkil ediyordu. Yaşam Ağacı Derneği’nin (YAD) düzenlediği Alevilikte Felsefe ve Gençlik adlı program çok yoğun bir ilgi gördü. Benim de sunum yaptığım toplantıda hararetli ve nitelikli bir süreç yaşandı; tartışmalar, itirazlar, sorular, açıklamalar birbirini izledi. Kitaplara da moral verici bir talep oldu.
İstanbul-Esenyurt’ta faaliyet gösteren Erenler Eğitim ve Kültür Merkezi konferans salonunda (2 Ekim 2022) gerçekleşen panelde Alevi kanaat önderi ve Garip Dede Vakfı başkanı Celal Fırat’ın da bir konuşması oldu. Panel YAD başkanı, avukat Fatmagül Yolcu’nun moderatörlüğünde yapıldı. İlk söyleyeceğim, panele yoğun bir ilginin olmasıdır. Bu da kitleyi duyarsızlıkla itham edip “halk katılmıyor, kendi sorunlarına sahip çıkmıyor, felsefeyi sevmiyor, uzun konuşma istemiyor, kitap okumuyor” biçiminde yapılan eleştiri ve sitemlerin boşa düştüğü anlamına gelmektedir. Keza gençlerin daha da büyük bir grup olarak katılmış olması sanırım birçok kişiye de düşündürücü gelmiştir. Saatlerce süren etkinliğin son bölümü müziğe ayrılmıştı. Genç müzisyenler Arif Erendemir ve Merdan Us etkinliğin içeriğine uygun eserleriyle programa zenginlik kattılar. Programın en başından itibaren sunuculuğunu ise Filiz Çelik üstlenmişti.
Daha Allah ile Cihan Yok İken
Fatmagül Yolcu’nun açış konuşmasında devrimci-demokratik kitle örgütlerinin sosyal sorumluluklarına dikkat çekmesiyle başladı toplantı. YAD’ın bu çalışmalardaki tutumuna ve yönelimine işaret edildi. Celal Fırat ise Alevi toplumunun inançsal, ekonomik ve kamudaki sorunlarına dikkat çekti. Bunla da kalmadı; Aleviliğin kendine özgü bir inanç olduğunu, bunun sosyal ve felsefi temellerinin bulunduğunu söyledi. Harabi’den iki dörtlük de şiir okudu ki, toplantının ruhuna oldukça uygundu:
Daha Allah ile cihan yok iken
Biz ani var edip ilan eyledik
Hakk’a hiçbir layık mekan yok iken
Hanemize aldık mihman eyledik
Kendisinin ismi henüz yok idi
İsmi söyle dursun cismi yok idi
Hiçbir kıyafeti resmi yok idi
Sekil verip tıpkı insan eyledik
Alevi/Kızılbaş inancı ve felsefe ilişkisi söz konusu olduğunda iki boyut akla gelmelidir. Birisi Alevi/Kızılbaş inancında immanent (içkin) olan felsefedir. Yani Aleviliğin varlık felsefesi, etik anlayışı, hukuk felsefesi ve yine Aleviliğin eğitim felsefesi gibi başlıklar önem kazanır. Tüm bu disiplinler başka bir sunumun konusu olabilir. İkinci olarak da Alevilik ve felsefe denildiğinde Aleviliği felsefi açıdan ele almak ve bu konuda kavramsal açıklamalar yapmak anlaşılabilir. Programdaki benim konuşmamda bu noktadan hareket edildi.
Kaynak Komünal Toplumdur
Aleviliğin dayandığı tarihsel temellere ilişkin görüşler muhteliftir. Alevi/Kızılbaş inancını İslam’ın içinde gören, onu Ali ve Ehli Beyt’le ilişkilendiren kaynaklar az değildir. Aleviliği İslam’ın özü gibi değerlendirenler de vardır. Alevilerin Manicilikten, Zerdüştlükten meydana geldiği de söylenir. Bu iddialar arasında Alevi/Kızılbaş inancının Hititler’de, Sümerler’de var olduğu da söylenir. Bana göre tüm bunlarda doğruluk payı olabilir. Bu coğrafya ve inançlarla Alevi toplulukların bağı kurulabilir ama meselenin özü bunlardan çok daha derinlerde bulunmaktadır. Kaynak eşitlikçi klan ve kabile topluluklarıdır.
İlkel komünal toplumdan sınıflı, uygar topluma geçişte bu geçişe büyük insanlık “evet” dediği halde belirli kabileler buna direnç göstermiştir. İşte Alevi/Kızılbaş toplulukları uygar topluma direnç gösteren toplulukların çocukları, torunları olarak vardır. Üstelik bu topluluklar yalnız Anadolu ve Mezopotamya’da yaşayan Alevi/Kızılbaş toplumundan ibaret de değildir. Dünyanın her yerinde Alevi inancına benzer inançları sürdüren toplumlar vardır. Bizde genellikle Alevi, Kızılbaş, Bektaşi, Mazdeki, Babai, Abdal, tahtacı, rafizi, Bedreddini, Kalenderi gibi isimlerle anılıyor.
Dünyanın her yerinde eski toplum geleneklerini sürdürenler vardır. Bunlar değişik isimlerle anılır. Bu toplumların tümünü direniş toplumları olarak adlandırmak gerekir. Bunları “sözleşme”yi imzalamayan muhafazakar toplumlar olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Hobbes, Locke ve Rousseau gibi filozoflara göre insanlar eski, sınıfsız, devletsiz toplumlardan adına uygar toplum denilen sömürücü, sınıflı toplumlara bir “toplumsal sözleşme” ile geçmişlerdir. Anlaşılan o ki Alevi/Kızılbaş toplumunun ataları olan kuşaklar bu geçişe evet dememiş, sözleşmeyi imzalamamıştır.
Sözleşmeye karşı çıkmak önemli ve temel bir özelliktir. Bu durum yakın tarihimizde de geçerli olmuştur. Aleviler, Türk büyük burjuvazisinin ve toprak ağalarının kurduğu “uygar cumhuriyet” rejimine karşı da direnç göstermiştir. Emperyalizmin yönlendirmesiyle 1920’lerde ülkemiz topraklarında kurulan “uygar devlet” Alevi kurumlarını kapatıp, Koçgiri ve Dersim’de (sonrası da var) yaptığı katliamlarla Alevilerin neden direnç gösterdiğini de kanıtlamıştır!
Felsefi-İdeolojik İnanç Bilinci
Alevi/Kızılbaş inancının ve bu inançtaki toplumsal kesimin bilinç koşullarının da açığa çıkarılması önemli bir felsefi meseledir. Bu felsefi saptamayı yapmak için bilinç araştırması yapmamız gerekiyor. Ülkemizde bir bilinç araştırması, epistemolojik bir çözümleme yapılacak olursa öncelikle felsefi-ideolojik sınıf bilincinden söz etmek gerekiyor. Bu, burjuvazi ile proletaryanın çatışmasında karşılık bulur ve temel bir kategori olarak kendini gösterir. Kaustky ve Lenin gibi politik teorisyen ve aktivistler de vakti zamanında sınıf bilincine dikkat çekmiştir. Elbette tüm bilinç durumunun sınıf bilincinden ibaret olduğu düşünülemez.
Bilhassa ülkemizi dikkate aldığımızda ikinci olarak felsefi-ideolojik ulusal bilinçten (milli bilinç) söz etmemiz gerekir. Bu da kendisini Kürt sorunu olarak bilinen olguda açığa çıkarır. Ezilen Kürt ulusal bilinci demek gerekiyor. Belirtmeye bile lüzum yok ki ülkemizde farklı milliyetten kesimler de bulunduğu için Kürtlerle sınırlı tutamayız. Üçüncü olarak felsefi-ideolojik cins bilincinden söz ediyoruz. Burada da ezilen cins olarak kadınlar kastediliyor. Ataerkil baskıya maruz kalan ve ezilen konumundaki cinsleri de bu çerçevede anmak gerekiyor. Feminist bilinç en popüler olanıdır. Yine de emekçi kadın bilincine vurgu yapmakta yarar var. Ulusal sorun gibi kadın sorunu da “baş çelişki” durumuna gelebiliyor. Ülkemizdeki örneklere ek olarak bugünlerde İran’daki ayaklanma da kadın merkezlidir.
Dördüncü epistemolojik kategoride doğa felsefesi yer alıyor. Yani felsefi-ideolojik ekolojik bilinç söz konusudur burada. Çevreci hareketler dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük bir ilgi görüyor. Yeşiller hareketi de yeni sosyal hareketler olarak kendisine yer buluyor. 2013 Haziran Halk Ayaklanması’nda “yeşil duyarlılık” önemli bir faktör olmuştur. Konumuz gereği bizim için önemli olan ise beşinci olarak felsefi-ideolojik inanç bilincidir: Alevi/Kızılbaş bilinci demek istiyorum. Buna kısaca Alevi bilinci diyoruz. Alevi/Kızılbaş toplumunun da sınıf olgusuna paralellik arz ettiği, konjonktürel olarak sınıfın önüne geçtiği görülebiliyor. Haziran Halk Ayaklanması’nda katledilen 10 vatandaşın, hepsinin Alevi ailelere mensup olması sanırım rastlantı değildir.
Bunların olmadığı yerde de egemen sınıf bilincini görüyoruz. Bu da lokal düzeyde felsefi-ideolojik Türk-İslam bilinci, evrensel düzeyde ise felsefi-ideolojik liberal bilinçtir. Zihin boşluk tanımıyor, çağın, sosyal şartların ve sınıfsal dengelerin durumuna göre çeşitli bilinç biçimleriyle doluyor.
Alevi Gençliğine Felsefeden Bakmak
Genç-yetişkin gerilimi çağımızın önemli bir problematiğidir. İki jenerasyonunun birbirini anlamadığı ileri sürülür sıklıkla. Genç kuşaklar, eski kuşaklarca eleştirilir çoğu zaman. Bazen gençler gereğinden çok yüceltilir bazen de haksız bir şekilde suçlanır. Tüm bu tek yönlü tavır ve görüşler gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Genç ve yetişkin geriliminde belirleyici olan sınıfsal konumlandır. Bununla birlikte yukarıda bilinç kategorilerinin farklılıklarına değindiğimiz gibi Alevi gençliğinin özgün yanlarına da bir bakış atmamız gerekecektir.
Gençliğe yakından bakıldığında onu belirleyenin eski kuşaklar olduğu anlaşılır. Yetişkinlerin gençleri yetersiz bulmaları, özünde kendi yetersizliklerinin kanıtı olmaktadır. Çünkü yeni jenerasyonlar eski kuşaklar tarafından eğitiliyor! Ünlü Fransız sosyoloğu A. Comte’un dediği gibi yaşayanları ölüler yönetiyor. Keza Karl Marx da benzer düşüncededir. Ona göre de geçmiş üzerimize bir kabus gibi çökmektedir. Dolayısıyla Alevi/Kızılbaş gençliği de eski kuşaklardan etkilenmekte onlardan el almaktadır.
Etkinliklere “gençler katılmıyor” diyerek şikayetçi olmak doğru değil. Günümüz sosyal yaşamında uyarıcı çok fazla, gençler dağınık durumda, doğru. Ama gençlerle doğru bir dil ve söylem üzerinden ilişki kurulursa onlar ön plana çıkabiliyor. Ben üç yıl evvel bir Alevi gençlik kampına katıldım. Yüzlerce genç büyük bir ilgi göstermişti. Felsefe gibi biraz soğuk bir disiplinin içinden bir sunum yaptığım halde büyük bir merak ve dikkatle izlendiğini gördüm. Bir yönetici arkadaş, “bu kadar ilgi olacağını düşünmemiştim” dedi. YAD’ın panelindeki durum da bundan farklı değildi. Çünkü toplantıda da gençlerin baskın olduğunu fark etmek zor değildi.
Federasyon ve derneklerin gençlerle, onların doğasına uygun bir yöntemle diyalog kurması, onlara bağımsız özne olabilme rolü vermesi gerekiyor. Gençlik örgütleri, gençlik merkezleri, gençlik festivalleri, gençlik kampları, gençlik dergileri, gençlik birimleri kurulmalı, bunlar özerk olmalı, onlara güvenilmeli.
Alevi Gençliğini Kategorilendirmek
Şimdi Alevi/Kızılbaş gençliğini içeren başlıca kategorileri açıklamak istiyorum. Birinci kategorideki Alevi gençliğini inanç merkezli bir kategoride değerlendirmek olasıdır. Bu yelpazedeki gençler büyük oranda Alevi geleneğine bağlı, cem etkinliklerine katılıyor, Aleviliğin ibadet boyutunu eksik etmiyor. İkinci kategoride ise Aleviliği kültürel düzeyde yaşayan gençler yer alıyor. Bunlar Alevi ibadetine meraklı olmasa da Alevi kurumlarında bulunabiliyor. Pikniklere, aşüre günlerine, Alevi miting ve eylemlerine katılabiliyor.
Alevi gençliğinde üçüncü bir kategori daha var olmaktadır: İdeolojik-politik kategori diyebiliriz buna. Politik Alevi gençliği inanç meselesi ile sınıf meselesi arasında bağ kuruyor. Bu gençlerin bir kısmı sol ve sosyalizm mücadelesi içinde oluyor. Demin Gezi’de katledildikleri söylediğimiz gençleri bu kategoride görmek yanlış olmaz. İstanbul’un Okmeydanı, Gazi Mahallesi, Gülsuyu, Ümraniye deyince politik Alevi gençleri akla gelir.
Dördüncü bir kategori de etnisite temelidir. Türk Alevi gençliği, Kürt Alevi gençliği, Arap Alevi gençliği… Oysa bana kalırsa Alevi inancı, etnisiteden muaf bir inançtır. Beşinci bir kategori daha var: Coğrafi, sosyolojik ve iktisadi diyebileceğimiz Alevi gençliği. Alevi öğrenci gençliği, Alevi köylü gençliği, Alevi şehirli gençliği. Tüm bu Alevi gençliğinin ortak sorunlarından söz edilebileceği gibi özgün sorunlar da vardır. Örneğin Alevi öğrenci gençliği, eğitim sırasında Türk-İslam ideolojisinin şiddetine maruz kalırken iş arayan Alevi işçi/işsiz gençliği özel ve kamu sektöründe ayrımcılığa maruz kalıp dışlanabiliyor.
Alevilik ve İslam Benzer mi?
Sunumda da belirttiğim gibi şöyle bitireyim: Aleviliğin İslam, Hıristiyanlık veya diğer dinlerle doğrudan bir benzerliği bulunmuyor. Alevi/Kızılbaş inancı diğer dinler gibi yalnızca bir din değildir; kültürdür, felsefedir. Alevilik eşitlikçi bir yaşam tarzı olarak vardır. İçinden sermayedarlar çıkarması, bunların düzene eklemlenerek yabancılaşmış olması gerçeği değiştirmez. Bu yüzden Aleviler Alevidir, Müslüman değildir. “Herkes Türk’tür” sözü nasıl ki resmi ideolojinin yalanıysa “toplumun yüzde doksan dokusu Müslümandır” sözü de gerçekleri yansıtmaktan uzaktır.
Aleviler Alevidir diyoruz. Çünkü Alevi/Kızılbaş toplumunun piri, dedesi, dervişi, devriyesi vardır. Alevilerin yolu, canı, cemi, cemevleri vardır; sazları, sözleri, deyişleri, nefesleri, bağlamaları vardır. Ocakları, dergahları, ozanları vardır. Halk mahkemeleri vardır. Alevilere yakın olduğu söylenen İslam’ın ise Ramazan’ı, namazı vardır. Hacca gidilir. Alevi/Kızılbaş toplumu bunları asla yapmıyor. İslam’daki Kabe Mekke’dir. Aleviler için yaratan yaratılan “bir” olduğu için Kabe her yerdir, Tanrı her yerdedir. Cennet cehennem bu dünyadadır. Tüm bu inanç ve uygulamalar açısından da bakıldığında Alevilik ile İslam arasında en küçük bir benzerlik bulunmuyor.