Bir hafta önce İstanbul’dan Malatya’ya geldiğimde kendimi kentte siyasal çalışmalar yapan bir HDP heyetinin içinde buldum. Eylül ayının başından itibaren burada yapılan çalışmalara birkaç gündür ben de katılıyorum. Çalışma grubunun içinde il yöneticileri, değerli arkadaşım Yusuf Bozkuş, parti meclisi üyesi Songül Tunçdemir, yine parti meclisi üyesi Yasemin Demirkaya, ayrıca partililer yer alıyor. Heyete, Antalya milletvekili ve aynı zamanda Alevi aktivistti olarak tanınan Kemal Bülbül kumanda ediyor. Konu/kampanya “Alevilere Eşit Yurttaşlık Hakkı” olarak düşünülmüş. Heyetin gezileri ve benim de katılımım halen devam ediyor. Belki merak edenler olur diye şu ana kadarki gelişmelere dair gözlemlerimin bir kısmını kısaca yansıtmak istiyorum. Sonraki/yeni tecrübeleri ise ayrıca yazma niyetindeyim.
Dil Felsefesine Değil Doğaya Dönüş
Bugün kent merkezinde Alevi kurum temsilcileri ile yapılan bir kahvaltıda biraraya geldik. Öyleden sonra Dilek üzerinden bir yolculuğumuz oldu. Hilan köyü (mahalle) Cemevi’nde kitleyle buluştuk ve Doğanşehir’e yolculuğumuz gerçekleşti. Örnek köy, Işık mezrası ve Çığlık gibi bir çok yerde halkla buluşmalar oldu. Akşam karanlığında konvoy/heyet ev ziyaretlerinde bulundu, elbette ki mütevazi gibi görünen organik besinlerle donatılmış yemek masalarında anlamlı, duygulu ve düşünceli vakitler geçirdik. Balın, salatalığın, domatesin, peynirin, çocukluğumda bıraktığım kokusunu yeniden hatırlamış oldum. Kentlere püskürtülen insanların doğaya dönüşü gözümün önünden aktı bir anda. Dilbilimci Rorty’i andım içimden. Rorty, felsefede “dilsel dönüş” demişti: Turn to linguistic philosoph. Doğaya dönüş deseydi ne iyi ederdi değil mi?
Antikçağ, Yurttaşlık ve Cumhuriyet
Yurttaşlık ve cumhuriyet gibi aktüel kavram ve uygulamalar söz konusu olduğu için konuşmalarda sorun, siyaset felsefesine Antik Yunan’daki yurttaşlık ve Roma cumhuriyetlerine dek genişliyor. Kemal Bülbül’ün sunumundan da fark edileceği gibi Alevi/Kızılbaş toplumu, sıradan bir inanç olayı ve toplumu olarak görülemez. Sorun cemevlerinin ibadethane statüsüne kavuşmasıyla da sona erecek gibi görünmüyor. Bülbül, yurttaşlıktan ziyade eşit yurttaşlığa vurgu yapmaya, cumhuriyet yerine devrimci-demokratik cumhuriyete vurgu yapmaya özen gösteriyor. Etkili hitap gücüyle, ilgi çeken diksiyonuyla, yaratıcı sunumu, derin bilgi ve birikimiyle kitlenin oldukça ilgisini çekiyor. Bunun yanında, yanlış anlamadıysam Bülbül, Aleviliğin Ali ve Ehlibeyt ile yakın ilişkisini kuruyor ki, buna katılmam mümkün değil.
Benim açımdan eşit yurttaşlık hakkı, kısmi olarak bazı eşitsizlikleri çözebilir ama Alevi toplumunun toplumsal bir eşitlikle ve ancak tüm toplum eşit ve özgür olabildiği oranda özgürleşebilecektir. Gerçi kampanya süresince eşitliğin yalnızca Aleviler için değil diğer ezilen ve mağdur edilen, edilmiş inanç toplulukları için de talep edildiği vurgulanıyor. Bu yüzden de desteklenmesi gerektiği çok açıkça belli ediyor.
Dinden Özgürleşme Özgürlüğü Ezilen inanç toplulukları için eşit yurttaşlık talebi, benim aklıma Marx ve Engels’in din felsefesini getiriyor. 1850’lerde Yahudilere yapılan baskılar nedeniyle Sol-Hegelci filozoflar (örneğin B. Baure) Yahudilerin, Hıristiyanlığa geçerek bu baskıdan kurtulmasını savunmuş, Hegel gibi devletçi filozoflar ise bundan da evvel sorunun laik düzen ve hukuk devletiyle çözüleceğini ileri sürmüştü. Oysa Marx ve Engels, toplumun dinden, inançlardan özgürleşmesini, bunun da ancak ekonomik ve sosyal özgürleşmeden geçtiğini düşünür.
Bu noktada bir kitle partisinin toplumu dinden özgürleşmeye davet etmesi, dinselliğe sebep olan üretim ilişkilerini ortadan kaldırmaya davet etmek, bunun için de sınıf mücadelesini önermek, ne derece halkta karşılık bulur, bilemiyorum. Ülkemizde halen feodal üretim biçiminin unsurları, buna bağlı olarak kültürel feodalizmin ağırlığı dikkate alınırsa kimliksel talepler yerine sınıfsal talepler önermek halkta hiç de karşılık bulmayabilir. Dolayısıyla sınıf talepleri ile kimlik talepleri arasındaki korelasyona özen göstermek gerekiyor.
Müslüman Olursanız Eşit Yurttaş Olursunuz
Benim Malatya’daki kampanyada gördüğüm duruma bakılırsa ve genel olarak izlediğim kadarıyla Alevi toplumuna duyarlı tek kitle partisi HDP olarak görünüyor. Sermayenin diğer büyüklü küçüklü faşist partileri bakımından Aleviler zaten İslam’in içindedir. İslam’ın içinde ne kadar erken eriyip buharlaşırsa o denli “eşit yurttaş” olacaklardır. Yani sermayenin ırkçı-faşist partileri diyor ki: Müslüman olun, baskı ve zulümden kurtulun ve böylece “eşit yurttaş” olun. HDP ise Alevi inancının kendine özgü bir “din” olduğunun kabulünü ve İslam’a tanınan hakların Aleviler için de geçerli olmasını savunuyor. Kemal Bülbül’ün “Devlet Alevilerden ve diğer ezilen inanç topluluklarından vergi aldığı halde bunlara aynı oranda hizmet vermediğini” söylerken konuyu daha açık hale getiriyor.
Eşit Yurttaşlık Hakkı
Malatya’da gözlemlediğim kadarıyla şu anda neredeyse tüm cemevleri, hükümetin bir şekilde etki ve ilgi alanında görünüyor. Bizim köy de dahil olmak üzere çok sayıda cemevinde hummalı bir inşaat çalışması yapılıyor. Devlet cemevlerine “sahip” çıkıyor, eksiklerini gideriyor. Dolayısıyla HDP’nin de genel olarak devletin, özel olarak da hükümetin bu kuşatmacı politikalarına karşı “eşit yurttaşlık hakkı” talebiyle yanıt vermesi ve kampanyalar organize etmesi doğrudur. Kampanyaya Alevi toplumunun ve muhalif devrimci çevrelerin ilgisi eksik olmuyor. Her gidilen yerde heyet mutlaka ilgi görüyor.
Toplantılar Alevi kurumlarında gerçekleşiyor, hane, işyeri ve lokal benzeri mekanlarda da oluyor. Toplu halde yapılan sohbetler, kurulan yemek masaları, çay-kahve sohbetleri de kampanyayı bir hayli renklendirip zenginleştiriyor. Toplumun partiye olan ilgisi, doğal olarak diğer sermaye partilerine olan ilgiden biraz farklı oluyor. Belli bir korku, kaygı psikolojisi kendini belli ediyor. Bu korku ve kaygı içindeki toplumun herşeye rağmen partiyi cesaretle destekliyor oluşunu burjuva psikoloji bilimi açıklayabilir mi, merak ediyorum. Yol boyu hareket halindeyken araçtaki partililer için ise bu korku, kaygı ve güvenlik durumu adeta mizah konusu oluyor.
Bir Söylemle Binleri harekete geçirmek Dört araçtan oluşan heyet, hareket halinde sekiz araca dönüşüyor! Anlaşılan şu ki, dört araca dört de sivil polis aracı vs. eşlik ediyor. Yorumlara bakılırsa araçlardan birisi “donanımlı”dır! Ortam dinleme ve sinyal kesme özelliğindedir. Ama kimin umurunda. Her türden saldırıya alışmış, nice bedel ödemiş, onlarca badire ve engel atlatmış bir kurumdan ve toplumdan söz ediyoruz. Bir sözüyle, bir eylemiyle, bir sloganıyla milyonları harekete geçiren bir yapı var. Seyahat, toplantı ve tartışmalar boyunca tüm bu karmaşık süreç ve ilişkileri çözümleyecek bir burjuva siyaset bilimi ya da burjuva siyaset felsefesi var mıdır, sorusunu sormadan edemiyorum.
Eşit yurttaşlık kampanyası bağlamında yapılan geziler, bizi çok daha geniş sorun ve disiplinlerle ilgili bilgi sahibi yapıyor. En ücra köylere kadar kırvıla kıvrıla ilerleyen yolların kapitalizmi doğaya taşıyan özelliğini saptamanız zor olmuyor. Tarım, hayvan yetiştiriciliği, bitki örtüsü, gündelik yaşam tarzı ve moderne benzeme eğilimini de tespit edebilirsiniz. Bitki örtüsü derken, Malatya’da mevsimler de değişiyor. Yeni kurulan barajlar bunun nedeni olarak düşünülmektedir. Ürün çeşitlerinin her yıl değiştiği söyleniyor. Sıklıkla da kayısı zenginlerine rastlamak mümkün oluyor Malatya’da. Yine toplum yoksukluktan, işsizlikten söz ediyor. Tarım ve hayvancılıkta emekçi olmak da büyük zorluklara göğüs germek demektir.
Demokratik ve Sosyalist Devrim
Mezra-köy ilişkisi, köy-kasaba ve kent diyalektiği ve nihayet kır-kent sentezi de, üzerinde durulacak konular oluyor. Buna göre diyebiliriz ki, kentten bakınca bütünlüğü görmek zor olurken, kırdan bakıldığında bütünü görmek daha mümkün oluyor. Bunun evrensel bir tez olduğunu ileri sürmektense Doğu dünyası için, yani pre-kapitalist ilişkilerin öyle ya da böyle etkisini sürdüren toplumlar için geçerli olduğunu düşünmek daha gerçekçi bir analiz olacaktır. Gerek demokratik halk devrimi teorisinin gerekse sosyalist devrim teorisinin, yansıtmaya çalıştığım yeni veriler ışığında gözden geçirilmesi gerektiğini söylersem sanırım meseleyi abartmış olmam.