Kutsal ve kutsal olmayan dinler yaşamımızı büyük oranda etkiliyor. Bu doğrultuda pek çok yayının söz konusu olması da doğaldır. Konuyu Mehmet Akkaya’nın “Din Felsefesi” adlı eserinden okumak ve üzerine düşünmek önemli olabilir (Belge Yayınları, 2021). Kitaptan anlaşıldığı kadarıyla kendisini solda gören daha doğrusu Marksizm içinde gören pek çok kişi ve çevrenin din yorumu hiç de Marksist değil.
Kitabın içeriğine geçmeden belirtelim ki, devrimci hareketlerin ve proletaryanın yürüttüğü sınıf mücadelesinin geri çekildiği veya geriletildiği dönemler sadece pratik ve politik alanda değil, asıl olarak felsefi ve ideolojik alanda da bir gerileme, dağınıklık ve bulanıklık yaşanır.
Kaybedilen veya terk edilen mevzileri yeniden kazanmak ve ileri atılmak için felsefi ve ideolojik görüşlerimizi netleştirmemiz, hafıza tazelememiz ve köklü bir muhasebe yapmamız gerekir. Çünkü biliyoruz ki yeni bir düzen kurmak devrimci bir değişim ve dönüşüm yaratmak için iki olmazsa olmaz silaha ihtiyacımız vardır. Biri dünyayı bilimsel, bütünsel ve devrimci ışığı ile aydınlatan ve yol gösteren materyalist felsefe, biri de proletaryanın örgütlenmiş maddi gücüdür.
Marx bu durumu çok net olarak şöyle ifade eder: “Nasıl felsefe proletaryada maddi silahlarını bulursa, proletarya da felsefede düşünsel silahlarını bulur.” Mehmet Akkaya’nın “Din Felsefesi” adlı kitabı işte bu bakış açısı ve ihtiyaç çerçevesinde okunması, tartışılması ve sindirilmesi gereken kitaplardan biri.
Din Felsefesi: Tarihsel Olduğu Kadar Güncel
Öncelikle yazar dostumuzu harcadığı emekten ve okuyucuya ulaştırdığı bu kapsamlı sunumdan dolayı kutluyorum. Sosyal medyadaki bazı makalelerini okuduğum Mehmet Akkaya ile yine sosyal medya üzerinden tanıştık. Bu süreçte bir düzine kitabı olduğunu öğrendim. Öncelikle okumak istediğim üç kitabını edindim ve okumaya “Din Felsefesi” isimli kitabından başladım. Çünkü din konusu öncelikle egemen sınıflar ve iktidar tarafından istismar edilen; ezilenler, sömürülenler başta olmak üzere değişik siyasal çevreler tarafından da yanlış anlaşılan, hatta anlaşılamayan, üzerinde tepinilen bir konu. Üstelik tarihsel olduğu kadar güncel de bir konu.
Kitap teolojinin, felsefenin, büyük âlim ve filozofların her çağda hem batıda hem de doğuda var olduklarını ciddi ve düşündürücü örneklerle ortaya koyarak yeni bir ufuk açıyor. Dinin ortaya çıkışı, farklılaşarak hala varlığını sürdürmesinin iktisadi, toplumsal ve coğrafik temelleri de kitapta açıklanıyor. Bunları yaparken yazar, dinin sınıf mücadelesi ve iktidar biçimleriyle olan ilişkisini de detaylı olarak ve evrensel düzeyde değerlendirmektedir.
Kitapta farklı felsefi ve siyasi akımların dine yaklaşımı ve Marksist, materyalist yaklaşım çok açıklayıcı ve eğitici biçimde ele alınmış ve okuyucuya sunulmuş. Marksist yaklaşımın teist, ateist ve deist yaklaşımlardan da farklı olduğu özellikle vurgulanmış. “Din Felsefesi” adlı kitap, dinin de üretim tarzlarına, paylaşım ve yönetim biçimlerine bağlı olarak ortaya çıktığını, sınıflı topluma son verilmesiyle birlikte de “sönümleneceğini” Marks ve Engels’ten yapılan alıntılarla destekleyerek anlaşılır biçimde savunuyor. Böylece “din ne zaman sönümlenir?” sorusu da yanıtını bulmuş oluyor.
Şeyh Bedreddin Devrimi
Sömürü düzenini, kapitalist düzeni bir kenara bırakıp “bir üst yapı kurumu” olan dine savaş açmanın beyhude bir uğraş olduğunun bizatihi hatırlatılması dikkat çekicidir. Akkaya, dini gericiliğe karşı mücadelenin sermaye düzenine karşı mücadeleden ayrı ele alınamayacağını, alınırsa da bunun Marksist bir tutum olmayacağını detaylı bir biçimde açıklıyor.
Yazar, bu eserinden hareketle yaşadığımız toprakların önemli bir gündemi olan Alevilik-Bektaşilik-Kızılbaşlık meselesini yalan yanlış, uydurma, kulaktan dolma bilgilerden arındırarak, ekonomik, siyasal, tarihsel ve felsefi dayanaklarıyla eğitici ve öğretici bir tarzda okuyucusuyla buluşturuyor.
Şeyh Bedreddin hareketi, ayaklanması ve hunharca bastırılması konusunda çok okuyan biri olmama rağmen bu konuda da yazar dostumuzun araştırma, inceleme ve sunumundan fazlasıyla yararlandım. Akkaya, “Şeyh Bedreddin Devrimi” diye adlandırdığı Osmanlı egemenliği altında yaşayan farklı inançlara ve kökenlere sahip yoksul köylülüğün dönemin felsefi, siyasi ve pratik önderleri tarafından geniş bir coğrafyada nasıl örgütlendiğinin ve halkın ayağa kaldırıldığının destanını çok zengin bilgi ve belgelere dayanarak okuyucu ile paylaşıyor.
Lafı uzatmadan söyleyeyim, “Din Felsefesi” adlı kitap; felsefe, siyaset ve sınıf savaşlarına tarihsel-güncel, evrensel-yerel düzeyde ilgi duyan herkesin, ama illa da devrimcilerin mutlaka eleştirel bir gözle okuması, tartışması ve sindirilmesi gereken bir kitap. İyi okumalar.