Geçen yıla oranla büyük bir kitle ile 2022 Newroz’una katılmanın heyecanı henüz kaybolmadan birkaç gözlemimi dostlarla paylaşmak, merak edenler için sanırım ilginç olur. İstanbul-Yenikapı’da gerçekleşen kutlamanın, öncelikle hem yeryüzünden hem de gökyüzünden kuşatma altında gerçekleştiğini söylemek yanlış olmayacak. Diyalektiğin toplumsal yasaları da işlev görüyor böylesi dönemlerde: Toplum, kuşatılmışlığı aşmak, ablukayı dağıtmak üzere büyük bir dayanışma duygusuyla yanyana geliyor ve alanlara akıyor.
Son altı yılın en kitlesel gösterisiydi, eskiye oranla içeriği de epeyce değişmiş bir Newroz’a tanık olduğumuzu söyleyebilirim. İstanbul özelinde söylenirse geçen yıl geriletilen korku-kaygı duvarının bu sene tamamen aşıldığı ileri sürülebilir. Eskiye oranla Newroz yalnızca Kürt ulusunun değil, dünya halklarının ve emekçi sınıfları da sembolize eden bir gün haline gelmektedir. Mithat Sancar’ın konuşma içeriği sanırım izleyicilerin ilgisini çekmiştir: her geçen gün ülkemizde sınıfsal talepler ile ulusal talepler iç içe geçiyor.
Newroz: Bir Mayıs’ın İkiz Kardeşi
Olgular ve onlara ilişkin kavramlar, her zaman söylediğimiz gibi tek yapılı ve durağan değildir. Dolayısıyla Newroz’un da anlamı süreç içinde değişim göstermektedir. Şu kadarı bir geçekçe olarak düşünülebilir ki, elli yıldır uğruna mücadele yürütülen bir değerdir. Giderek Kürdistan kadar Türkiye halklarının da bir değeri haline gelmesi doğaldır. Bana kalırsa Bir Mayıs gibi bir mücadele gününe ikiz bir kardeş daha eklenmiştir: Newroz. Ulusal duvarları aşıp emekçi sınıflara temas ettiği sürece devrimci içeriğine yeni içerikler eklenecek ve egemen sınıfların korkulu rüyası olmaya devam edecektir.
Cadde ve sokaklardaki abluka, gökyüzündeki helikopterler ve dronların kontrolü, kitleyi topyekün gözaltına alması, iki noktayı insanın aklına getirmektedir. Bir, artık burjuvazi on binlerce, yüzbinlerce kişiyi fiilen gözaltı yapmayı düşünmeyecektir. Bunun imkanı da kalmıyor/kalmamıştır. Zira yüzbinlerce insanı somut olarak gözaltı yapma, tutuklama, dava açma, koğuşturmaya maruz bırakma imkanı yoktur. Bunun yerine “sanal gözaltı” yapmakla yetinecektir. Fiili gözaltını ise ancak kısmen uygulayacaktır. İkinci sonuç ise ilkine bağlı olarak kitlelerin bu türden “havadan ve yerden) gözaltılara pirim vermeyeceğidir. Zira pek çok örnek yanında Newroz kitlesinin psikolojisini yakından gözlemleyen her bilimsel incelemenin bu sonucu çıkaracağını düşünebiliriz.
Panoptikon Toplum ve Sanal Gözaltı
Alanda “sanal gözaltı” meselesi üzerinde düşünürken liberal İngiliz filozofu Jeremy Bentham’ı anımsadım. Onun panoptikon anlayışı, bugünkü gelişmeleri anlamak için kıymet taşıyor olabilir. Kendince bir proje yaparak hapishanelerin prototipini hazırlamış ve buna da panoptikon toplum projesi demişti. Çevresinde hücrelerin yer aldığı bir kule vardır. Hücrelerde kalan tüm tutsaklar, kendilerinin kuledekiler tarafından her an izlendiğini düşünerek uysal eğilimler gösterecektir! Tabi 18. yüzyılda Bentham “havanın yarattığı imkan”ı henüz bilmiyordu. Fransız düşünür M. Foucault da, panoptikon toplum eleştirisi üzerinden Hapishane meselesini işlemiştir. Şimdi konu o değil.
Feodal-kapitalist sistem, 200 yıldır panoptikon toplum anlayışıyla iktidarını sürdürmeye çalışmıştır. Bu süreç aynı zamanda Bentham’ın yer merkezli toplum anlayışının da çöktüğünü kanıtlamıştır. Şimdi, pek çok alanda örneğini gördüğümüz hava araçları gündeme gelmiştir. Burjuvazinin yeni gözdesi ve geleceğini bağladığı modern teknoloji ise hava araçlarıdır. Güvenlik görevlilerinin ellerindeki ve yakalarındaki kayıt cihazları, her köşeye konulmuş mobeseler, elektrik direklerindeki objektifler, daha bilinmeyen noktalara gömülmüş kaydederlerin çağında yaşıyoruz. Bu kayıtlar ve gözlemeler yalnızca emekçi sınıflar için değil burjuvazisi ve proleteri olmak kaydıyla tüm bir toplumu “göz altına” almış durumdadır.
Kral ve Tanrı-Teknoloji
Dokunmadan gözaltı ve temas etmeden tutuklama olgusunda olduğu gibi kapitalist -emperyalist sistem için en büyük umut, kral ve Tanrı-teknolojidir. Yukarıdan gören Tanrı gibi yukarıdan bakan hava araçları da insanlığın mücadelesi karşısında acze düşmek durumundadır. Sancar’ın “% 10 barajını yıktık, diğer barajları da yıkacağız” söyleminde olduğu gibi hava araçlarının ömrünün de uzun olmayacağını, insan seli karşısında silinip tarihe karışacağını bilmek gerekir. Sonuçta varlık dünyasında insandan daha güçlü bir varlığa rastlandığı görülmemiştir. Kaldı ki, hava araçlarıyla savaş sanayisine imkan veren de emekçi sınıflardan başkası değildir!
2022 Newroz’unun bana hatırlattığı bir konu da “uygarlığa karşı” sınıf kiniyle biriken bir potansiyelin kendisini göstermesi olmuştur. Bu potansiyelden hareketle statükoya karşı bir devrim düşüncesinin objektif koşullarının her zaman var olduğudur. Buna uygun bir toplumun varlığını Türkiye, Kürdistan ve özellikle de İstanbul üzerinden düşünmek mümkün görünmektedir. Kitlenin moral değerlerindeki düzeye bakıldığında da bunu anlamak kolaydır.
Grup Vardiya’nın devrimci türkülerinde olsun, Ercüment Akdeniz, Şahin Tümüklü, Erkan Baş ve pek çok konuşmacının kürsüden yaptıkları baş eğmez açıklamalardan da moral değerlerin gücüne tanıklık edilmiştir. Soranlar için söyleyeyim: “Milliyetçi sol” ve “devletçi sol” gruplar bu sene de Newroz’a katılım göstermedi. Ayrıca bu sene “Birleşik Mücadele Güçleri”nin performansı bana biraz zayıf göründü. Birlik adına okunan metinde de duygusuz bir hava kendisini hissettiriyordu. Yine de şu söylenebilir, Birleşik Mücadele Güçleri’nin geçen yılki çağrısı bu sene karşılık bulmuş gibiydi denilebilir.
Yazdıklarınız Doğaya Uygun Olsun!
2022 Newroz’una genel olarak gençliğin özel olarak Kürt gençliğinin damga vurduğu söylenebilir. Üstelik kadınlı erkekli, genç yaşlı ve çocuklar olmak üzere alanda bir grup insandan ziyade halk kitleleri vardı. Kutlamanın 5-6 saat civarında sürmüş olması, kitlenin niyetine ve Newroz’un içeriğine ilişkin de birçok özelliği açığa çıkarmıştır. Soğuk hava koşulları dikkate alınarak konuşulacak olursa, benim hatırladığım Newroz ilk defa karlı günlere denk gelmiş oldu. Dolayısıyla da kürsü konuşmalarında da vurgulandığı gibi doğanın ve devletin çıkardığı büyük engellere rağmen İstanbul halkının, Yenikapı-Newroz alanına akması manidardır.
Polisin döşündeki kamera, havada saatlerce duran-dönen dron, dünya yuvarlağına uyarlanarak tepemizde link atan, devriye gezen ve seferler yapan helikopter, 2022 Newroz’u için yanındaki deftere ne yazar, bilemiyorum. Yine de doğaya uygun yazmayacaklarını bilmeliyiz. Öte yandan Marmara Denizi’nin içlerinden gelerek kıyıya vuran dalganın tavrını da düşünmeden edemeyiz. O da bir şeyler yazmak isteyecektir kuşkusuz. Belki de işin anayasasını yazacak ve devlet tarafına nasihat edecektir: Zerre kadar insanlığınız varsa; yazdıklarınız doğaya uygun olsun!