Yalınlık ilkesi düşün ve sanat dallarının önemli bir özelliği olarak ilgimizi çekerken bazen de temel bir ilke haline gelebiliyor. Sanat ve edebiyat açısından düşünüldüğünde sade ve saf anlamında da yorumlayabileceğimiz bu ilke, folklorik karakterdeki eserlerin önemli bir niteliğini karşılar. Çağdaş sanat ve şiirdeki simgesel anlatımın yerini halk şiirindeki yalın anlatım alır. Gökyüzüne Bakma Anne adlı bu kitapta, okuyacağınız şiirlerdeki yalınlığı da bu çerçevede ele almak gerekiyor. Estetikte ve güzel araştırmasında sadeliğe yönelmeyi, halk şiirinin bir özelliği ve gereği olarak saptarken bunu, şairin bir tercihi şeklinde de düşünmemiz gerekiyor.
Mustafa Bakır, Gökyüzüne Bakma Anne adlı kitabıyla şiirlerine yeni bir eser daha eklemiş oluyor. Şiirleriyle mesleki pozisyonu ve entelektüel bekraundu arasında bir ilişki olduğunu düşünmek yanlış olmayacaktır. Eğitimci, İngilizce öğretmeni ve Dersimlidir. Buna göre Bakır’ın saza, söze, müziğe, sosyal sorunlara ve siyasal süreçlere duyarlı bir zihin dünyasına sahip olduğunu söyleyebiliriz. Sanat ve şiire de böylesi bir pencereden baktığını şiirlerinden anlamak mümkündür. Şiir, son çözümlemede dildir. Her zaman birden çok dil bilenlerin şiirde daha yaratıcı olduklarına inanmışımdır. Türkçe, Kürtçe ve İngilizce bilmenin de şaire yeni düşünme biçimleri ve teknikler kazandırdığını söyleyebiliriz.
Halk şiirinin genel özelliğinde toplumsallığı çok baskın bir şekilde hissederiz. Toplumsallık çoğu zaman insan ve doğa merakıyla birlikte kendisini gösterir. Bakır’ın şiirlerinde bu kaygının bariz bir biçimde kendini gösterdiğini görüyoruz. Onun şiirlerinde insan, yalnızca Anadolu ve Mezopotamya insanından ibaret olmadığı gibi doğa da yalnızca ülkemizin doğasından ve Dersim’in doğasından ibaret değildir. Belki de onun şiirlerinde yerelin penceresinden genele yönelerek evrene ve oradan da evrensel insana dokunma anlayışı vardır. İnsana dokunurken şairin, emek ve özgürlük konularına da yöneldiğini ve didaktik bir kaygı güttüğünü de gözlemliyoruz.
Francis Bacon gibi Rönesans düşünürleri, “eski değerleri ve gelenekleri atmak gerekir” derken pek de haklı değildir diye düşünürüm. Keza modern/romantik Fransız şairi Charles Baudelaire de “şiir ve sanat yalnızca simgelerle kurulur” dediğinde, sanırım konuyu biraz abartıyordu. Zira eskinin devrimci değerleriyle, örneğin ölçülü, kafiyeli tarzda, estetiği karmaşıklaştırmadan da sanat ve edebiyat yapıldığını gözlemleyebiliyoruz. Kaldı ki her halk şairi gibi ölçü ve kafiye tekniğinden yararlanarak yazan Bakır’ın şiirlerinde de imgenin izini sürmek mümkün olabiliyor. Mesela “Mavi değil gündüzler eskisi gibi” dizesindeki imgeselliği ve barındırdığı içeriği düşündüğümüzde bir bakıma Baudelaire’e hak vermiş de oluyoruz. Şu dizelerde de imgenin, okura temas ettiği görülür:
Soğumaz alın terimiz
Tarla temiz sera temiz
Kanla sulanmaz bahçemiz
Gülü kirli bizden değil
Bakır’ın diğer kitaplarındaki şiirlerinde olduğu gibi bu eserdeki şiirlerinde de öncelikle kendi tarihimizi ve toplumumuzu izleme imkanı bulmaktayız. Bununla birlikte şiirlerdeki temalara bakıldığında anlam dünyasının daha geniş olduğu da fark edilmektedir. Onun şiirlerinde bir yandan coğrafyamızın devrimci değerlerini izlerken bir yandan da enternasyonal değerleri izleme imkanı buluyoruz. Dolayısıyla eleştiren, itiraz eden ve başkaldıran dizelerin baskın olduğu bir şair ve eserle yüzleşme durumu ortaya çıkıyor.
Kötümserliğin ve yabancılaşmanın yoğun yaşandığı günümüz dünyasını optimist bir bakışla estetize etmeye yönelen şair, emek, eşitlik ve sosyalizm gibi kavramlara da güzelin penceresinden bakıyor. Şairin bir özelliğini daha belirtmeden geçemeyiz. Halk şiirlerindeki müziğin sesi, Bakır’ın şiirlerinde de kendini belli ediyor. Genellikle 4+4 biçiminde kurulmuş olan şiirler, okura söz ve müziğin diyalektiğini taşıyor.
* Eğitimci ve şair Mustafa Bakır’ın yeni eseri olan Gökyüzüne Bakma Anne adlı kitaba yazılan önsöz’dür.