Geçen hafta “Ortaçağ’ı Nasıl Bilirsiniz?” biçiminde bir soru sormuştum. Şimdi de Ortaçağ’ı, ortadan kaldırdığı iddia edilen burjuvazinin nemenem bir sınıf olduğunu sormuş oluyorum. Bu hafta Felsefenin Gözü, burjuvazinin tarihsel rolünü açığa çıkarmayı planlıyor. Burjuvazi devrimci bir sınıf mıdır? Tarihte devrimci bir rol oynamış mıdır? Eskiden ilericiydi de şimdi gerici mi oldu? Sorular muhtelif. Burjuva çağında meydana çıkan felsefenin niceliğini ve niteliğini anlamaya çalışmak ise yoğunlaşacağımız temel amaçlar arasında olacak.
Burjuva kavramı ile Rönesans kavramlarının birbirine paralel olduğunu düşünebiliriz. Sınıfsal ve iktisadi olanın önceliği düşünülürse Rönesans’ı burjuvazinin bir ürünü olarak saptamak da yanlış olmayacaktır. Burjuvazi demek bir ölçüde yeni bir üretim biçimi anlamına gelir. Yani tarım devrimleri ya da tarım çağları yerine endüstri çağları ve endüstri devrimleri demektir. Dolayısıyla iktisadi dünyanın değişmesi durumunda felsefi ve her türden düşünsel formlar “biz değişmiyoruz” diyemez. Bu yüzden denilir ki, sosyal varlığımız değiştikçe sosyal bilincimiz de buna eşlik eder.
Şimdilik şu kadarını iddia edeceğim: Burjuvazi söylendiği kadar, abratıldığı biçimiyle bir devrimci sınıf değildir. Rönesans dönemi de büyük felsefelerin ortaya çıktığı bir çağ olmamıştır. Felsefe açısından yeni ve güçlü felsefeler için tohumların atıldığı bir dönemdir demek daha doğru görülmektedir. Bunun yanında Rönesans yıllarının sanat bakından gelişkin olduğunu söylemek yanlış olmaz. Cervantes, Rabelais, Shakespeare, Leonardo gibi sanatçılar hemen akla geliyor. Keza bilim bakımından da Kepler, Copernicus ve Galilei düşünüldüğünde de ayrıcalıklı bir yerde durduğu söylenebilir.
Rönesans’ın epistemolojik kaynaklarının neler olduğu da tartışma konusudur. Programda bu kaynaklar üzerinde de durmayı düşünüyoruz. Yunan ve Latin kaynakları ne derece önemli olmuştur Rönesans değerleri belirlenirken? Doğu dünyasının ve Doğu felsefesinin belirleyiciliğinden söz edebilir miyiz? Bu türden sorulara “evet” yanıtını versek bile yine de bize göre değişikliğin asıl nedenini iktisadi ilişkilerdeki değişikliklerde aramak gerekir. Akdeniz uygarlığının yarattığı her türden zenginlik Rönesans değerlerinin temel kaynağı olarak görülmektedir. Dahası şunu söylemek istiyorum: Söz konusu olan insanlık için yeni değerlerin yaratıldığı ise buradaki yaratıcıların emekçi sınıflar olduğudur. Çünkü “doğası gereği” sömürücü bir sınıf olarak tanımlanan burjuvazinin evrensel değerlere yönelmesi düşünülemez.
Rönesans tartışması bizi ister istemez hümanizm tartışmasına da götürür. Erasmus, Montaigne, Morus türünden düşünürlerin adını anmak zorunlu oluyor. Tanrı, din ve iman gibi kavramların yerini insanın aldığı söylenir. Bu düşünürleri elbette yeni gelişmekte olan burjuva sınıfının sözcüleri olarak değerlendirmek lazım gelir. Oysa Erasmus, Montaigne ve Morus gibi düşünürler de “insan” derken emekçi sınıfları değil özel mülk sahibi, ayrıcalıklı kesimleri, üst kademe ve sınıfların üyelerini “insan” olarak değerlendirmişlerdir. Aynı zamanda da “insan” dedikleri varlığın toplumsal ilişkilerin bir ürünü olduğunun da farkında değillerdi. Bu yüzden de burjuvazinin devrimci olmadığı gibi dönemin düşünürlerinin de “hümanist” olduklarını ileri sürmek sorunlu görülmektedir.
Felsefenin Gözü, Salı akşamları TSİ 21.00’da Komün TV ekranlarına yayınlanıyor…
Felsefenin Gözü’nü izlemek isterseniz, yayın saatinde aşağıdaki lingi tıklayabilirsiniz: