Neyin karmaşık neyin sade olduğunu anlamanın zor olması gibi neyin öncesel neyin sonrasal olduğunu anlamak da kolay değildir. Bu yüzden İslam’ın Aleviliğe önceliği de bir tartışma olarak kendisine gündemde yer buluyor. Böyle bir tez antitezini de birlikte getirir: Alevilik ya da eşdeyişle Kızılbaşlık İslam’ı önceler.
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ve Cem Evi’nde bu hafta konuya ilişkin bir sunum yapmak üzere toplanıyoruz. Toplantıyı PSAKD Güngören şube yapıyor.
Alevilik/Kızılbaşlık tartışmaları teolojik olana gönderme yaparken kaçınılmaz olarak İslam’a ve Ali’ye de gönderme yapar. Alevilikle ilişkilendirilen Hz Ali (601-661), tarih sahnesine çıkarken Muhammed Peygamber, Ebubekir, Ömer ve Osman ile birlikte, elbet de Muaviye de dâhil olmak üzere Kureyş kabilesinin farklı kolları olarak bir grup ve gelenek içindeydi. Kâbe yakınlarında doğdu, Küfe’de öldürüldü Ali.
Kendinden öncekiler gibi Ali de kendisini “ganimet ekonomisi” içinde buldu şüphesiz. Gaza/Ganimet ekonomisi ve buna bağlı olarak gelişen ekonomik sosyal sistem ve süreçlere vurgu yapmak kaçınılmazdır. Her dinsel, teolojik düşünüş son çözümlemede bir iktisadi/ekonomik formasyon üzerinde şekillenir.
Bu ekonomiye bağlı olarak süreci tayin ederken Muaviye adlı bir kitaptan, nispeten uzun bir alıntı yapmak istiyorum.
“Ganimet, bazen bir kervanın ele geçirilmesi, bazen fiili bir savaşla, bazen de fiili bir savaş olmaksızın anlaşma yoluyla ele geçirilen mal mülk şeklinde olabilmektedir. Ganimete geniş anlamda ve siyasal bir örgütlenme olarak iktidarın uygulamalarında baktığımızda ise; bu kez ganimeti devletin bireylerden aldığı fey, cizye, ayni ve nakdi olarak alınmış vergi ve resimler olarak değerlendirebiliriz. Öte yandan özellikle üretim ilişkilerinin çok kabaca fiili savaş ve saldırılarla cereyan ettiği İslam topraklarında, ganimet olgusu, yönetimdeki siyasal yapılanmayı da ‘haraç’ ve ‘rant’a dayalı bir yapılanma olarak ortaya çıkarmaktadır. Haraç ise burada galip olmanın mağlup üzerindeki ayni ve nakdi tahakkümünü yaratmaktadır. Aynı şekilde rant olgusu da mülkten ya da hükümdardan herhangi bir üretim ilişkisine bağlı olmaksızın elde edilen geliri ifade etmektedir.”
Yazara göre ganimet bir kez ortaya çıktıktan sonra siyasal örgütlenme içerisinde ağırlığını koyacak ve sistemin her türden yöneliminde etkili olarak dağıtım ve bölüşümlerde kendisini gösterecek, kendisini yeniden üretmeyi de ihmal etmeden geniş bir kavramsal içerik kazanacaktır. Farklı görüşlerin elbette sınıfsallıkla ilgisini kurmamız gerekir; bununla beraber bu düşünce, Alevilik bağlamında temel bir görüşümüz olmasa da, somut olarak tek tarz bir Alevilikten de söz edilemez. Dolayısıyla aynı sınıflardan gelen çevrelerde de, örneğin ulusallık nedeniyle de farklılık çıkmaktadır.
Mesela Türk Alevileri, Kürt Alevileri, Arap Alevileri gibi kavramlaştırmalar bulunuyor. Ayrıca tarihsel süreçte Bektaşilik, Tahtacı, Kalenderîlik, Çelebilik, Nusayrilik, Caferilik, İsmaililik, Vefaililik, Babailik, Bedreddinilik, Abdallık, Çepni, Avşar gibi anlayışlar ve topluluklar da Alevi/Kızılbaş inancının paralelindeki veya içindeki alt gruplardır. Mehmet Bayrak’ın şu açıklaması ilginç olabilir:
“Günümüzde Alevilik olarak adlandırılan öğreti, Kürdistan’da önce Mazdekilik, Babekilik, Hürremilik, İsmailik ve Vefailik adlarıyla; daha sonra Kürdistan’da ve Anadolu’da Babailik, Işık düşüncesi, Bedreddinilik, Kızılbaşlık, Rafızilik ve Ali-İlahilik adlarıyla devam etmiş; 19. yüzyıl sonlarından itibaren Alevilik adıyla örgütlenmiştir.