Farklı Fikirler Kulübü’nün (FFK) bu haftaki konusu iki farklı yazarın eserlerini karşılaştırmaktı: Yaşar Kemal (İnce Memed), Muzaffer Oruçoğlu (Grizu). Ülkemiz edebiyatının en önemli iki yazarı ve eseri diye düşünüyorum. Konuya geçmeden Grubun serüvenini de anımsatayım. Bir yılını geçen hafta sazlı sözlü sohbetlerle kutladık. Merak edenler için gruba dair birkaç cümle daha gerekebilir.
FFK, bundan bir yıl önce pandemi sürecinin başlangıç günlerinde ortaya çıkan bir fikrin hayat bulmasıdır. Bir yıldır süregelen, Kültür, Sanat, Felsefe, Bilgi, Politika, Estetik kısaca yaşama dair birçok konunun ele alındığı, tartışıldığı bir kulüptür. Bu kulübün oluşma fikri bendeniz Mazlum Köse’ye aittir. Kulüpte, üyeler tarafından bir hafta önceden belirlenen bir konu hakkında yine önceden belirlenen arkadaş tarafından yapılan konuşmalar üzerine tartışma yürütülür. Kulübümüzde etik kurallar çerçevesinde, herkes haftanın konusu hakkında görüş belirtmekte serbesttir ve kimsenin kimseyi mutlaka ikna etmesi söz konusu değildir.
Karşılaştırmalı Sanat ve Edebiyat
Topluluk değişik meslek gruplarından arkadaşların katılımıyla oluyor. Şair, eğitimci, mühendis, tarihçi, öğrenci, ressam, filozof ve gazeteci kimliğiyle katılan arkadaşlarımız var. Bugüne kadar çok farklı konularda sunumlar yapılıp tartışılmasına rağmen, iki önemli yazarın iki önemli kitabının karşılaştırılması ilk defa olmuştur. Bu konunun belirlenmesi, kulüp üyemiz Filozof/Felsefeci Mehmet Akkaya hocamızın önerisiyle oldu. Böyle bir karşılaştırmanın ilginç olabileceği, konuları farklı açılardan görebilme ve değerlendirebilme yetimizin gelişimine katkı sunacağı yönündeki önerinin altını çizmek gerekiyor.
Her iki eserin de, dört kitaptan oluştuğunu okuyanlar hatırlayacaktır. Ben sunumumu her iki romanın birinci kitapları üzerinden yapma yolunu izledim. Sunumda, çok kısaca özetini vererek başlamam, romanları okumamış arkadaşlara da ön bilgi vermiştir sanrım. Yani İnce Memed-1 ile Gruzi-1’i karşılaştırma yolunu izledim. Ele alınan konuları, romanların mekanlarını, betimleme tarzlarını, kahramanları sevk ve harekete geçirme yeteneklerini ele almakla sırınlandım. Yaklaşık kırk dakika süren sunumumda paylaştığım bu temaları kısaca burada da yinelemek istiyorum. Mehmet hocamız dahil olmak üzere bir iki kişi daha Grizu’yu okumuş olsa da çoğunluk yalnızca İnce Memed’i okumuştu. Bu yüzden Grizu’ya biraz daha fazla yer vermek gerekti. Diğer arkadaşlar gibi Akkaya da sunumum üzerine önemli katkılarda bulundu. Dolayısıyla sunumu özetlerken onun katkılarına da temas etmek gerekiyor.
Konular ve Kahramanlar
Yaşar Kemal kitabında, Cumhuriyetin ilk yıllarında feodal ağalık sistemine karşı yoksul, topraksız Çukurova köylülerinin İnce Memed nezdinde mücadelesini anlatıyor. Toprak ağalarının topraksız ve yoksul köylülere kolluk güçlerini yedekleyerek yaptığı baskı, zulüm, işkence, dalavere, aşağılama, gittikçe yoksullaştırma uygulamaları var. Buna karşı, kasaba merkezine yolu düşen genç İnce Memed’in kaldığı handa tanıştığı Maraşlı çerçi Hasan’dan öğrendikleriyle başka bir dünyanın varlığı, ağasız, baskısız bir yaşamın mümkün olduğunu anlamasıyla birlikte ağaya karşı başkaldırışının anlatıldığı bir konu işlenmektedir. Mehmet hocaya göre Yaşar Kemal’in Homeros ile bağını kurmak mümkünmüş.
Muzaffer Oruçoğlu’nun Grizu adlı eseri ise, Osmanlı’nın son dönemlerine yakın, 1840’lı yıllarda, Abdülmecit döneminde geçiyor. Batı Karadeniz’in Zonguldak, Ereğli, Kozluk bölgelerinde devlet ve özel şirketler tarafından işletmeye açılan kömür ocaklarında “madenkeş” denilen ve zorla çalıştırılan yörenin yoksul köylülerinin, akıl almaz koşulları titiz bir üslup ve dil ile sergileniyor. Sermaye ile kolluk güçlerinin iç içe geçmiş baskı uygulamaları etkili bir şekilde ortaya konuyor. Bu bakımıyla işçi sınıfı bilincinin oluşmasının ilk adımlarının atıldığı bir “işçi sınıfı romanı” denilebilir. Zaten DİSK’ten ödül aldığı da biliniyor. Akkaya, Grizu ile Germinal (Emile Zola) arasında benzerlik olduğunu ileri sürüyor.
Her iki kitap için söylenebilecek en önemli ortak nokta, her iki dönemde de baskılar, ağalar ve sermayedarlar tarafından devletin kolluk kuvvetleri ile işbirliği içerisinde yapılıyor. Bir diğer ortak nokta ise her ikisinde de “zorla” çalıştırılan yoksulların dış dünya ile bağlarının koparılmasına özen gösteriliyor olması söylenebilir.Yani dış dünya ile ilişki kurmaları halinde başka bir dünyanın varlığını keşfederek uyanışa geçmelerinin önlemi alınmaya çalışılıyor. Sunumda ressam Mithat Sarıgül’ün Oruçoğlu tabloları üzerine açıklamalar yapmasını da anmak gerekiyor. Konu roman ve edebiyatı aşarak daha da genişledi.
Belki de iki kitap arasında en önemli farklılık diyebileceğimiz konu kahramanlar konusudur. İnce Memed kitabında İnce Memed mutlak, vazgeçilmez, yüceleştirilen, kutsanan tek kahraman olmasına rağmen Oruçoğlu’nun Grizu adlı eserinde bir kahramana bağlı kalınmıyor. Kitapta adı geçen herkesin kendince, farklı alanlarda kahramanlaşarak öne çıkabildiği bir özgünlük göze çarpıyor ki bu bakımıyla daha içerikli, daha kapsayıcı olabiliyor. Bu tarafından bakıldığında bir adım önde olduğu söylenebilir. Mehmet hocamıza göre İnce Memed’deki İnce Memed karakteri idealize edilmiş bir star karakter iken Grizu’daki kahramanlar “diyalektik” diyebileceğimiz türden değişen dönüşen karakterlerdir. Bu konuda ayrıca tartışma da çıktı. İtirazlar oldu. Yaşar Kemal’in, sonraki eserlerinde kahramanları zenginleştirdiği ileri sürüldü. Oruçoğlu’nun nispeten yeni bir romancı olması, roman tekniğinde de yeni olmayı getirmiştir. Dolayısıyla Hasan Yener’in uyarıları anlamlı olmuştur.
Mekan ve Betimleme Açısından
Mekan deyince, iki eser arasındaki fark çok barizdir. Yaşar Kemal mekan olarak Çukurova’da karar kılmıştır. Dağlar, ırmaklar, ovalar birbirini izler. Kırsal bölgeler ele alınmıştır. Muzaffer Oruçoğlu ise Grizu’da maden ocaklarını mesken tutmuştur. Tabi maden ocakları yalnızca madenden ibaret değildir. Madencilerin yaşadığı köyler, kasabalar da mekanın uzantısı olarak yer almaktadır. Okur Batı Karadeniz’in Zonguldak, Ereğli ve Kozluk bölgelerini madencilerle, roman kahramanlarıyla gezer durur. At, eşek ve katır gibi hayvanların her iki romanda ele alınış tarzı farklıdır. İnce Memed’de at, binek hayvanı olarak görülür. Mekan, atların özgürce sürüldüğü dağlardır. Grizu’da ise iş hayvanıdır at. Madende çalışmaktadır. İnce Memed’deki at’ın daha şanslı olduğu söylenebilir. Madendeki atların ise çalıştıkları mekan mezarları olmaktadır. Mehmet hocamıza göre İnce Memed feodalizm eleştirisi üzerine kurulmuştur. Grizu’da ise başka unsurlar yanında kapitalizm eleştirisi yapılmaktadır.
Betimleme teknikleri de birbirinden farklı görülmektedir. Her iki yazar da, olayların geçtiği ortamları öyle detaylı ve bütün ayrıntılarıyla anlatmışlar ki, okuyucu rahatlıkla kitabın içerisinde kendisine bir rol bulabiliyor, beraber yaşıyor ve böylelikle anlatılmak istenilenlerin bir parçası oluyor: Özdeşleşme. Bu durum da kitabı daha iyi anlamak için bir fırsat sunduğu gibi kitabı okurken bir an önce bitirmek için kendisiyle ve zamanla bir yarışa girmiş oluyor insan. Bildiğim kadarıyla böylesi eserlere akıcı, sürükleyici eser deniliyor. Akkaya, konuşmasında İnce Memed için “epik” türe örnektir ifadesi kullandı. Grizu adlı eserin ise diyalektik roman olduğu kanaatinde.
İki eserin konuları bakımından bazı farklılıklar gözleyebiliyoruz ki, buna tamamen okuyucunun ortaya çıkardığı farklılıklar denebilir. Mesela, İnce Memed kitabında işlenen konuların geçtiği yerlerin betimlemesi, benim o bölgede bulunmuş olmam, anlatılan yerleri görmüş olmamdan kaynaklıdır. Yoksa o kadar detayı fark edemeyebilirdim. Keza Grizu’daki anlatılan, tasvir edilen yerleri bilen, gören, başka bir okuyucunun da aynı düşüncelere sahip olabileceği söylenebilir. Sunum, Oruçoğlu romanlarını okumamış arkadaşlarda umarım okuma düşüncesi oluşturmuştur.
Ağa/Patron Düzenine Reddiye
Sonuç olarak, İnce Memed romanında bütün kötülüklerin başı olan Abdi ağa İnce Memed tarafında öldürülür. Fakat İnce Memed’in Abdi ağayı öldürmüş olması yöre halkı için bir cesaretlendirme, geçici bir rahatlama sağlamış olsa bile onun yerine onu aratmayacak yeni ağaların gelerek aynı baskıcı yönteme devam etmesi, düzenin daha ağır koşullarda sürmesi, dağdaki İnce Memed’i umutsuzluğa sürükler. Bir ara bu düzenin zulmedenlerinin öldürmekle bitmeyeceği düşüncesine kapılarak, eşkıyalığı bırakmaya ve sisteme boyun eğmeye karar vermeye sürüklenir, taa ki, ağaların bir avuç olduğunu, ölen ağanın yerine yeni ağaların gelecek olması gerçekliliğinin karşısında, ölen İnce Memedlerin yerine de milyonlarca İnce Memed’in gelebileceğini düşünerek mücadeleye karar verene kadar. Akkaya, İnce Memed’i “ağalık düzenine reddiye” diye özetliyor.
Oruçoğlu’nun Grizu adlı eserinde ise yine romanın baş zulmedicisi Cabbar, onun zulmüne uğrayan, işkencesini görerek kolu kırılan ve sakat kalan Devrekli Bayram tarafından öldürülür. Fakat Grizu’da, İnce Memed’in tersine romanın kahramanlarının tamamına yakını kömür ocağında, dışarıda olan kadınlar ve çalışmayanlar hariç, grizu patlaması sonucu ölürler. Bu yüzden dramatik sahneler çoktur. Grizu’da işçi sınıfının doğuşunu izliyoruz. Devrekli Bayram örneğinde olduğu gibi madenkeşler, ağır çalışma koşulları içinde kendi önderlerini de çıkarmaktadırlar. Bir başka figür Kör Cemal ve Zehra’dır ki, Grizu demin de dediğim gibi roman kahramanları bakımından hareketli ve zengindir. Emek-sermaye çatışmasını yansıtır. Mehmet hocanın, Grizu’yu “patron düzenine reddiye” olarak kavramlaştırması dikkat çekicidir.