Felsefenin Gözü’nde bu hafta içerik bir hayli yoğundu. Latince-Türkçe pek çok terim kullanıldı. Bunların belli başlıları arasında başlık yaptıklarım da vardı. Mehmet Akkaya konuşmasına kuşkuculuk temasıyla başladı. Devrim Kara’nın ve izleyicilerin sorularıyla konu daha da genişledi. Önceki programlarda da olduğu gibi felsefe tarihi içinde bir gezinti yapıldı.
Komün TV’de yayınlanmakta olan Felsefenin Gözü programının moderatörlüğünü yapan Devrim Kara kuşkuculuğun M. Ö. 3. ve 2. yüzyıllarda gündeme geldiğini ve de Pyrhon ile başladığını söyleyince Mehmet hocamız bazı düzeltmeler yapma ihtiyacı duydu. Akkaya’ya bakılırsa kuşkuculuk Pyrhon ile başlamadı. Sofistlerle başladı. Yani 6. ve 5. yüzyıllardan beri vardır. Hatta programda belirtildiğine göre kuşkuculuk felsefe ile başladı. Halen de devam ediyor.
Sunucu, bu hafta programı her zaman olduğu gibi eskiden başlatmadı. Sondan başa doğru gitme yolunu izledi. Çağımızda kuşkuculuğu kimlerin temsil ettiği araştırıldı. Konunun modernizme ve postmodernizme gelmesi ilginçti. Bu çerçevede izleyicilerden çok sayıda soru, yorum ve itiraz da geldi. İzleyenlerden gelen bu katkıların bir kısmı programa da yansıtılıyor ve tartışılıyor. Akkaya, soruların çokluğundan da söz ederken izleyicilere teşekkür de etti.
Kuşkucu Teori Postmodernizmdir
Programda asıl olarak kuşkucu düşünceye hangi sınıfların, hangi pozisyonlarda ihtiyaç duyduğuna yanıt arandı. Mehmet hocamıza göre iktidardaki sınıflar bilgiden kuşkulanmıyor. Muhalefetteki sınıflar ise temelde bilgiden kuşkulanıyor. Buna göre bilgi ve kuşku problemi basitçe bir zeka meselesi değil; toplumsal koşullardan kopuk bir süreç de değil. Herakleitos’un veya Descartes’in kuşkuculukları irdelenirken de bu bakışla hareket edildi.
Çağımız açıklanırken modernizmden neden ve kimlerin kuşkulandığı üzerinde duruldu. Akkaya’ya bakılırsa modernizmden ilk kuşkulananlar romantikler oldu. Yeniyi değil eskiyi savundular adeta. Modernin yaşamı ve doğayı kirlettiğine inanıldı. Anarşistler de modern değerlere eleştirel bakmıştır. Ayrıca Marksistler de Yeniçağ’la gelen değerlere karşı şerhler düştüler. Mehmet hocamıza göre günümüzde modernden kuşkulu olan temel teori ise postmodernizmdir. Bu konuda yoğun bir sunum yapıldı. Birçoğunu anlayamadığım için ifade edemiyorum. Yani Felsefenin Gözü’nde çok bilgi veriliyor, birçoğu da anlaşılamıyor.
Akkaya’ya göre birçok kavram yanlış bilinmektedir. Modernizm de öyle. Olumlu olduğu sanılıyor. Oysa öyle bir şey yok. Yeni olan iyi de kötü de olabilir. Hitler, Mussolini, Atatürk, Franko, Salazar… Bunlar moderndi ama kurdukları rejimlerin niteliği, uygulamaları ise ortada… Modern kavramını ilk kullananlar Hıristiyanlardır, teologlardır.
Kuşkuculuk üzerinden yapılan sınıflandırmalar dikkat çekiciydi. Akkaya yaklaşık olarak şöyle konuştu: “Liberalizm burjuvazinin, tekelci kapitalizmin ideolojisi olarak işlev görüyor. Marksizm ve sosyalizm ise proletaryanın dünya görüşüdür. Postmodernizm ise küçük burjuvazinin ve orta sınıfların felsefesi olarak düşünülmelidir.” Postmodernlere göre modernizmin savunduğu tüm değerler çökmüştür. Dünya savaşları, faşizmler bilimi, aklı geri plana itmiştir. Kurallar, kanunlar yıkılmıştır.
Kavram Analizleri Yapıldı
Sorunların derinleşmesi sırasın da kavram analizleri de yapıldı. İzleyicilerden gelen sorulara da yanıt verilirken nihilizm üzerinde duruldu ve Gorgias ismine atıf yapıldı. Yanlış anlamadıysam Gorgias varlığı reddettiği için nihilist sayılıyor. Varlığı kabul eden ama bilinemeyeceğini söyleyenlere de agnostik denilmektedir. Bilgilerin kuşkulu olduğunu söyleyen filozoflar ise septik sıfatını almaktadır. İşte adı programda birçok kez anılan Pyrhon bu septiklerden birisidir.
Descartes ve Kant isimleri masaya yatırıldı. Moderatörün Ortaçağ’ı sorması üzerine Akkaya, bu dönem teolojinin egemen olduğunu ve kuşkuya yer olmadığını anımsattı. Mehmet hocamız teolojide, milliyetçilikte/ulusalcılıkta kuşkuya yer olmadığını bilhassa belirtti. Çünkü onlar dini ve milli bilgiden kuşku duymazlar denildi. Devrim Kara’nın, Ortaçağ’a karanlık denmesinin hatırlatılması üzerine de Akkaya, bu görüşün liberalizme ve diğer egemen sınıflara ait olduğunu söyledi. Mehmet hocamıza göre karanlık olan burjuvazinin dünyasıdır, egemen sınıfların zihniyetidir.
Aklımda kalan bir iki konu da Descartes ve Kant ile ilgilidir. Descartes’in kuşkuculuğuna yöntemli kuşkuculuk deniliyormuş. Yani Descartes “cogito ergo sum” diyor. Kuşkuyu aşmak için kuşkulanan bir ben’den hareket ediyor. Akkaya sunumunda Kant’ın ise iki terim kullandığını söyledi: Numenon, fenomen… Kant’a göre biz numenonu değil fenomeni biliyoruz. Üstelik numenonu hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Çünkü insan aklında kategoriler var, biz her şeyi onların imkanı oranında biliyoruz. Yani her şeyi olduğu gibi bilemiyoruz. Kendimize göre biliyoruz. Mehmet hocamıza göre Kant’ın bu yaklaşımı biraz Protogaras’ı anımsatıyor.