İki haftadır yeni bir program girdi yaşamımıza. Komün Tv. reelinde gerçekleştirilmeye çalışılan alternatif medya ve habercilik programları çerçevesinde FELSEFENİN GÖZÜ adlı özgün bir başlıkla felsefeye, siyasete, sanata, dile, bilime dayalı canlı sunumlar yapılıyor. Bilgisine, becerisine, deneyimlerine inandığımız Mehmet AKKAYA’nın ve beraberinde moderatörlük yapan Devrim KARA’nın birinci programlarında toplamdaki kalitesine rağmen, programın ilk olmasından kaynaklanan küçük çaplı teknik aksayışlarına rağmen tv. karşısında tutabilmiş ve sevebilmiştik. Keza bu ikinci programların da, bu keresinde teknik pürüzler olmadan daha keyifli, akıcı ve doyurucu olmayı başardılar. Son andaki kesintiyi saymazsak iyiydi.
Mehmet Akkaya’nın kendi teorimdir diye üstüne basarak tekrarladığı ‘bilgi bir keşif değil, bir icattır” diyerek giriş yaptığı, eleştirinin genel olarak negatif kavranılışının gerisindeki sınıflı dünya ve onun toplumsal tarihsel devinimi seyrindeki yapılanmalarının rolü, eleştirinin iki yönlü oluşunun (negatif ve pozitif) görülemeyişine değinildi. Yergi ve övgü anlayışları da mahkum edildi. Alman filozofu Kant’ın “Aklın Kritiği’ndeki “kritiğin” yani eleştirinin, yani tahlilin güncelinden, eleştirinin, geliştiren, değiştiren dinamiğine vurgu yapılması ilginçti.
Oradan yine eleştiri kavramından bahisle Mao’nun; ‘sadece ölüler sessiz kalabilir’ aktarmasına kadar kesintisiz aktı gitti program. Arada Devrim’in kendinden ve izleyicilerden gelen sorularıyla akıp giderken yine Devrim’in, “top sakalı ve fuları olmadığı için daha çok seviyorum” demesi de sıcak sahnelere/duygulara neden oldu sanırım. Mehmet Akkaya’ya diyalektik felsefe (yöntemi) ve analitik felsefe (yöntemi) arasındaki fark nedir sorusunu yanıtlarken de Descartes’in “Yöntem Üzerine” adlı kitabına başvurdu. Bu da programa derinlik kattı. Çünkü diyalektik felsefe ile analitik felsefe farkı ve ilişkisi buradan hareketle açıklandı.
Genel tema ilgi çekiciydi: Sözcükler ve onlar üstünden şekillenen kavramların canlılığı dinamizmi konu edildi. Kavramların kaynağı üretim ilişkilerine dayanıyor. Üretim biçimleri içerisinde şekil buldukları, kavramların da mülkiyet ilişkileri içerisinde eğilip, büküldükleri, olanı anlattıkları bir gerçektir. Programda buna ek olarak kavramların anlatmadıkları, sahici ya da yalancı olabilecekleri, sınıflarla ve sınıfların ideolojileriyle direkt-indirekt ilişkisine değinilip örnekler verildi…
İlerlemenin, değişimin, teknolojinin ve diğer sosyal ve tarihsel alanların tümünde “iktidar” olan “kavramların” neyi bozdukları, neyi ters yüz ettikleri, ne tür harikalar yarattığı da dillendirildi… Mehmet hocamız kavramların yüceltilmesine de itiraz ediyor. “Emek en yüce değerdir” ifadesinin Marksist olmadığını söylemesi bana biraz garip geldi. Felsefi, siyasal, sanatsal, dil bilimsel ve bir bütün olarak bilimsel, tekniksel ve entelektüel faaliyet alanlarında, ancak insani-toplumsal olayları ve süreçleri, bunların çelişik karakterlerini antinomik bütünlükleri içerisinde kavradığımızda bilginin bilince yükseleceği de hatırlatıldı.
Kapitalizmin ve emperyalizmin kavramlarla gerçeği nasıl ters yüz ettiği, içini boşaltıp, alınır satılır metalara çevirdiği, karşıt kavramlarla, yağmasını, cinayetlerini, olmayan eşitlik ve demokrasisini, olmayan barışını nasıl ötelediğini de kavramlarla yürüttüğü bilinmektedir… Programın zenginliği, yarattığı ufuk açıcılığı, sorularla çelişkilerin üstüne gidilebileceği, bilgi yükleniciliği yerine bilinçli olmanın önerildiği de Mehmet hocamızın altını çizdiği bir nokta oldu.
Felsefeye ilgi duyanlar, yeni başlayanlar farklı ilgi alanlarından olanların programa yöneleceğini, ilginin giderek daha da artacağını tahmin ediyorum. Ben bunları Mehmet AKKAYA’nın başarısı olarak görüyorum. Devrim Kara’ya da başarılı moderatörlüğünden dolayı teşekkür ederim… Komün TV, elbette büyük bir olanak, teşekkürü borç bilirim/biliriz… Mehmet AKKAYA hocamızın emeğine, bilgisine ömürler olsun, tüm felsefe severlere, programda emeği geçenlere ve izleyicilere sevgiler…