site logo
  • ANASAYFA
  • FELSEFE
  • POLİTİKA
  • SANAT
  • HAKKINDA
  • KİTAPLAR
  • KONUK
  • ETKİNLİK
Mart 30, 2020  |  By Mehmet Akkaya In Felsefe, Politika

Hukuk Ve Hapishane Gerçeği

57937024

MHukuk kavramının tarihini, insanlığın tarihi kadar gerilere götürmek mümkündür. Her kavramda olduğu gibi hukuk kavramında da tek tarz bir anlayıştan söz edilemez. Özellikle sınıflı toplumlar çağında herkes için geçerli bir hukuk tanımı yapmak olanaklı görünmüyor. Bu yüzden son günlerde covid-19 virüsüne bağlı olarak ortaya çıkan hapishane olgusuna ilişkin çıkan tartışmalarda karşıt kutupların çatışmaya girmiş olması doğaldır. Bu çatışmaların hukuk felsefesi tarihinde de izini sürmek mümkündür.

Platon’un Devlet diyalogunun ilk kitabındaki bir kısımda Sokrates ile Trasimachos tartışır ve Trasimachos adaleti (siz hukuk diye okuyun) “güçlünün çıkarına olan” biçiminde yanıtlamıştır. Gerçi egemen sınıfların izinden giden Sokrates bu tezi diyalogda çürütse de gerçeği değiştiremez, çürütemez. Yine bir sınıflı toplum olan ve kölelerin ezilip sömürüldüğü Yunan toplumundaki bu anlayış günümüze dek özünde değişmemiştir. Bununla birlikte her çağda emekçi sınıfların genel olarak felsefeleri özel olarak hukuk anlayışları da ana akım hukuk düşüncesinin -bazen de dışında olmakla birlikte- içinde kendisine yer bulmuştur.

Michel Foucault: Hapishaneler, Hakim Sınıfların Deney Alanlarıdır

Yeniçağ’la birlikte modern ve aydınlanmacı sıfatlarıyla ilgi çeken yenidünyanın, bir hapishaneye benzetilmesi manidardır. Modern iktidarların, büyük gözaltılar çağı olduğu ileri sürülür. Hapishaneler üzerine yapılan çalışmalar içinde belki de en ilginci Fransız düşünürü M. Foucault’nun (Fuko) çalışmalarıdır. Düşünür de meseleyi iktidarların tarihi çerçevesinde ele almıştır. Bu kontekste yalnız hapishanelerin tarihiyle değil deliliğin tarihi, kliniğin doğuşu, cinselliğin tarihi de onun mercek altına aldığı temalardır. Foucault bakımından modern egemen sınıflar kendi çıkarlarına göre suç, suçlu ve suçsuz kavramları üretmektedir. Hapishaneleri de bunun aracı olarak kullanmaktadır. Yani birilerini suçlu ilan edip hapse atarak suçsuzun ne olduğunu, kimlerin “normal” sayılması gerektiğini topluma göstermek istemektedir. Gerçekten de hapiste olanın mı, dışarıda olanın mı suçlu olduğu, sorunludur. Ne var ki egemen hukuk anlayışı bunda bir sorun görmez.

Foucault, Hapishanelerin Doğuşu adlı kitabında, çağımızın görünmeyen minimalize olmuş krallarından, iktidarlarından söz eder. Makro iktidarlara mikro iktidarların da dahil olduğu kanaatindedir. Yorumlayarak söylersek ona göre çocuklar okul aracılığıyla “yola” getirilirken hastalar hastaneyle, deliler tımarhaneyle, askerler ordu aracılığıyla “yola” getirilir. Konumuz açısından önemli olan mahkumlar ise hapishaneyle kuşatılır ve kişiliksizleştirilerek “hizaya” getirilmek istenir. Foucault açısından bir başka nokta da hapishanelerin egemen sınıflar açısından önemli deney yerleri olmalarıdır. Toplumda etkili olmanın, bireyi daha kolay baskı altında tutmanın nasıl olacağına dair denemelerin öncelikle buralarda denendiğidir. Egemen sınıflar buradan edindikleri tecrübeleri topluma uygulamaktadırlar.

Hapishaneler Müzeye Dönüştürülür

Her şeyin tepetaklak olduğu bir çağda yaşıyoruz. Tüm varlıkların ve sosyal olgular gibi kişi ve olayların da ters durduğu, hapishane tartışmalarında bir kez daha ortaya çıkmış durumda. Hiç olmaması gereken, olmasının akla mantığa aykırı olduğu aşikar olan hapishanelerin inşa edilmiş ve halen de ediliyor oluşu buna örnektir. Çağımızda terslik egemendir. Çünkü hapishanelerde olması gerekenler dışarıdadır, dışarıda olması gerekenler zindandadır. Şimdi “salgın” nedeniyle bir tartışma daha bu tersliğe model olmaktadır. Hapishanelerin tümüyle boşaltılması yerine bir kısım tutuklu ve hükümlünün bırakılması tartışılıyor. Halbuki hapishane sorunu yerel bir sorun değil ABD ve İran gibi ülkelerde de aynı süreç işliyor. Genel olarak yeryüzünde hapishane uygulamasıyla kendi sosyal, ekonomik ve siyasal sorunlarına çözüm bulmuş bir sistem de bulunmuyor. Tersine hapishanelerin varlığına umut bağlayan nice sarayların yıkıldığı sır değildir.

Aristoteles’ten beri insanın sosyal ve siyasal bir varlık olarak tanımlandığını biliyoruz. Bu yüzden gerek mitoslar da gerekse yarı gerçek düşünüş biçimlerinde nihayet somut dünyada her davranış tarzının siyasal ve sosyal olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla politik ve apolitik tutsak ayrımı gerçeği yansıtmıyor. Apolitik denilenlerin de bir başka manada politik olduğu kabul edilmelidir. Analitik mantık değilse de diyalektik mantık bunu söyler.

Dolayısıyla tüm mahkumların bırakılması ve hapishanelerin yıkılması, yerlerinin toprak parçası olarak doğaya iade edilmesi gerekir. Yıkılması maddi değer kaybı olarak düşünülürse müzeye çevirilmeleri uygundur. Bu çağda, olmazsa gelecek çağda, onda da değilse bir sonraki çağda olacağı budur. Kim ki sonsuza kadar hapishane gerçeğinin var olacağına inanıyorsa kesinlikle yanılıyor demektir.

Previous StoryDinamik Bir Toplum Olarak Alevilik / Kızılbaşlık
Next StoryMitolojilerin Devrimci Mirası

Son Yazılar

  • Bilim, Barış ve Kızılbaşlar
  • Suya Karışan Sürgün
  • Kızılbaşlar ve Barış Felsefesi
  • Sanatın Boyalı Protestosu
  • Hangi Aydınlanmanın Mirasçısıyız?

Arşivler

  • Haziran 2025
  • Mayıs 2025
  • Nisan 2025
  • Mart 2025
  • Şubat 2025
  • Ocak 2025
  • Aralık 2024
  • Kasım 2024
  • Ekim 2024
  • Ağustos 2024
  • Temmuz 2024
  • Haziran 2024
  • Mayıs 2024
  • Nisan 2024
  • Mart 2024
  • Şubat 2024
  • Ocak 2024
  • Aralık 2023
  • Kasım 2023
  • Ekim 2023
  • Eylül 2023
  • Ağustos 2023
  • Temmuz 2023
  • Haziran 2023
  • Mayıs 2023
  • Nisan 2023
  • Mart 2023
  • Şubat 2023
  • Ocak 2023
  • Aralık 2022
  • Kasım 2022
  • Ekim 2022
  • Eylül 2022
  • Ağustos 2022
  • Temmuz 2022
  • Haziran 2022
  • Mayıs 2022
  • Nisan 2022
  • Mart 2022
  • Şubat 2022
  • Ocak 2022
  • Aralık 2021
  • Kasım 2021
  • Ekim 2021
  • Eylül 2021
  • Ağustos 2021
  • Temmuz 2021
  • Haziran 2021
  • Mayıs 2021
  • Nisan 2021
  • Mart 2021
  • Şubat 2021
  • Ocak 2021
  • Aralık 2020
  • Kasım 2020
  • Ekim 2020
  • Eylül 2020
  • Temmuz 2020
  • Haziran 2020
  • Mayıs 2020
  • Nisan 2020
  • Mart 2020
  • Şubat 2020
  • Ocak 2020
  • Aralık 2019
  • Kasım 2019
  • Ekim 2019

Kategoriler

  • Etkinlik
  • Felsefe
  • Genel
  • Hakkında
  • Kitaplar
  • Konuk Yazar
  • Politika
  • Sanat
  • slider
  • Uncategorized

Sayfalar

  • #14 (başlık yok)
  • Biyografi
  • İletişim
  • Sample Page

Sayfalar

  • #14 (başlık yok)
  • Biyografi
  • İletişim
  • Sample Page

Son Yazılar

  • Bilim, Barış ve Kızılbaşlar
  • Suya Karışan Sürgün
  • Kızılbaşlar ve Barış Felsefesi
  • Sanatın Boyalı Protestosu
  • Hangi Aydınlanmanın Mirasçısıyız?

Kategoriler

  • Etkinlik
  • Felsefe
  • Genel
  • Hakkında
  • Kitaplar
  • Konuk Yazar
  • Politika
  • Sanat
  • slider
  • Uncategorized

İletişim

e-posta – akkaya44@hotmail.com Telefon - 0544694 5456
Bu site 2019 Tarihinde Mehmet Akkaya Tarafından Yapılmıştır