Hafta içi Beyoğlu’nda bir felsefe konferansına/sunumuna katıldım. Toplantı Önder Babat Kültür Merkezi’nde oldu. Konuşmacı ise felsefeci Mehmet Akkaya’ydı. Moderatör de Nurani Ersoy olarak belirlenmişti.
Önder Babat Kültür Merkezi’ndeki bu sunumda Mehmet Akkaya’nın kendisine ait BİLGİ KURAMI adlı kitabın tanıtımı esaslı bir şekilde konuşuldu. Birkaç arkadaşın kitabı önceden okuduğu anlaşıldı. Şimdi etkinlikten aklımda kalanları ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Mehmet Akkaya açılış cümlesini tamamlarken, felsefe konuşurken yerimizi belirlememizi, felsefenin içinden konuşulmasını, dört düşünce tarzı olarak Felsefe-Siyaset-Sanat ve Bilim disiplinleri olduğunu, bunlar arasındaki diyalektik ilişkiye değinerek, felsefenin kendine dair dili, duyusu, farklılığı olduğunu belirtti.
Bu disiplinler arasındaki ayrılığın ontolojik olmadığını epistemolojik olduğunu, aralarında diyalektik bir bağın varlığından söz etti. Bilimler arası sınıflamanın 17. yy. ortalarından sonra belirginleştiğine atıfta bulunarak ‘yazdığım kitabı anlatmamı beklemeyin, doğru olmaz’ dedi. Kitapta çok kapsamlı konular var, aktarmaya kalkarsam sıkıcı olur diye de ekledi. Mehmet hocam bilgi felsefesi, epistemoloji, bilgi kuramı ve bilgi teorisi gibi kavramları anlamdaş kullanıyor. Kitabın da bunları karşıladığı kanaatinde.
Teorik Felsefeler – Pratik Felsefeler
Akkaya, felsefe disiplinlerini de sınıflandırdı. Teorik felsefeler ve pratik felsefeleri açıkladıktan sonra kitabının teorik felsefe disiplini içinde olduğunu anımsattı. Düşünce tarihinde varlık felsefesini bilgi felsefesinin izlediğini söyleyen Akkaya’ya göre felsefe, Hegel ve Marx ile birlikte toplum felsefesine dönüşmüştür.
Felsefedeki çatışmalı durumları da sınıf olgusundan giderek açıklayan Mehmet hocam, Gorgias, Protogaras gibi filozofların görüşlerini hareket noktası olarak aldı. Anladığım kadarıyla M. Ö. 5. yüzyıl filozofu Gorgias varlığı da bilgiyi de yok sayıyor. İşte Hegel ve esas olarak da Marx, 19. yüzyılda, bu eski felsefelerden epistemolojik bir kopuş yapıyorlar.
Varlığı yok sayarak ontolojinin önünü kapatan filozoflar tarihe nihilist olarak geçti denildi. Varlığı kabul edenlere ise dogmatikler deniliyor. Akkaya, bunları da iki kola ayırdı: dogmatikler ve kuşkucular. Dogmatikler ise deneyci ve akılcı olarak epistemoloji tarihindeki yerlerini aldılar. Mehmet hocam için daha da önemlisi toplum, üretim merkezli bir epistemoloji anlayışı söz konusudur. Marx ve Marksizm bu çizgiyi temsil eder. Bu noktada bilginin keşif değil emekçi sınıfların bir icadı olduğu iddia edildi ki, izleyicileri şaşırttığını düşünüyorum. Egemen sınıfların ise bilgide bir rollerinin olmadığı da ayrıca belirtildi. Akkaya, bir arkadaşın burjuvaziye ilerici misyon yüklemesine de itiraz etti.
Fikir – Sınıf Karşılaştırması
Akkaya açısından ne kadar farklı fikir varsa o kadar da farklı sınıf ve katman vardır. Fikirlerin farklılığı filozofların farklılığından ve zekasından gelmiyor. Hegel yeni burjuvaziyi ve Marx ise yeni sınıf olan proletaryayı temsil ediyor. Analitik ve liberal felsefelerin burjuvazi için olduğu, diyalektik felsefelerin ise yeni doğan ve gelişmekte olan emekçi sınıflar için olduğu da hatırlatıldı. Gerçi Hegel ve Marx, analitik düşünceyi reddetmediler yalnızca onun eksik olduğunu düşündüler.
Sınıf-fikir karşılaştırması yapan Akkaya’nın yorumuna bakılırsa akılcılar aristokrasiye karşılık gelir; deneyciler ise tüccar ve ticaret burjuvazisinin ideolojisini yansıtır. Kuşkucular ne yapıyor? Mehmet hocam, kuşkucuları mevcut düzene karşı olan muhalifler olarak değerlendirdi. Yani muhalefette olan sınıf ve kesimler kuşkuculuğu seçer. İktidara gelince de dogmatikleşir. Nihilistlerin de değerlendirildiği sunumda onların varlığı inkar ettikleri üzerinde duruldu, dolayısıyla bilgi de inkar edilmiş oluyor.
Bilgi Merakla Başlamaz!
Akkaya, kitabında büyük filozoflara eleştiri getirdiğini de belirttikten sonra ‘bilgi merakla başlar’ gibi ifadelerin egemen sınıflara ait bir klişe olduğunu söyledi. Bilginin büyük filozofların işi olduğu, boş zaman uğraşı olduğu gibi safsatalar da eleştirildi; bilgi dehaların, mucitlerin işi değil denildi. Bununla birlikte filozofların rolü elbette inkar edilmiyor. Bilginin kolektif bir ürün olduğu sıklıkla vurgulandı. Mehmet hocamıza göre Aristoteles gibi büyük filozoflar bile bilginin üretimle ilişkisini kurmamıştır.
Sunumda varlık düzlemi ile bilgi düzlemi meselesi altyapı-üstyapı arasındaki ilişkiye benzetildi. Din, bilim, sanat, hukuk gibi bilgi de üstyapı ürünü olarak görüldü ve ekonomik temel değiştikçe bilginin de değiştiği vurgulandı. Akkaya’ya göre bilgide ekonomik temel öndedir demek, epistemoloji ontolojiyi izler anlamına gelmektedir.
Mehmet Akkaya devamla, ana akım felsefe ile çatıştığımız nokta, bunların bilginin değişmez olduğunu söylemeleridir, dedi. Bilginin, felsefenin yüceltilmesine de itiraz eden Akkaya’ya göre dünyayı, varlıkları ‘töz, geist, idea’ gibi soyut kavramlardan hareketle açıklamak da kabul edilemez.
Bilgi ve Burjuva Sınıfı İlişkisi Bilgi Toplumsaldır/Anonimdir
Kavram tartışması sırasında Hüseyin Avni arkadaş, konuşmayı daha da ateşlemek-önünü açmak (ki bu kendi deyimi) amacıyla, Herakleitos, Gorgias, Sokrates nerden çıkıyor o zaman diyerek, bir anlamda etkinliğin ikinci alanına direkt geçmiş oldu… Keza hukukçu Feyzi Çelik arkadaş da burjuvazinin devrimci dönemi ve felsefe ile ilişkisi paralelinde sorularla ikinci alana geçiş yaptılar… Bu ikinci alana molasız direkt geçişlere cevap olarak Mehmet Akkaya, burjuvazinin devrimci döneminin siyasal alanın konusu olması gerçeği bir yana, bilginin konusu ve kaynağı, tarih ve toplumsallığın, üretim ilişkileri içerisindeki şekillenmişliğidir, oradan gelmektedir gibi yanıtlar verdi. Burjuva sınıfının bilgide bir rolü yoktur dedi.
Mehmet hocam, bilginin kaynağı konusunu açıklarken de tiyatral sahneler betimledi. ‘Bilginin kaynağı halktır’ önermesine itiraz eden bilim adamı ve filozofun durumu bir diyalogla verildi:
Üretici/emekçi: Bilginin/bilimin kaynağı üretimdir; sebzeyi, meyveyi üreten benim, bilgiyi de ben üretiyorum. Zira bilgi üretim sürecinde ortaya çıkıyor.
Bilim adamı/filozof: Bilginin, bilimin kaynağı sensen, şu ürettiğin domatesin ya da patlıcanın genetiğine müdahale et bakalım.
Üretici/emekçi: Sen genetiğine müdahale edeceğin bir ürün bulabilmek için bana muhtaçsın. Genetiğine müdahale edeceğin domates ve patatesi ben yetiştiriyorum. Yetiştirdiğim ürünün bilgisini de ilkel düzeyde de olsa sana veren benim.
Bilim adamı/filozof: Haklısın bilgi yalnızca benim ürünüm değil, senden gelen yalın verileri soyutlayarak, genelleştirerek yasalara yükselmekten başka bir işlevim yoktur. Bilgi ikili sistemin bir sonucu olarak karşımızda duruyor.
Descartes’ın Kuşkuculuğu, Felsefenin Geleceği
Bilginin insan merkezli oluşu konusuna örnek Nietzsche verildi ve eleştirildi. Bilgi ve her türden zenginlik insanın da, üst insanın da değil toplumun malıdır denildi. Husserl de eleştirildi. Biz hiç bir şeyi natürel ve doğal olarak bilmiyoruz. Fenomenlere giydirilmiş ideolojiler var, bunları paranteze almak gerekir deniliyor. Akkaya, bu anlayışın da bilgiyle ilgisinin olmadığı kanaatinde. Mehmet hocam yanılmıyorsam Frankfurt Okulu’nu olumladı. Felsefecilerine de özne-nesne ilişkisinin yarattığı kavram egemenliğinin insanları ezerek bir nevi egemenler yarattığı şeklindeki düşünüşlere de cevap verilerek ikinci bölüme geçildi…
İkinci kısım oldukça hararetliydi. Son zamanlarda Akkaya’nın konferans ve sunumlarını kaçırmamaya çalışıyorum. Görüyorum ki sunumların ikinci kısmı oldukça dinamik geçiyor. Katılımcı dostlar ikinci bölüme (katkılar, sorular ve düşünceler) Nurali hocanın iki sorusuyla başladılar… Konular muhtelifti. Felsefenin geçmişinden ziyade geleceğini analiz nasıl olmalı, muhalif olan mı kuşkucudur, kuşkucu olan mı muhaliftir… Descartes’in kuşkuculuğu, tartışma konularından birisi oldu. Gelecekte felsefe nasıl yol izleyecek, sınıfsız toplumda felsefe olacak mı türünden hipotetik konuşmalar da oldu. Yeni bir tarih yazımı, felsefe tarihinin yeniden yazılması konularına da Mehmet hocamız yanıtlar vermeye çalıştı.
MEHMET AKKAYA hocamız hep ileriye doğru olan kabarmasını bu toplantıda daha da kabartarak, katılımcıları da felsefenin genişlik ve derinliğinden koparmadan nemalandırdı… Performansı görülmeye değerdi… Kendisine samimi-sıcak ve verimli bir sunum gerçekleştirdiği için teşekkürlerimizi sunuyorum…