Hafta sonu üç araçlık bir grupla Tarsus’taydık. PSAKD ve AKD’nin düzenlediği bir panele katıldık. Konuşmacılardan birisi her zaman görüşlerinden yararlandığım felsefeci/filozof Mehmet Akkaya idi. Panelin çok değerli iki kişisi daha vardı. Başkan Cuma Erçe yoldaş ve Kazim Özer Dede’ydi. Ayrıca bir de panelin sürprizi vardı ki, çoğunuz tanıyorsunuz: Dersim Belediye Başkanı Mehmet Fatih Maçoğlu. Panele yaklaşık beş yüz kişi katıldı ki, bence bu pek alışıldık bir manzara değildi. Çünkü felsefeye, kuramsal konulara bizim toplumda ne yazık ki ilgi sınırlıdır. Oysa Tarsus’ta sınırlar aşıldı, güzel olan, olması gereken de budur.
Ben (becerebildiğim kadarıyla) buradaki sunum hakkındaki gözlemlerimi özetlemek istiyorum:
Tarsus cemevinde yapılan sunumda, Moderatör PSAKD Tarsus şb. Bşk Cuma Erçe yaptığı açılış konuşmasından sonra sözü Alevi dedesi Ercan Kâzım Özer’e bıraktı. Kâzım Dede ağırlıklı olarak Varidat’tan alıntılarla Bedrettin’in “varlık felsefesi”den, Hallac’tan Nesimi’den söz etti. Alevi- Kızılbaş felsefesinden, katliamlarından ve sorunlarından bahsederek sözü felsefeci Mehmet hocaya (Akkaya) bıraktı.
Mehmet hoca felsefeye kısa bir giriş yaptıktan sonra sözü Şeyh Bedrettin’e getirdi. Öncelikle Bedrettin’in felsefe tarihi açısından önemli bir filozof olduğunu, ” teoriyi pratiğe uygulama” özelliğiyle Karl Marx’la anılması gerektiğini söyleyerek zamanının diğer filozoflarından farklı görülmesi gerektiğine işaret etti.
Kanımca Marx’ ın bahsettiği:
Filozofların dünyayı kavrama değil değiştirmeyi erek yapmaları gerektiği şeklindeki özelliğiydi Mehmet hocanın Bedrettin’e atfettigi farklılık… Bildiğim kadarıyla ben de aynı fikirde olduğumu söyleyebilirim. Aklımda kalan kadarıyla bir de dikey ve yatay unsurlardan bahsetti Mehmet hoca, bu da sanırım zamanından önce ve sonraki filozoflara dikey, senkronik (eşzamanlı) olanlara da yatay ifadelerini kullandı. Yatay derken Almanya’da Thomas Münzer, Huscular ve İngiliz direnişçiler kastediliyor. Bedreddin’in dikey akrabaları denilirken de Baba İlyas, Baba İshak, Karmatiler, Hasan Sabbah; beri yandan Bozoklu celal Pir Sultan gibi örnekler kastediliyor.
Ardından da “varlığın birliği ve mutlaklığı” temel kavramları üzerinden Bedrettin’le Spinoza ve Hegel arasında benzerlikler kurdu; bunu ben de doğru da buluyorum. Bu filozoflar dünyaya ve varlığa parçalı bakmıyor. Bütünsel bakıyor. Mehmet hocamın yaklaşımına bakılırsa belki de Bedreddin, Batının bu büyük filozoflarını öncelemiştir.
Bir de Bedrettin’in, ortak yaşamı işaret eden;
“Yağmur herkesi ıslatıyor, güneş herkesi ısıtıyor, (elbette artık o da değil) su herkesin, neden toprak herkesin değil” diye ifade ettiği, Bedrettin’i anlamaya temel olan ünlü sözünü hatırlatan Mehmet hoca, daha sonra diğer filozoflardan farklı olarak Bedrettin hareketinin yalnız “bilme ve kavrama kültürü” değil “değiştirme ve devrim yapma kültürü” olduğunun altını çizerek evrenselliğe gönderme yaptığını da söyledi.
Devamla Bedrettin hareketinin toplumsal açıdan eşitliği ve özgürlüğü savunduğunu ve Alevi- Kızılbaş toplulukların yanısıra Hıristiyan, Sünni İslam ve Yahudi emekçilere dayanmasıyla bir köylü devrimi olduğunu Torlak Kemâl ve Börklüce Mustafa önderliğinde kısa bir süre “Demokratik ve Özerk yönetimler” kurulduğunu söyledi. Bunun da modern dönemin devrimci sosyalist anlayışlarıyla paralelliğine işaret etti.
Akkaya’ya göre Bedreddin Devrimi başladı ve devam ediyor. Ve bu devrimin Bozoklu Celâl, Pir Sultan’la devam ettiğini yakın tarihte Mustafa Suphi, Seyyit Rıza’nın anılması gerektiğini ve gelinen noktada Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya, Mazlum Doğan ve Berkin Elvan üzerinden hâlâ sürdüğünü söyledi.
Arkasından katılımcılardan gelen sorulara verdiği cevaplarla sunum sonlandı. Söz alanlar eleştirel karakterde sorular da sordular. Kitlenin yoğunluğundan olsa gerek panelin bitimine doğru salondaki uğultu ise can sıkıcı oldu.
Tabi ki katılımcılar Mehmet Akkaya’nın kitaplarına da ilgi gösterdiler. Tartışmalar kitap standında da sürdü, kitaplar imzalandı…