Yaşam Ağacı Derneği’nde bir felsefe toplantısı oldu. Toplantı geniş kapsamlıydı ve gün boyu sürdü. Çünkü kahvaltı vardı, kitap tanıtımları da yapıldı. Sultan Karabulut’un bir kitap çalışması tanıtıldı. Felsefeci Mehmet Akkaya’nın Bilgi Kuramı adlı kitabı konu edildi. Karabulut, (Sultan Ana da diyorlar) kitabına ilişkin kısa ve aralıklı bilgiler verdi ve kitaplarını imzaladı. Akkaya’nın kitabına ilişkin kısa tanıtım konuşmasını ise Hüseyin Avni Dedekargınoğlu yaptı. Daha sonra Mehmet hocamız “Felsefenin Temel Sorunları” başlıklı sunumunu yaptı. Tartışmalar yoğundu, hemen herkes söz aldı, toplantı geç saatlere kadar sürdü. Katılıp ayrılanların tümü dikkate alındığında izleyenlerin sayısı yüzü buldu.
Mehmet Akkaya, kendi kitabına dair kısa bir konuşmadan hemen sonra, Bilgi Kuramı’nı okumuş ve daha evvel de sosyal medyada yayın yapmış olan Hüseyin hocaya sözü verdi. Konuşmacıya göre Akkaya, kitapta felsefe tarihinin ana noktalarını öne çıkarıyor, filozofları tanıtıyor ve onları eleştirmeyi de ihmal etmemişti. Hüseyin hocanın dediğine bakılırsa Akkaya, kitapta kendine özgü bir de epistemoloji kuruyor. Bunu yaparken kitaptaki kaynakçaya dikkat çekildi ve kaynakların temel eserlerden oluştuğuna da vurgu yapıldı. Kitabın dört yılda yazıldığı da, sunumda hatırlatıldı. Platon, Descartes, Kant, Hegel, Marx ve Mao gibi büyük filozofların hepsi kitapta yer alıyor denildi.
Mehmet hocamız konuşmasında felsefedeki temel sorunlara yanıt aramaya çalıştı. Felsefeyi su uygarlıklarından başlattı. Ona göre felsefe değiştiriyor, dönüştürüyor. Bu değiştirme devrimlere kapı aralıyor. Felsefede epistemolojiye özel bir önem veren Akkaya açısından felsefe yapmak, epistemoloji yapmakla aynı anlama geliyor. Felsefenin en zor disiplinlerinden birisidir deniliyor bilgi kuramı için. Kant’ın bilgi kuramı içerikli kitabını altmış yaşından sonra ve uzun bir çalışmadan sonra yazdığı da aynı doğrultuda düşünülmesi gereken bir olaydır. Bir soru üzerine Akkaya’nın “halk gayret ederse felsefeyi anlar” biçiminde verdiği yanıt ise bence topluluğu ikna edemedi.
Mehmet hocamız felsefe tarihinde hızlı bir gezinti yaparken birçok noktada ufuk açtı. Önce felsefenin kökene yönelmek olduğunu hatırlattı. Ona göre ilk soruyu soran Thales’tir. Her şeyin nedeni su demiştir. Konuşmacı, Thales’i Konfüçyüs’ten ayıran nedeni ya da ilkeyi de bu noktada buluyor. Thales’in yolundan gidenler Anaksimenes “hava”, Anaksimandros ise “apeyron” demiştir ilk öge için. Akkaya’ya göre koşullar değiştikçe düşünceler, bakışlar ve filozofların kavramları da değişiyor.
Felsefe tarihi deyince Akkaya’nın “üç büyükler” dediği Sokrates, Platon ve Aristoteles anılmadan olmaz. Sokrates’ten söz edilmemesi bana ilginç geldi. Platon ise “idea” kavramıyla tanınıyor. Kısmen bunun detayı da verildi, ama ben detayı anlatacak kadar anlayamadığımı düşünüyorum. Aristoteles ise “töz” demiştir ilk ilke için. Yani her varlık bir özne, ona on tane kategori ekleniyor. Anladığım şu ki filozofu filozof yapan kullandığı bu kavramlardır. Filozoflar ya kendileri bir kavramdan yola çıkıyor ya da bilinen kavramlara yeni anlamlar yüklüyorlar.
Ortaçağ’ın felsefece zengin olmadığı bu seferki sunumda da ortaya çıkmış oldu. Farabi örneği verildi diye hatırlıyorum. Herakletos’un “logos” terimi ile Farabi’nin “faal akıl” terimi arasında sanırım bir paralellik olduğu söylendi. F. Bacon ve R. Descartes üzerinde biraz fazla duruldu. Onların Latince kavramları söylendi, bunların Türkçeleri de ayrıca açıklandı. Latinceleri not edemediğim için Türkçelerini yazmıştım, onu söylemek istiyorum. Bacon “idol” kavramını armağan etmiş felsefe tarihine. Descartes ise varlığı ikiye ayırıyor, yer kaplayan ve düşünce diyor. Bir de düşünüyorum öyleyse varım diyor.
17. yüzyıl filozoflarının sunumu da ilgi çekiciydi. Locke’a göre “zihin beyaz bir tabeladır”. Berkeley’inki ise oldukça düşündürücü: “Var olmak algılanmaktır”. Bunlar analitik felsefeyi temsil ediyor. Spinoza da unutulmadı. Ona göre de Tanrı, insan, düşünce, doğa hepsi aynı şey. Kant’ın miras bıraktığı kavram ise a priori. Yani doğuştan olan. Filozofa göre bilgi deneyle başlasa da, zihinde doğuştan kategoriler var. Hegel ise her şeyi geist’tan çıkarıyor. İdealizm diyoruz buna. İdealizm materyalizmle dengelendi denilebilir. Marx çıkıyor, başka materyalistler de var. Marx’a göre maddi gerçeklik dışında bir gerçeklik yoktur, olduğu sanılanlar maddi gerçekliğin bir yansısından başka bir şey değildir.
Tartışmalar kısmındaki bir sorunu açıklayarak bitireceğim. Soru: Doğuda felsefe var mı? Devrim Kara’nın sorusuydu. Akkaya uzun ve zor anlaşılır bir açıklama yaptı. Onu özetlemek istiyorum. Maddeler şeklinde söylemişti, ben de ona uyuyorum. 1- Düşünce, doğuda başladı, felsefe formuna batıda kavuştu. 2- Doğu ya da İslam coğrafyasında 10. yüzyıl ile 15. yüzyıl arasında bilgi zenginliği oldu, filozoflar çıktı. Buna Rönesans deniliyor. Çünkü Akdeniz, ticaretin ve felsefenin canlanması için işlev gördü.
Konuşmasına devam eden Mehmet hocamız üçüncü olarak; felsefenin doğuda, kendisini pratik olarak gösterdiğini belirttikten sonra ilginç bir açıklama daha yaptı. Yani dördüncü olarak, ona göre Anadolu-Mezopotamya topraklarında felsefe daha çok sanat ve edebiyatın içinde kendini gerçekleştirdi. Atasözleri, halk masalları, roman, hikaye, halk şiirleri, deyişler… Bunların içindeki düşüncenin felsefe karakterli olduğu iddia ediliyor.
Düşünce özgürlüğüne, tartışma kültürüne son derece önem veren Mehmet hocamız bu toplantıda da büyük bir ilgi gördü. Dernekteki yapılacak sonraki sunumlar için de öneriler, yeni biçimler, zenginlik ve sıklık üzerinde duruldu. Katılımcıların kitaplara ilgisi de her zamankinden daha fazlaydı. Sultan Ana’nın kitabı ve Akkaya’nın bilhassa Bilgi Kuramı adlı yeni kitabı oldukça dikkat çekti ve konuşuldu. Felsefe konferans ve sunumlarına öbür ay da devam edileceği hatırlatılarak program sonlandı.